Dilimize, edebiyatımıza ve kültür dünyamıza farklı bir bakış açısıyla katkı sağlamak üzere yayın hayatına başlayan Evrenkent Kalemleri dergisinin ilk sayısını keyifle ve heyecanla inceledim. ‘’Yayımcıdan’’ isimli yazıyla okuyucuyu içten bir dille selamlıyor Evrenkent’in değerli kalemleri.
Tüketim çılgınlığının en üst düzeyde olduğu günümüzde, üretmek için bir araya geldiklerini vurguluyorlar ilk etapta. Gayelerini Türk-İslam medeniyetiyle beraber tüm dünya kültürlerini tanımak, tanıtmak ve insanlığın bilgi birikimine yatırım yapmak olarak açıklıyorlar.
Derginin ilk yazısında İdil Rüveysa’nın ‘’Var Olmayan Ülkenin Peter Pan’ı: Thomas More’’ başlıklı metnini görüyoruz. Yazıyı okuyunca kendimi 15. yüzyıla yolculuk etmiş gibi hissettim. Thomas More‘un kim olduğunu ayrıntılı bir şekilde okura sunuyor İdil Hanım. Ayrıca ütopya sözcüğünün ilk olarak Thomas More tarafından kullanıldığını ifade ediyor ve etimolojisine değiniyor. Thomas More’un bir Rönesans yazarı ve hümanist bir fikir insanı olduğunu, ‘’Ütopya’’ isimli bir kitap yazdığını öğreniyoruz. Devamında ise kitabın içeriğiyle ilgili oldukça ilginç ve ayrıntılı bilgiler ediniyoruz. Eski Yunan Dönemi, Rönesans, hümanizm ve rasyonalizm kitapta bulabileceğimiz başlıklar. Bu bilgileri okuyunca kitabı merak etmemek elde değil. Okuma listesine kesinlikle eklenmelidir diye düşünüyorum.
Sonraki sayfada Şadiye Sedef Keskin’in ‘’16.İstanbul Uluslararası Sergisi-7.Kıta’’ başlıklı yazısını okuyoruz. Yazıda, günümüzün bazı sorunlarına parmak basan 16. İstanbul Sergisi’nde edinilen izlenimler okuyucuyla buluşturuluyor. Yazar, serginin adının nereden geldiğine ve hangi eserlerin sergilendiğine değiniyor. Ayrıca bu serginin iklim krizi, göç, kimlik ve kölelikle ilgili kavramların tartışılmasına olanak sağladığını öğreniyoruz. Sergide birbirinden farklı yaşlarda ve düşüncelerde, onlarca farklı alandaki sanatçının eserlerine şahitlik ediyoruz.
Sedef Keskin, insanların atıklarından oluşan Büyük Okyanus’taki çöp adasından bahsediyor. Bu adanın 7.Kıta olarak bilindiğini ve insanlığın yüz karası olduğunu vurguluyor. Yazarın buradaki anlatımını okurken insana ürperti veren bir his, tüm vücudu etkisi altına alıyor. Zira insanoğlu olarak doğayı ne denli tahrip ettiğimizin fotoğrafını sunuyor. Türkiye’nin beş katı büyüklüğünde bir çöp adasının varlığını düşleyince müthiş bir sarsıntı geçiriyorsunuz. Yazının devamında bazı sanatçıların eserlerine ve bu eserlerin dikkat çektiği konulara temas ediliyor. Son bölümde ise yazarın insanlığa yönelik tavsiyelerini okuyorsunuz.
Derginin yedinci sayfasındaki ‘’Emekli Öğretmen ve Yazar Recep Kırıkçı ile Türkçe Üzerine Söyleşi’’ başlıklı yazıyı merakla ve hevesle okudum. Recep Bey, kendisine sorulan soruları gayet açık yüreklilikle yanıtlamış. İlk olarak Türkçe konuşmanın ve yazmanın ne kadar önemli olduğuna vurgu yapıyor. Ana dilimizi çok iyi bilmemiz gerektiğinin ve dili ne kadar doğru kullanırsak kendimizi o denli iyi ifade edebileceğimizin altını çiziyor. Türkçeye gereken hassasiyetin gösterilmediğinden dem vuruyor. Yabancı sözcüklerin dilimize nüfuz etmesindeki sebepleri, güçlü devletlerin siyasi ve kültürel baskısına bağlıyor. Bunu önlemenin yolunun çok çalışmaktan, şuurlu ve hazırlıklı olmaktan geçtiğini söylüyor. Yazarın gençlerdeki Türkçe bilincini güçlendirmek için öne sürdüğü tavsiyeleri oldukça önemli buluyorum. Son olarak gençlerin dili öncelikle sevmelerini ve dili kırmadan kullanmalarını öğütlüyor.
Ben de yazarın bütün söylemlerine yürekten katılıyorum. Dil, bir ulusun benliğidir. Dilimizi yabancı sözcüklerin istilasından kurtarmalıyız. Nasıl konuşursak öyle düşünürüz. Türkçe konuşalım ve yazalım ki Türkçe düşünelim. Gençlerimizin ağzına pelesenk olan ‘’bye bye’’ dilinden bir an önce sıyrılmalıyız. Ayrıca şunu da belirtmek istiyorum. Dil canlı bir varlıktır; sürekli değişir ve gelişir. Sözcük haznemize diğer dillerden eklemeler pekâlâ yapabiliriz. Ancak kendimizi ifade ederken önceliğimiz özümüz, Türkçemiz olmalı diye düşünüyorum.
Evrenkent’in ilerleyen sayfalarında birbirinden güzel, özenle hazırlanıp büyük emeklerle yazılmış farklı türlerdeki metinlere rastlıyorsunuz. Farabi’nin İdeal Devleti’yle tanışma fırsatınız oluyor. Tarihimizdeki en mühim bilginlerden olan Farabi’nin siyaset anlayışını kavrıyorsunuz. Okunan kitapların, izlenen filmlerin akıcı ve zengin bir üslupla değerlendirildiği birbirinden sürükleyici anlatılar derginin diğer sayfalarını süslüyor.
Naçizane incelemelerim neticesinde, henüz ilk sayı olmasına karşın profesyonel bir altyapıyla hazırlanmış ve okuyucuyu kendine bağlayan bir hava yakaladım Evrenkent’te. Kullanılan dildeki hassasiyet ve özen ayrıca dikkatimi celbetti. Zengin içeriğiyle sıkılmadan, usanmadan ve beğeniyle okunabilecek bir dergi. Biçimsel açıdan tek bir eleştiri yapmak istiyorum. Günümüzde şekle veya dış görünüşe gereğinden fazla önem verildiğini biliyoruz. Bu kapsamda değerlendirecek olursak derginin kapak tasarımı ve rengi okuyucuların dikkatine hitap etmeyebilir. Derginin bundan sonraki sayılarını merakla bekliyor olacağım. Derginin ortaya çıkmasında emek harcayan ve fikir üreten bütün yazarlara kalbî duygularla teşekkür ediyorum.
https://evrenkentkalemleri.com/sayi-01-duskent/