İletişim, hayatımızı idame ettirirken en çok başvurduğumuz veya en çok ihtiyaç duyduğumuz eylemdir. Konuşmayı öğrendikten sonra karşımızdaki insanlarla sözlü ve anlamlı iletişime geçeriz. İnsanın duygusal bir varlık olmasından ötürü iletişim kurulurken birçok iniş çıkışlar olabilir. Bu minvalde doğru iletişim, daha doğrusu şiddetsiz iletişim nedir, nasıl uygulanır bu kitaptan öğreneceksiniz. Okuduktan sonra başucu niteliği taşıyabilecek bir eser olduğu kanaatine vardığım ‘’Şiddetsiz İletişim’’ ile ilgili değerlendirmelerimi paylaşıp kitabı tanıtacağım. Kitap, 2003 yılında basılmakla beraber Türkçeye birkaç yıl sonra çevrilmiştir ve on üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm gönülden vermek başlığını taşıyor ve şiddetsiz iletişimin özünü aktarmaya çalışıyor. Şiddetsiz iletişimin özüne bakacak olursak bunların gözlem, duygu, ihtiyaçlar ve istek/rica olduğunu görürüz.(s.22) Şiddetsiz iletişimin iki kısmı vardır: Kendimizi bu dört ögeyi içerecek şekilde ifade etmek, dört öge aracılığıyla karşımızdakini duygudaşlık yoluyla dinlemek.(s.23) Şiddetsiz iletişimin sürecine dair detaylı bilgilendirmenin ardından ikinci bölümde şefkati engelleyen iletişim başlığını görüyoruz. Burada ahlakçı yargıların, karşılaştırma yapmanın, sorumluluğu reddetmenin ve hayata yabancılaştıran diğer iletişim biçimlerinin anlatıldığını görmekteyiz. Ahlakçı yargılar kısmında, karşıdaki insanı yargılayan her lafzın iletişimi bozabileceği aktarılmaktadır. Yazar, ‘’Başkaları hakkındaki analizler ve birtakım yorumlar, aslında kendi ihtiyaçlarımızın ve değerlerimizin birer ifadesidir.’’demektedir.(s.32) Karşılaştırma yapmak da yargılamanın bir başka türüdür. Birini bir başkasıyla mukayese ederek onun değerini ölçmek suretiyle yargılamış oluyoruz. Bu da o kişide olumsuz etki bırakabilir. Sorumluluklarımızı reddedersek hayatın akışına ters bir davranışta bulunmuş oluruz. Zira hepimizin toplumda bir görevi ve mükellef olduğu işler vardır. Bu iş ve işleyişler mütemadi olarak devam etmelidir ki içtimai açıdan sorun oluşmasın. Üçüncü bölümde değerlendirmeden gözlemlemek başlığına ilişkin bilgilendirmeler var. Şiddetsiz iletişim için önce doğru bir gözlem yapmak gerekir, sonrasında değerlendirmek lazımdır. Herhangi bir şeyi değerlendirirken ilk olarak gözlem yapmak elzemdir.
Duyguları fark ve ifade etmek başlıklı kısım, son derece mühim bilgileri içeriyor. Yazar, karşımızdaki insanın hislerini anlayıp o minvalde ifade geliştirmemiz konusunda oldukça önemli ipuçları veriyor. İletişimde duygunun ve doğru ifade biçiminin karşılıklı anlayış açısından elzem olduğuna değiniyor. İfade edilmeyen duygunun bedelinin ağır olabileceğini izah ediyor. Rosenberg ayrıca duyguları ifade ederken sözcük dağarcığını genişletmenin anlama ve anlaşılma adına faydalı olacağını vurguluyor. Bununla birlikte yazarın dikkat çektiği başka bir husus var: Duygularla düşüncelerin birbirine karıştırılması. Örneğin, ‘’Kendimi yanlış anlaşılmış hissediyorum.’’ cümlesinde ‘’yanlış anlaşılmış’’ sözü gerçekte hissedileni değil karşıdakinin anlayışına dair değerlendirmeyi ve düşünceyi dile getiriyor. Böyle bir durumda duygunun yansıtılması için ‘’Endişeliyim, huzursuzum veya tedirginim.’’ ifadeleri kullanılmalıdır.(s.59) Yazar, hislerimizi anlatırken muğlâk ve genel sözcükler yerine belirgin bir duyguya gönderme yapan sözcükler kullanmanın faydalı olacağını söylüyor. Mesela ‘’Kendimi iyi hissediyorum.’’ cümlesindeki ‘’iyi’’ kelimesi; mutlu, heyecanlı, rahat gibi birçok duyguya karşılık gelebilir diyor.(s.60)
Yazar, ‘’İhtiyaçlarımız karşılandığında’’ kendimizi nasıl hissederiz?’’ sorusuna birçok örnek sunuyor: barışçıl, candan, dingin, enerjik, fevkalade, gururlu, güçlü, hayat dolu, hoşnut, hevesli, ilgili, kendinden emin, halinden memnun, kıpır kıpır, cüretli, içi kaynayan, keyifli, kıvançlı, mutlu, sakin, sevecen, parlak, şaşırmış, uçarı, zinde…(s.61)
Yedinci bölüme bilhassa değinelim. Empatiyle anlamak başlığını taşıyan bölümde yazar, empatiyi şöyle açıklıyor: Empati, zihni boşaltarak tüm varlığımızla dinlemektir. Başkalarının yaşadıklarını saygı ile anlama çabasıdır. Empati, kendini karşıdaki insanın duygularına katıp onun hissettiklerini içten hissetmeye çalışmaktır.(s.109) Empati yapmadan önce karşımızdaki kişinin gerçekten buna ihtiyacı var mı buna bakmak gerekir. Duygudaşlık adı üzerinde duygulara tercüman olabilme yetisidir. Empati kurmak, iletişimdeki sorunların çözümünde kullanılabilecek en etkili yöntemlerden biridir. Karşımızdaki insanın duygularını anlayıp onun hissettiklerini tüm benliğimizle içimizde yaşayabilirsek empati yapmış oluruz. Şiddetsiz bir iletişim ortamı istiyorsak empati kavramını çok iyi tanımamız ve yeri geldiğinde uygulamamız gerekir. Empati yaparken zihnimizdeki düşünce örüntülerinden ve kişisel yorumlardan arınarak karşımızdakini canıgönülden dinlemeliyiz. ‘’İnsanların bizim hakkımızda ne düşündüklerine değil, neye ihtiyaçları olabileceklerine kulak verin.’’(s.114) Yazarın bu cümlesine katılıyorum. Eğer böyle yaparsak insanların güvenini kazanırız. Karşımızdaki insanın neye ihtiyacı olduğunu bilip ona göre iletişim kurarsak sağlıklı bir ilişki yürütürüz.
Diğer bölümlerde de aşağı yukarı aynı tavsiyeleri okuyacaksınız. Şayet günlük yaşamınızda iletişim adına noksanlıklarınız mevcutsa bu kitabı okuyup önerilenleri yaparsanız iletişim yetiniz artacaktır. Şiddetsiz iletişim kitabından benim sarih olarak anladığım şey şudur: Her kimle iletişim kuracaksak onu anlamaya çalışmalı, sabırlı olmalı, öfke anında duyguyla isteği ayırt etmeliyiz. Bununla birlikte içtenlikle ve gönül diliyle konuşmalıyız; yargılayıp gereksiz değerlendirmeler yapmamalıyız, karşımızdakini anlamaya çalışmalıyız. Ayrıca şiddetsiz iletişimin gerçekleşmesi için duygularımızı, düşüncelerimizi ve isteklerimizi açık bir dille ifade etmeliyiz.
(Marshall B.Rosenberg/Şiddetsiz İletişim-Bir Yaşam Dili, Remzi Kitabevi, 13.Basım)