Emre Şahinler: Sevgili Çağın Özbilgi, şiirin yaşamınızdaki yeri nedir? Kendinizi şiirde nerede konumlandırıyorsunuz?
Çağın Özbilgi: Bana kalırsa şiir hayatın ta kendisi; çünkü her şeyde şiiri görmek mümkün. Bakmak ve görmek arasındaki o müthiş ayırım burada devrede. Kendimi şiirin kalbinde konumlandırıyorum. Çünkü doğdum, yaşıyorum ve görmem gerekenleri / her şeyi görüyorum.
Emre Şahinler: Şiirlerinizde lirik ve toplumcu-gerçekçi izlek var. Şiirde yalınlık hakkında ne düşünüyorsunuz?
Çağın Özbilgi: Lirizm iksir, toplumcu-gerçekçi izlek ise duyum / duyarlılık. Şairlerin en büyük ödevlerinden biri ölüme kafa tuttukları gibi haksızlıklara da kafa tutabilmeleri… Şiirde yalınlık anlaşılması açısından çok ama çok önemli. Şahsım adına konuşmam gerekirse, çoğu şiirimde kapalılık söz konusu, bu bağlamda şu ana kadar çok ama çok yalın şiirler yazdım, diyemem ama bir okur olarak şiirde yalınlığı önemsiyorum, diyebilirim. Bundan sonraki süreçte yalınlığı gözeteceğim ama yine de muhakkak demiyorum.
Emre Şahinler: Somut şiirle ilgili görüşleriniz nelerdir?
Çağın Özbilgi: Somut şiirle ilk karşılaştığımda mesafeli yaklaştığım bir gerçek ama son zamanlarda ortaya konulan / yaratılan somut şiirleri dikkatle okuyorum, takip etmeye çalışıyorum. İçlerinden beğendiğim şiirler de oluyor / beğenmediklerim de. Hiçbir şiir türüne karşı önyargılı yaklaşılmaması gerektiğini düşünüyorum.
Emre Şahinler: Kuşaklar arasındaki geçişler hakkında fikirleriniz nelerdir? 1980, 2000, 2010 kuşakları hakkında ne söylemek istersiniz?
Çağın Özbilgi: Kuşaklar arası geçişler mühim ama her şeyi toptan ele almak / gözden geçirmek de… 1980 Kuşağı toplumsal şartlar gereği bireyci şiirde almış soluğu. 1990’larda iyi şairler var ama 1990 Kuşağı dendiğini hiç duymadım / okumadım. Böyle bir şey varsa bile ben bilmiyorum demektir bu. 2000’lerde bir kıpırdanma söz konusu. Bu kıpırdanma -az da olsa- Birinci Yeni, özellikle İkinci Yeni ve 1980 Kuşağı ekseninde / etkisinde. Daha önce birkaç yerde belirttiğim üzere 2010 Kuşağı’ndan ki böyle bir kuşak varsa tabii konuşmak için henüz erken. Şiirin herkes tarafından yazıldığı / bilgi kirliliğin başını alıp gittiği bir dönemden geçiyoruz. Elbette ki bunda teknolojinin / sosyal medyanın, vd. büyük etkisi / etkileri var. Eminim ki edebiyat tarihçileri 2010 Kuşağı’nı gözden kaçırmayacaktır, yukarıda da söylediğim gibi böyle bir kuşak varsa / anılacaksa tabii.
Emre Şahinler: Behçet Necatigil’in “Az görün, çok görürler” sözü sizin için ne ifade ediyor?
Çağın Özbilgi: Usta işi bir söz. Nokta atışı olduğunu gözden kaçırmamak önemli. Özetle az ama özün cümleleşmiş hâli. İyi eserler ortaya koymanın, bu eserlerin dikkat çekiciliğinin ve bıraktığı etkinin tespiti üzerine pusula mahiyetinde.
Emre Şahinler: Herkesin bildiği üzere insanlık zor zamanlardan geçiyor. Bu zaman zarfında hepimiz evlere çekildik. Salgın sürecinde düşünmek ve yazmak için fırsatımız oldu. Bu süreç sizin şiirinize neler kattı?
Emre Şahinler: Egemen Berköz; “şiir yazmasam yaşamak kolay” der. Ortalama bir yurttaş gibi yaşamak şiire karışmamış olmak dalgınlığımıza huzur getirir miydi? Sizce şiir kalbimize asılı bir kangren çiçeği mi?
Çağın Özbilgi: Şiir: Kangren Çiçeği… Bu tanımın gerçekten çok güzel olmuş, sevgili Emre. “şiir yazmasam yaşamak kolay” diyemem, yani bunu tam karşılığına denk düşecek şekilde söyleyemem. Realist yaklaştığımın farkındayım ama bu cümleyle ne anlatılmak istendiğinin de bilincindeyim. Burada anlatılmak istenen şey sancı; sanatın, sanatçının sancısı, üretim sancısı. Sanatçılar duyarlı insanlardır; dünya üzerindeki her şeyi naklen izlemeye çalışır, bunu duyumsarlar. Hissettikleri acının tarifi imkansızdır, sanatçı için. Şiir, yazı/n bu duyulanlar eşliğinde kağıda sirayet ettiğinden yazmamak işleri biraz kolaylaştırır / kolaylaştırabilir. Egemen Berköz müthiş bir deyişle bunu dile getirmiş. Onun anlatmak istediği şeye katılıyorum. Hayatın zorluğu konusunda da bu söyleşiyi okuyan -hemen hemen- herkesle ortak kanıya sahip olduğumuz / olabileceğimiz düşüncesindeyim. Kangren Çiçeği solmamalı, hiçbir zaman. Dalgınlık mı? Asla.
Emre Şahinler: Çağın Özbilgi’nin yönetmenleri, ressamları ve müzisyenleri kimlerdir?
Çağın Özbilgi: Yine çok güzel bir soru. Sinemayı da, resmi de, müziği de çok seviyorum. Hiçbir konuda olmasını istemediğim bir şey var yine de En’ler… (En sevdiği, en saydığı, vb). Zaten bu soruda da En’lerden bahsetmem istenilmemiş, bu yüzden çok güzel bir soru olmuş… Hepsine birkaç isimle cevap vereyim. Arka arkaya sıralanacak bir sürü isim olsa da…
Yönetmenler; Metin Erksan, Yılmaz Güney, Nuri Bilge Ceylan, Andrey Tarkovski, Akira Kurosawa, Abbas Kiyarüstemi, Asgar Ferhadi, Giuseppe Tornatore, Fabian Bielinsky, Kim-ki Duk, Bi Gan, Alejandro Jodorowsky, Luis Bunuel, Ingmar Bergman, …
Ressamlar; Osman Hamdi Bey, Abidin Dino, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu, Fikret Muallâ, Avni Arbaş, Erol Deneç, Burhan Doğançay, Devrim Erbil, Elif Naci, Pablo Picasso, Juan Miro, Ivan Ayvazoski, Salvador Dali, Hieronymus Bosh, Pieter Brueghel, Vincent Van Gogh, Leonora Carrington, Remedios Varo, Claude Monet, Diego Rivera, Paul Gauguin, Edouard Manet, Paul Klee, Gustav Klimt, Benito Quinquela Martin, Josê Clement Orozco, …
Müzisyenler; Fazıl Say, İdil Biret, Cem Karaca, F. Chopin, W.A. Mozart, F. Schubert J. S. Bach, L. Beethoven, Çaykovski, Kaçaturyan, S. Lantsias, Eleni Karaindru, G. Kazantsis, M. Theodorakis, Y. Grinko, A. Dvorâk, Erik Satie, S. Prokofiev, G. Bregovic, Eric Clapton…
Emre Şahinler: Şiirde noktalama işaretlerini çok sık kullandığınız görülüyor. Sizce bu şiirin müziğini etkiliyor mu?
Çağın Özbilgi: Evet, elbette. Bu konuyla ilgili birçok eleştiri aldım, almaktayım da. Şiirlerimde noktalama işaretlerini kullanmamak bana şiirimi eksik hissettiriyordu ama gelen onca eleştiriden sonra bu eleştirileri göz önünde bulundurmam gerektiği kanısına vardım ve yeni yazdığım şiirlerde bunu aza / en aza indirmeye çalışıyorum. Şiirde estetiği önemseyen birisiyim, okurken de yazarken de böyle bu. Müzikalitenin önemi büyük. Mesela -ben- noktalama işaretlerini çok sık kullandığım halde kendi şiirlerimi okurken bu müzikalitenin bozulduğunu görmüyor / göremiyor / bu nedenle de bu konu üzerinde fazla durmuyordum. Ama okuyucu açısından bu durum benim okuduğum / düşündüğüm gibi olmuyor / olmuyormuş. Daha fazla dikkat etmek / etmem gerekli. Ama bu konuda da muhakkak demeyeceğim.
Emre Şahinler: Yaşadığınız kent, sizin şiirinize bir damar oluşturuyor mu?
Çağın Özbilgi: Çok ama çok kısa bir cevap vereceğim: Yaşadığım kent şiirimi besliyorsa bile bu çok ama çok az ama yaşadığım kent bana şiir yazdırıyor, bunda etkisi büyük. Yaz(a)mazsam delirir(d)im.
Emre Şahinler: Şiirde çok fazla üretim var, öyküde bu sayı daha az? Diğer sanat disiplinleri hakkında ne düşünüyorsunuz. Diğer türlerde de eser vermeyi düşünüyor musunuz?
Çağın Özbilgi: Her 5 kişiden 6’sının şair olduğu bir ülkede yaşıyoruz.* Şiir yazmak ne kadar da kolay, değil mi? İnsanlardaki bu tavır gerçekten çok ilginç. Naçizane şunu dile getirmek istiyorum; değer bilmezlik ve had bilmezlik hat safhada. Denemede, öyküde, romanda bu durum böyle değil. Niteliğin daha ön planda olduğu, kurgulananın daha iyi süzgeçten geçirildiği yazın alanları bence; deneme, öykü, roman. Daha çok deneme türünde eserler vermek isterim / istiyorum. İnsan hayatı boyunca kendisini tanımaya çalışıyor; şiirde de, denemede de, öyküde de, romanda da ortaya konulan konular bir kısım / bir bölüm anca(k), bir bütünün parçaları. İtişip – kakışmaya, hırsa kurban edebileceğim zamanım / hayatım / yazın hayatım yok – olmasını da istemem. Umarım yaşadıklarımı, deneyimlerimi ve düşüncelerimi ortaya koyacağım / okurla / okuruyla paylaşacağım eserler ortaya koyabilirim.
Bu güzel söyleşi için Şair Emre Şahinler’e teşekkür ederim.
*Aziz Nesin