Öykü, Roman ve Çevirileri ile adından söz ettiren Fuat Sevimay’ın ilk öykü kitabı ‘Ara Nağme’ 2014 yılında Çukurova Edebiyatçılar Derneği’nin düzenlediği Orhan Kemal Öykü Armağanı yarışmasında birinciliğe layık görüldü.
Öykü yazarken etkilendiği isimlerden şu şekilde bahsediyor Fuat Sevimay ‘… dilde Kemal Tahir, mekânda Cemil Kavukçu, kurguda Latife Tekin, bağlamada Türker Ayyıldız, ritim sazda Mehmet Fırat Pürselim.’ Sevimay’ın ‘Ara Nağme’ adlı öykü kitabında burada zikrettiği Türk Edebiyatının önemli yazarlarının izlerini görmek mümkün.
Sevimay ‘Ara Nağme’ adlı öykü kitabında sıradan insanların olağan hikâyelerini anlatmanın yanında toplumsal meseleleri de ele alıyor. Öykü kitabına da adını veren Ara Nağme adlı öyküsünde kentsel dönüşümle rant uğruna yerlerinden edilen insanların hüzünlü öyküsünü anlatıyor. Sulukule Romanları yerlerinden, yurtlarından edilmenin hüznünü keman ve darbuka ile buruk bir sevince dönüştürüyor öyküde. ‘Babako’nun gözünde buğu birikmiş de yaş olup düşsem mi, gurur olup dursam mı hesabında.’ (syf.19)
Emel’i Beklerken adlı öyküde ilkokuldan beri âşık olduğu fakat bir türlü aşkını dile getiremediği Emel’e duygularını ifade etme niyetinde olan genç liseli çay bahçesinde Emel’i beklerken bir anda kendini 12 Eylül darbesi öncesi yaşanan öğrenci olaylarının içinde, silahlı bir saldırının arasında bulur. ‘Ben Emel’i bekliyordum. Silahlarını çay bahçesine doğrulttular. Neden doğrulttular bilmiyorum. Silahlar patladı’(syf.93) diyen genç liseli kurşunların hedefi olur. ‘… yirmi beş yaşlarındaki ağabeyin ‘‘Sen ne taraftansın? ‘’ dediğini duydum. Ne taraftan? Ne taraftan olduğunu bilmiyordum…’(syf.94) ifadesi ile durumun vehameti gözler önüne serilir. Öldükten sonra da babasının mezarına gelmesini anlatan genç ile yazar kurguyu genişletir. Bir röportajında Sevimay; ‘Eşyanın ruhu olduğuna inanıyorum. Ölülerimizin de’ diyerek bu öykü kitabında da sıkça rastladığımız nesnel hayatta konuşmayan varlıkları, göçmüşleri konuşturmasına açıklık getirir bir bakıma.
Öykü kitabının ilk öyküsü olan Deli Babam Ölmüş Kevser Ruhi’nin Delimehmet adlı öyküsünden alınmış bir epigraf ile başlıyor: ‘Üç kere öldü, dört kere öldü. En çok ilkinde öldü.’ Bu öyküde Sevimay babasının öldüğünü sanan, babasını tanımayan, polis tarafından karakola çağrılan ve babasının ölüm haberi verilen bir kız çocuğunun yaşadığı hüznü, yaşadığı tarifi zor acıyı anlatıyor. ‘… Tek hatırladığım annemle yaşadığım bu monolog ve sonra evde ‘’baba’’ sözünü bir daha duymadığım. Adı konmamış bir yasaktı içimde büyüttüğüm kelime. Büyüdükçe, sorguladıkça, üstüne toprak atılan bir mezar. Üşüyorum.’ (syf.8)
Bol ironi ve alaya dayanan Havariler adlı öyküde yazar Hz. İsa’nın son yemeğini anlatıyor. Bir röportajında ‘İsa’yı, hüzünlü ruhuna ulaşabilmek adına, biraz eğlenceli bir dille anmak istedim’ diyen Sevimay öykünün sonunu da Hz. İsa’nın çekip gitmesi ile bitirir. Hz. İsa havariler arasında yaşanan tatsızlıklara katlanamaz ve çekip gider. ‘… Alın bu kanım, bu da canım. Yediniz bitirdiniz beni. Gözünüz doysun.’ (syf.29) Sevimay ayrıca bu öyküsündeki olaya ‘Kapalı Çarşı’ romanında da metinlerarasılık ile yer vermiştir.
Sevimay Marco adlı öyküsünde kurgusal gerçekliği genişleterek büyülü gerçekçiliğe dönüştürüyor. Babası ile Yecüc Mecüc iline doğru yola çıkan Marco’nun kurgusal gerçekliğin dışına çıkarak Kervanın saldırıya uğraması babasının öldürülmesi, kendinin yaralanması ve Ayın on dördü kadar güzel Aybala ile karşılaşması ve Aybala’nın yarasını sağaltıp Marco’yu diriltmesinden sonra bu yaşadıklarını yolu bu eve düşen ak saçlı ihtiyara anlatmasının ardından ak saçlı ihtiyarın yola düşmesi ve Marco’yu çağırması üzerine büyülü gerçeklik, Marco ‘… Geldim, geldim. Kadını gördün mü baba? Venüs gibi. Onunla burada kalıp, bir ömür geçirmek isterdim.’(syf.35) demesi ile kurgusal düzleme tekrar dönüyor. Yazar öykünün sonunda okura selam çakarak postmodern katmanlarla zenginleşen anlatıyı daha da zenginleştirerek üstkurmaca ile öyküye son veriyor. ‘Bu anlattıklarım doğru muydu, bilmiyorum. Doğrudur herhalde. İnanmak isterseniz eğer.’ (syf.35)
Adını Sezai Karakoç’un ‘Kapalı Çarşı’ şiirinin bir dizesinden alan Sen Bana Kapalı Çarşı adlı öyküde Sevimay Kapalı Çarşı’yı karşılıklı iki dükkânın önünü süsleyen, birbirine bakan ve birbirine aşık iki mermer Aras ve Meriç üzerinden anlatıyor. ‘’…Bir köşede, güneşle saydamlaşan Aras, beri yanda düzde duran Meriç’e bakıp iç geçirdi. Dili olsa haykıracaktı, ne gam. Damarlarından yansıyan ışıklarla, Meriç’e halini bildirdi. Bir vakit, ustası Nazar’ın, işinden kasıtla, ‘Aşkı için kendinden geçmeyen, gerçek âşık olamaz’ dediğini işitmişti. Aras, Meriç için kendinden vazgeçeceğini, işte o an hissetti.’’ (syf.42) Taşların ruhu üzerinden Kapalı Çarşı’nın ruhunu etkileyici bir biçimde dile getiren Sevimay Kapalı Çarşı romanında metinlerarasılığı da kullanarak kurguyu genişletip taşların aşkını tekrar ele alıyor.
Torakçı adlı öykü ile Faroz adlı öykü birbiri ile bağlantılı izlenimi yaratıyor okurda. Her iki öyküde de insanın kendinden kaçma çabası ile debelenirken imgesel karakterler üzerinden kendileri ile karşılaşmaları ve insanın ne kadar kendinden kaçarsa kaçsın kendi gerçekliğinden asla kaçamayacağını açık bir biçimde hissetmeleri anlatılıyor. Torakçı adlı öyküde kaçış yolu ararken torakçı ile karşılaşan kahramanla ile fener bekçisi ile karşılaşan kahraman benzerlik gösteriyor. Torakçı adlı öyküde kör madenden öteye gidemeyen kahramanımıza Faroz adlı öyküde uçsuz bucaksız denizden öteye gidemeyeceği gerçeğini idrak eden kahramanımız eşlik ediyor. ‘…Kaçmakla bir yere varılmaz. Şehirden kaçtın, işinden kaçtın, insanlardan kaçtın, acılarından kaçabilecek misin? Ya kendinden kaçabilir misin?’ (syf.57)
Mekân olgusuyla derdi olan, mekânın toplum olmamız yönündeki değerine kafa yoran bir yazar olan Sevimay Sulukule’den Kapalı Çarşıya uzanan geniş yelpazede mekânların ruhunu yansıtır. Öyküler kim zaman bir karakolda kimi zaman bir tren istasyonunda kimi zaman da bir vapurda geçer. Bu mekânlar öykülerin tamamında kurguya yön veren, kahramanların hal ve harekelerine sirayet eden mekânlardır. Sevimay mekânın ön plana çıktığı, şehrin bir nevi kimliği mahiyetinde karşımıza çıkan Kapalı Çarşı’yı Aras ve Meriç adlı mermerler üzerinden şehrin kültürel yapısını çarpıcı bir şekilde yansıtan Sen Bana Kapalı Çarşı öyküsü ile karşılar okuru.
Sevimay’ın ‘Ara Nağme’ adlı öykü kitabında; birbirinden farklı anlatılara yer veren, anlatıların tamamında insanın içine işleyen olayları ele alan, etkileyici kurgunun yanında sağlam bir dile de rastlıyoruz. Dile oldukça önem veren Sevimay bir röportajında; ‘Dil temeldir. Üstünü muhtelif malzemeyle donatabilirsiniz ama temel sağlam değilse ne amaca hizmet eder ne de aracılık eder’ diyor.
‘Ara Nağme’ adlı öykü kitabının arka kapağında ifade edildiği gibi; hayatın olağanlığını bir anda bozan, sıradan insanların gölgelerinden sürprizler damıtan, eğlenceyi hüzne, hüznü neşeye çeviren bu öykü kitabını mutlaka okumalısınız.
Güzel bir değerlendirme yazısı olmuş.Emeğinize sağlık.Öykülerdeki yaşanmışlıkları en canlı şekilde resmetmişsiniz .Tebrikler…
Emeğinize sağlık.
Maşallah hocam siz de derin bir edebi birikim varmış…tebrik ederim…
Okurken büyük keyif aldım. Elinize sağlık…
Okurken büyük keyif aldım. Yazılarınızın devamının gelmesini temenni ederim. Tebrikler…