Göksu N. ÇAKIR- Suret adlı romanınızda; Kör Afşin, “Sanatçı dediğimiz şahsiyetler, yüce yaratıcının şu yeryüzündeki uzantısı. Yaratıcı kendi ışığından katar onlara. Öyle gönderir onları şu dünyaya” diyor. Bu konu da ne düşünüyorsunuz?
CENGİS ASİLTÜRK – Hikâye anlatıcılığı konusunda, çocukluğumdan bu yana, Tanrı tarafından görevlendirilmiş gibi gördüm kendimi. Her roman yazarının aynı duygu ve düşünceler içinde yazdığını sanırdım. Öyle değil. Sonra anladım bir başka yazarlık daha varmış; ünlü olmak, para kazanmak ve yazar diye anılarak saygınlık kazanmak amacıyla yazanların varlığını fark edince,doğrusu bundan çok rahatsızlıkduydum. Dolayısıyla, evet, Kör Afşin gibi düşünürüm; genelde sanatçı, özelde roman yazarı yüce bir yaratıcının isteğini yerine getirerek yeryüzünü, insanı ve insanlığı güzel kılmak için üretirdi. Bu nedenle benim ünlü olma, para kazanma, itibar görme sorunsalım yoktu, halen öyle, ben halen gönderilmiş misyoner bilinciyle yazıyorum. Bir varlık nedeni bu.
Göksu N. ÇAKIR-Suret romanından başka Ölü Yaprak Vuruşu, Muleta, Sırlanmış Zamanın Gölgesinde, yazmakta olduğunuz Karnavalın Ortasındaki Adam romanlarınız var… Çetin Altan, “Sırlanmış Zamanın Gölgesinde romanı ile Ölüyaprak Vuruşu romanını aynı kişinin yazdığına beni kimse inandıramaz” derken ne kastetmişti.
CENGİS ASİLTÜRK – Sırlanmış Zamanın Gölgesinde romanına ödül verecekleri zaman; yazarlık serüvenimde bana büyük destek veren Sayın Şafak Barış’ın bulunduğu tanışma toplantısında söylemişti onu Çetin Bey. Ölüyaprak Vuruşu ve Sırlanmış zamanın Gölgesinde o yarışmada ilk ikiye kalmıştı. Birine birincilik, diğerine ikincilik verilecekti. Çetin Altan, Doğan Hızlan ve daha başka saygın adlardan oluşan jüri, iki roman arasında epey bir kararsız kalmışlar. Çetin Bey’in tereddüdü, konuların ve olayların geçtiği dönemlerden kaynaklanıyordu. Sırlanmış Zamanın Gölgesinde roman ağırlıklı olarak 1800’lerde geçiyor, 1960’larda sona eriyor, ancak yer yer de 1300’lerde, 1600’lerde, 1700’lerde, geçiyordu. Ölüyaprak Vuruşu ise 1980-2010’larda geçer. Sanıyorum,kahramanları arasında yüz yaşını geçenler bulunduğu için ve o serüvenin sonuna gelindiğinde başkahramanım Deli Ağa 139 yaşında olduğu için; Sırlanmış Zamanın Gölgesinde romanı ancak yaşlı bir yazar tarafından yazılmış olabilir diye düşünüldü. Şimdi düşünüyorum; esasında,Ölüyaprak Vuruşuda genç bir yazarın romanı olamaz. Her iki romanı da yazdığımda ben lise birinci sınıf öğrencisi olduğumu söylediğimde Çetin Bey kızdı. Şafak Hanım’a dönerek “bu adam şarlatan mı, dâhi mi” diye bağırdı.
Göksu N. ÇAKIR- Bir yazarın olmayanı yazma yolu var mı, varsa yolu nedir?
CENGİS ASİLTÜRK – Belki halen MÖ 300’lü yıllardayız. Mimesis… Sanat, halen taklitten ibaret! Tamam, halen taklit ediliyor, ancak bir şey, salt gerçek olmanın kabalıklarından arındırılınca, kurtarılınca, rafine hale getirilince sanat eserinde bulunan şu gerçeklik niteliğine yükselebilir. Romanda ve sinemada bir tarz olanağı olarak büyülü gerçekçiliğin olmayan şeyi yazma ya da filme alma yolunda bana olağanüstü olanaklar sunduğunu söyleyebilirim. Ne yazık ki; büyülü gerçekçilik saçma sapan yaklaşımlarla hem bu konuda yetkin olmayan yazarlar hem de yetkin olmayan eleştirmenler tarafından murdar edildi. Fantastik olanla büyülü gerçekçilik olan şeyi ayırt edemeyecek kadar cahiller. Kirletiyorlar…
Göksu N. ÇAKIR- Sırlanmış Zamanın Gölgesinde diğer romanlarınızdan çok farklı bir atmosfer yaratarak yazmanızın nedeni nedir?
CENGİS ASİLTÜRK –Sırlanmış Zamanın Gölgesinde başlıklı romanım dönem ve konu açısından, evet, öteki romanlarımdan farklı. Roman dili olanakları, yani kahramanların durumu, kostüm, ışık, renk, atmosfer, mekân, düz doğal dilin şiirsel bir roman ve büyülü gerçekçi anlatım diline evrilmesi, gösterme ve betimleme, anlatım biçemi açılarındansa öteki romanlarımla tümden aynı atmosfere sahip… Öyle ki, bir romanımdan ötekine geçtiğinizde başka bir olayın içinde, ama aynı coğrafyada olduğunuzu hissedersiniz.
Göksu N. ÇAKIR– Sırlanmış Zamanın Gölgesinde, gerçekten harika bir roman… Ayrıntılara fazla emek verilmiş, kitap üzerinde çok çalışılmış cümlelerle dolu. Sizin için üslup yazının neresinde?
CENGİS ASİLTÜRK – Anlatılmaya değer bir hikâye bulmak önemli, ama onu nasıl anlatacağınız belki daha da önemli. Yönetmenlikle roman yazarlığı arasında pek az fark gördüğüm için, her romanımda, her filmimde ayrıntılar önemli… Durum şöyle özetlenebilir: Romanlarımda, bir tek harf bile tesadüfen bulunduğu yerde değildir! Her harf seçilmiştir. Her sözcük seçilmiştir. Her cümle defalarca kurulup, bozulup, yeniden inşa edilmiştir. İlhamla üreten biri değilim ki ben! Aklın, sağduyunun, bilimsel bakışın, denemenin, görmenin adamıyım. Size açıkça bir şey diyeyim mi? roman da, film de bilimsel metotla üretilen sanat alanları. Buna kimse aceleci bir tavırla itiraz etmesin, çünkü yanılır, düşünsünler, ben çok düşündüm bunu söylemeden önce, düşünsünler, öyle olduğunu görecekler…
Göksu N. ÇAKIR– Kitap ve sinemanın dışında futbol tutkunluğunuz da var.
CENGİS ASİLTÜRK – Evet, futbol çok hoştu! Yaşandı! Geldi! Geçti. Dışarıdan bakan birinin asla göremeyeceği kadar romantiktir futbol. Şimdi, bazen maç izliyorum! Futbolun sanıldığı kadar bir yeri yok hayatımda: Futbola ancak boksörlük kadar ve matadorluk kadar önem veriyorum. Bunlar önemli işler! İnsanlık ahlakının son kaleleri oldukları için önemli… Konuyu iyice açalım: Birileri birilerini akademisyen, müsteşar, politikacı, ressam, hatta sanatçı yapabilir. Yüz kadar kullanılmış sutyeni galeride sergileyip, sanatçı olunabilen çağdır bu! Ağaç köklerini, elli kadar kavanoza ıslayıp turşucu dükkânı gibi sergi açıyor! Köpeğin kıllarını usturayla kazıma eylemini video kamerayla kaydedip gösteriyor! Sinema dilini bilen bir yardımcının himmetine sığınarak film çekiyor! Her açıdan yetersiz oyunculuk, yönetmenlik, ressamlık ve şarkıcılık basın yoluyla albenili hale getirilebiliyor. Berbat bir ses yıllarca müzik diye satılıyor. Rezalet fark edildiğinde aradan otuz yıl geçmiş oluyor! Yeterli olmayan bir futbol oyuncusu sahaya, matador arenaya,boksör ringe çıkartılamaz. Bu işleri yeteneği olan,yapabilen kişiler kendisi olarak becerileriyle yapar. Demem o ki, futbol insanlığın yegâne ahlakını, yani bir makamı yetenek ve zekâsıyla hak edenin orada bulunması gerektiğini anımsattığı için önemli.
Göksu N. ÇAKIR– Tekrar tekrar izleyebileceğiniz bir film var mı?
CENGİS ASİLTÜRK – Türk sinemasından Ömer Kavur’un Gizli Yüz filmi. Tunç Başaran’ın Piano Piano Bacaksız. İsmail Güneş’in Ateş’in Düştüğü Yer… Theo Angelopoulos’un başta Le Regardd’ Ulysse olmak üzere bütün filmleri. Segio Leone’nin Once Upona Time in America. Steven Spielberg’ün Schindler’s List. Milcho Manchevski’nin Before The Rain.
Göksu N. ÇAKIR– Yeni bir roman geliyor mu?
Göksu N. ÇAKIR- Yazarlığınız boyunca en büyük hayat tecrübeniz nedir?
CENGİS ASİLTÜRK – Sanırım şu hayat hakkında hiçbir şey bilmiyorum, ama günün birinde onu enine boyuna anlatmaya cesaret edebilecek kadar enfes bir serüven yaşadım. Bu serüvenimi, hikâye anlatıcılığıyla ödüllendirilmiş olmama borçluyum.
Türk edebiyatına katkılarınızdan ve bu güzel söyleşiden dolayı size çok teşekkür ederim.
CENGİS ASİLTÜRK – Teşekkür ederim.