SÜMBÜLTEBER
bunu yoksul günler için…
çektim perdeleri, karanlığı törpüledim
siyah beyaz bir film, bir kadın
adı sümbülteber
koynunda kaçak tütün kokusu
yatağında geceden kalma izler
gökyüzü yastığının altında
bedeninde yıldızlar ve daha neler
geldim bir bahaneden çıktım bir ihtimale
dünyanın taç giyme günüydü, şaştım
ve ziller zurnalar ve defne
kral kim, soytarı nerde?
dünya kaygan bir yerdi
sümbülteber bahane
çektim kapıları, duvarları yokladım
kan izi kin izi diş izi
bir ip boğazımda uzadıkça uzadı
burası dünya, tekin bir yer değildir.
çekip gitmekle gitmemek arası
kalmanın bin bir yaması söküğü ve oyuğu
ve kanlı bir bulutu
giyip çıkarmaması
burası dünya, acının ucuna bucağına
varmanın yol haritası
mihneti yok sağ gözüne, bir kadın, adı sümbülteber
sol gözünde menevişler ve daha neler
( bu sana bakmaklığım
bin bir geceden kalma
bunu yoksul günler için…
unutma!)
ah kalbim, beter ol, beter ol, beter…
Çiğdem Sezer
“Dina”ya ulanmış yanıyla… Her iki şiiri de ardı ardına okumak, çağın koyu grisi…