Virgülden sonra, noktadan önce… Cioran, dipte bir liberal. Hem ahlakçı hem radikal… Derinlikle saplantı arasında yaşamı esir alan varoluşu sorgulayan, Tanrı’ya acıyan ve ona ölüm ve hayat üzerine tasarımlar dersi veren insan. Bu biraz küstahlık, biraz cesaret… D eğil! İnsanın genel kurallar, kabuller dairesi içinde korktuğu her şeyin farkındalığını kırıp atma arzusu. İnsanın özgür olamayışına karşı isyanı… Cioran, kendini iyi ifade edemeyenler için bir hal tercümanıdır. Ruhun içinde akıl, bir üçüncü göz. Bütün çıkmazlardan yükselen bir imdat çağrısı… Çünkü ifade edilemeyenler anlamsızdır. Anlamsızlık huzursuzluktur. Ölümden ve karanlıktan beslenmez. Onları besleyen şeylerin ölümünü ister yalnızca. Bu yalnızca bir ifade biçimiyle olsa bile. Ve var olmanın içinde varlık süren her şeyin, herkesin ve Tanrı’nın dahi en zalim eleştirmeni. Aklın içine konmuş vicdan. Öte yandan sıkı sıkı tutar her şeyi, herkesi. Tanrı’yı dahi. Bütün bunlar kendidir, kendi olana ait şeylerdir. Bunu bilir. Yüzyılının ve şu anın es geçemeyeceği, sağır olup kör bakamayacağı bir filozof. Ölümü tasarlar durur, modern bir matematikçi gibi sonunu çağırır bütün hayatın, görebilmek, kalbine inebilmek için arızanın. Tuhaf bir sıradanlığın olağandışı tavrıdır. O tüm yapıtlarında okuruna ve tarihe bir yığın düşünülmüş saçmalıkların ve gereksizliklerin ağırlığını öldürmeyi, onu reddetmeyi, baş kaldırmayı, bir kerede kaldırıp atmayı, ölümle yaşam arasında kıyasıya bir mücadelenin felsefesini
yapar.
Yazdıklarında, bazı intiharların yaşamı sonlandırmakla bile gerçekleşmeyeceğini ispatlar. Yatışmaz akılların yatıştırıcısıdır. Bazıları dünyanın gürültüsüne karşı elleriyle kulaklarını yahut gözlerini kapatır. Ona göre, aklın ızdırabı böylece dinmez. Aksine artar. O’ysa elleriyle boğazını sıkar. Çünkü dibe inmeyen suyun yüzünü bir daha göremez. Onun dip duygusu, insanı acının kotasını doldurduğu o ilk andan itibaren suyun yüzüne fırlatır. O ilk nefes, hayatı sonlandırmanın onu sorgulamaktan daha zor olduğunu gösterir. Devam eden sıradan, gündelik tecrübelerin sıkıcı tekrarından usanmışlığı onu ileriye değil, daima geriye çağırır. İlk bilgiye. Özünde her şeyi mahveden bilgiye… Mutsuzluğun kaynağına. Tanrı, ölüm, azizler, gözyaşları, metafizik, yalnızlık ve müzik… Bütün bunları ve benzerlerini pozitif bir pesimist gibi dizginler. O, coşkun bir karamsarlıkla yapar bunu. “Gözyaşları ve Azizler” kitabında şöyle der;
“Gözün görebileceği alan sınırlıdır, göz her zaman dışarıdan görür. Ama dünya, yüreğin içinde olduğu için bilgiye ulaşabilme konusunda tek yöntemdir içe bakış. Yüreğin görsel alanı? Dünya, artı Tanrı, artı hiçlik… Yani, her şey…”
Radikal bir eğilim olarak üzerine düştüğü intihar her ne kadar bir kavram olarak kalmışsa da, bir insanın kendini öldürme isteği başarısız deneyimlerle sonuçlansa bile artık bu kavram hayatlarında sadece bir kelime değil, sıklıkla kendini tekrar eden bir ölme biçimidir. Zaman zaman şiddetle nükseden amansız bir hastalık… Zaten gerçekte kendini yok etme arzusu ahlak felsefesine göre yorumlanmalı. Ahlaken zayıf bir zemin üzerinde zaten her şey yok olmaya mahkûmdur. Cioran, bir ahlakçıdır ve katlanamadığı ne varsa ahlak dışıdır. İntihar düşüncesinin faşizmle çağrışımlaştırılması da gayette tabi ahlak dışıdır. Hiçbir kitabında bu tutumunu asla değiştirmez, inkâr etmez. Elinde bir özgürlük vardır, intihar fikri ona, özgürlüğün elinde olduğunu göstermiştir. Görünürlüğünü kaybettiği gibi arttırabilen bir eğilimdir. Sadece bir fikir değil. Bunu,“Ezeli Mağlup”(söyleşiler) kitabında böyle ifade eder;
“Gençliğimden bu güne kadar her gün bu fikirle, intihar fikriyle yaşadım. Daha sonra da, şimdiye kadar, ama belki de aynı yoğunlukla değil. Ve eğer hala hayattaysam, bu fikir sayesindedir. Hayata ancak bu fikir sayesinde tahammül edebildim, benim desteğimdi;
“Hayatın senin elinde, istediğin zaman kendini öldürebilirsin.”Bütün çılgınlıklarıma, bütün aşırılıklarıma da böyle katlanabildim. Ve yavaş yavaş bu fikir bir Hıristiyan için ne ise benim için o hale geldi, bir destek; hayatta sabit bir nokta.”
“Çürümenin Kitabı”nda, kısa kısa yazılar uzun uzun ısrarlı ölüm çağrıları gibi gelir kulağa. Oysa aklın dirilişidir. Cioran, yazdıklarında bir gençlik hatası barındırmaz. Keskin çıkışları kazanımların peşinde değildir. Bir çeşit kararsızlık, geri adım, söyleminden vazgeçiş, düzeltmeler ona ait hareketler değildir.
“Zira eğer hepimiz panayır cambazı olmasaydık, eğer bilgiç bir şarlatanlığın hünerlerini öğrenmiş olmasaydık, nihayet edepsizlik ya da trajedi düzeyinde samimi olsaydık yeraltı dünyalarımız okyanuslar dolusu kin kusardı, bu okyanuslarda kaybolmak şeref payemiz olurdu; böylelikle onca acayipliğin ve yüceliğin yakışıksızlığından kaçmış olurduk…”
O sıkıntının iç sesidir. Bütün ölüm fikrinin içinden coşkuyla seslenir. Motivasyonu yükselten bu seslenişten rahatsız olanlar, onu kötücül, ölümcül bulanlar sadece gerçek olandan korkanlardır. Korkunun yıkımdan başka hiçbir anlamı yoktur.
“Sıkıntıyı hiç bilmeyen kişi, çağların doğuşundan önceki dünyanın çocukluğunda bulunmaktadır hâlâ; ahı gitmiş vahı kalmış. Kendi boyutlarına aldırmayan o yorgun zamana, kendi geleceğinin eşiğindeyken aniden bir yâdsıma lirizmi mertebesine çıkartılmış maddeyi de beraberinde sürükleyerek çöken zamana kapalı kalır. Sıkıntı, kendi kendine yarılan zamanın içimizdeki yankısıdır… Boşluğun açığa çıkmasıdır, hayatı destekleyen-ya da icat eden- o sayıklamanın kurumasıdır…”
Cioran, saplantının değil, derinliğin yorumcusudur. Diplerin nefes almasıdır. İnsana korku veren bütün şeylerin karşısında şiddetli kelimeleri ılımla telafuz eden sakin bir filozoftur. Okurun okuduklarında gördüğü öfke bir pencerenin ardından dünyaya sadece bakan yavaş bir adamın kelimeleridir. Öfke, faşizm, şiddet, bütün aykırılıklar doğru anlaşılamamış derinliklerden şimdiye kadar hep yanlış çıkarılmış, bütün aktarmalarda yanlış anlatılmış, yanlış tanıtılmış, yanlış kalıplarda yanlış şekiller almış kavramlardır, söz konusu Cioran olunca. Bazen derinlik, saplantıyla karıştırılabilir. Pek çok şey gibi bir anda anlaşılacak bir filozof değildir Cioran. O yalnızca ölümden söz etmez. Ölüm ayağa kaldırdığı yaşamdan söz eder. Cioran’ın 1949’da “Çürümenin Kitabı”yla ilgili duyduğu ilk eleştirilerden biri şudur; “Siz farkında değilsiniz, ama bu kitap gençlerin de eline geçebilir!” Önyargılar da bazen öldürür. Derinliğin katili olabilir bir başkasının saplantısı.
Ayfer Feriha Nujen
Bugüne kadar böyle bir şaheseri keşfedememiş olmanın burukluğunu ve bugün gerçek edebiyata doymuş olmanın mutluluğunu bir arada yaşadım. Yazarımızı okumayan gerçekten çok şey kaybeder 👍👏✊