Hüseyin Çevik’in “Anahtar Konuştu” şiir kitabı 2020 yılında Klaros yayınları etiketiyle okuyucunun karşısına çıktı. Anahtar Konuştu, içerisindeki çok seslilik ile bireysel ve toplumsal sorgulamaları barındırıyor. Bu sorgulamalar yalnızca bireye ait olmamakla birlikte bireyin içerisinde bulunduğu çağ ile, bireyin etrafındaki etkileşiminin gizil dünyasını, bilinç yapısını eleştiren ve ortaya koyan çoksesli bir şiir dizisinden oluşmaktadır. Şiirdeki anlatım öğeleri, yoğun söyleyişler, günlük dilin şiirleştirilmesi, ses sadeliği ve çoklu bakış açısı, şiirleri güçlendiren tematik öğelerdir.
Anahtar Konuştu şiir kitabı, dört bölümden oluşmakla birlikte içerisinde altmış dört şiir barındırır. İlk bölüm “bir düzlüğü çağırıyor bu derin uçurum” otuz şiir; ikinci bölüm “insan, insanın yolunun üstü” yirmi iki şiir; üçüncü bölüm “tenin tenimde ilk kar değimi” sekiz şiir; dördüncü bölüm “pir sultan sazında ölesim gelir” dört şiirden oluşmaktadır.
Terry Eagleton, Şiir Nasıl Okunur kitabında şiiri tanımlarken: “şiir sanatsal bir biçimde sanattan yoksundur” (Eagleton, 2016:24) der. Eagleton’un bu tanımlamasının arkasında yatan asıl sebep ise; şiirin fazlasıyla şekillendirilip gizli ve alışılmamış bağdaştırmalar yöntemiyle konuşma biçiminden uzaklaşması tem’i vardır. Rasyonalizm ve irrasyonalizm arasında bir “köprü” (Eagleton, 2016: 43) kurması gereken şiir, insan bilincinin mükemmel biçimde kurgulanan incelikli bir ürünüdür. Şiir, bireyin anlama ve bağlılığını varoluşsal boyuttaki aktarımını sağlarken, gereksiz imgelerle süslenilmesi; anlama ve anlamlandırmayı zorlaştırır. Anlama konusunda zorlanan birey/ler ise, şiirin asıl dili olan fikirleri de anlamaktan ve içselleştirmekten uzaklaşır. Çevik’in şiiri ise, ağdalı anlatımdan uzak, sade şiir biçimiyle kaleme alınmış, bir “derviş duası” (Çevik, 2020: 35) niteliğindedir. Anlatımdaki sadelik ve akıcı üslup, yerel öğelerin şiire dahil edilmesi, eserin aktarım unsurunu güçlendiren öğelerdendir.
Çevik’in şiiri, bireysel huzursuzluğun dile gelmesidir. Anlatıcı, aktarmak istediği derdini uygun bir anlatım tekniği ile okuyucusuna aktarmayı arar. Bu derdin dile getirilişi ise belirli bir estetik mesafe bağlamında gerçekleşir. Estetik mesafe ve/ya estetik arayış, yazar- anlatıcının anlatısını en uygun dil, biçim veya teknikle aktarmayı amaç edindiği arayıştır. Bu arayış bağlamında eserin biçimin, dilinin ve şeklinin nasıl olması gerektiği üzerine anlatıcı düşünerek metnine en uygun türü seçmeyi amaç edinir. Çevik’in kullandığı teknik ise tekçi bir yaklaşımdan öte çoklu bir yaklaşımın sonucudur; bazen şiirinde anlatıcı olarak bir çocuğun ölümü anlatılır, bazen intihar eden bir insanın dramı ve/ya geçimi fındık ya da balıkçılık olan insanların trajedisi aktarılır. Çevik, bu duyguları aktarırken içerisinde bulunduğu yoğun toplumsal etkileşimlerle veya öz benliği ile yüzleşip okuyucusunu da buna davet ederek, yaşanılan toplumsal “çile[nin] anla[masını]” (Çevik; 2020: 84) ister.
Topluluklar birey etrafında hareket etmektense kitle etrafında hareket eder. Bireysel değerlerin önemi, yerini kitlesel davranış ve değerlere bırakır. Bireyken tek olan birey, kitle içerisinde harmanlanarak ve diğer insanlar ile ilişkide bulunduğundan dolayı “çok olmaya” evrilir. Çoğunluğun pedagojisi olarak birbirine uyma ve birbirini taklit etme durumu her zaman sağlıklı sonuçlar doğurmayabilir. Birbirlerine kötülüğü ve birbirlerine ötekileştirmeyi yaşam felsefesi olarak gören kitleler daima toplumsal çatışmayı beraberinde getirir. Çevik’in şiiri ise ötekileştirilen insanların veya hayatta kalma refleksinden dolayı yaşamaya zorlanılan bireylerin duyduğu huzursuzluğa dayanır. Şiirinde, globalleşen çağa karşı ayak uyduramayan bireyin sesi yükselir. Küreselleşmenin etkisiyle birey ve toplumlar kendi öz benliklerine yabancılaşır. Çevik de bu çağa ayak uyduramayışını şöyle tanımlar: “ben uyamadım oldu mu?” (Çevik, 2020:69)
Çevik’in şiiri, dramatik öğelerin toplumsal öğeler ile kaynaşmasından meydana gelir. Bireyin içinde bulunduğu sorunsal yapının topluma yayılmasının sesi, dizelerin altından çıkar. Çevik, poetik anlayış olarak; saf, sade bir şiir anlayışını benimsemekle birlikte onun şiiri içerisinde halk şiiri veya âşık şiir geleneği özelliğini taşır. Halk şiirinde tekrarlanan yinelemeler, mısra başı kafiyeler, halk kültürü öğeleri Çevik’in şiirinin ana izleklerini oluşturur. Şiirlerdeki toplumsal ve bireysel öğeler, Çevik’in şiirinde anlatıcı olarak gözlemci bir rol sürmesine sebebiyet verir. Çevik’in konumu, içinde bulunduğu topluma üst-gözle bakan yani toplumsal olguları sentezleyerek gözlemci tavrıyla, genel bir toplum panoraması çizmek üzerine kuruludur. Çizilen bu panorama içerisinde, anlatıcı hem gözlemci hem de içinde bulunduğu toplumu eleştiren bir niteliğe sahiptir. İçinde bulunulan toplumu en iyi anlatmanın yolu, toplumun içerisinden biri olarak gözlemci tavrıyla aktarmaktır. Çevik, bu aktarmada şiirinde kullandığı halk öğeleri ile başarılı bir nitelik kazanmıştır.
bir düzlüğü çağırıyor bu derin uçurum bölümü, kitabın en uzun metni olmakla beraber içerisinde otuz şiir barındırır. Bu bölüm, Çevik’in toplumsal ilişkilere veya çağın koşullarına karşı duyduğu huzursuzluktan meydana gelmektedir. Deniz kıyısına vuran çocukların cesedi, çocukların masumiyeti, demokrasisi tükenen iktidarların ötekileştirici söylevi, intihar eden insanların dramı, çağa karşı tutunamayan bireyin trajedisi, hukukunu kaybeden insanın yobazlığı, gelişen kapitalist aygıtlara karşı bireyin çaresizliği ve hayatta kalma refleksinden dolayı zulme boyun eğerek sinen insanın trajedisi aktarılır. Çevik, “bir düzlüğü çağıran derin uçurum[a]” (Çevik, 2020:29) karşı bireyin/toplumların geçmişiyle yüzleşerek “eleştir geçmişini”(Çevik, 2020: 27), “bu yaraya bir lütuf bula[bileceğini]” (Çevik, 2020:29) aktarır. Çevik’in zaman anlayışı, Bergson’un zaman felsefesiyle örtüştüğü yorumu yapılabilir. Bergson, zamanın bir bütün olduğunu, ve algısal değil sezgisel olduğunu söyleyerek zaman felsefesinin kuramını ortaya koyar. Çevik’in de anlayışı: zamanın tarihsel bir bütünlük içinde olması gerektiğini, bireyin yalnız şimdiye veya geleceğe bağlı kalmasından ziyade geçmişine yani kültürüne de bağlı kalması gerektiğini vurgular. Bundan ötürü Çevik, kendisinden önceki şiir anlayışları tamamen reddedip yeniyi savunmak yerine, önceki şiirlerden de beslenerek anlatımını güçlendirir. Bunun en açık örneği olarak ise şiirindeki halk deyişleri ve halk şiir öğeleri örnek gösterilebilir. Kitabın bu bölümü, toplumsal panoramanın ürünüdür. Çevik’in içinde bulunduğu ve uçuruma doğru giden bir toplumsal/bireysel ilişkilere karşı duyduğu huzursuzluğunu, şiirleri ve sözü aracılığıyla naklederek özelde okurunu genelde ise toplumu “düzlüğe” (Çevik, 2020: 29) yani içindeki insani öz değerlere bağlılığına davet eder.
tenin tenimde ilk kar değimi bölümü, kitabın üçüncü bölümü olmakla birlikte içerisinde sekiz şiir barındırır. Çevik, bu bölümde yoğun duygusal ilişkilerin birey üzerindeki güğümünü ortaya koyar. Duygusal etkileşimin, bireyin kimliğinin oluşmasındaki etkisi; bireyin ontolojik varlığının yerleşmesindeki izdüşüm, yoğun duygusal öğelerle aktarılmıştır.
pir sultan sazımda ölesim gelir bölümü, kitabın dördüncü bölümü olmakla birlikte içerisinde dört şiir barındırır. Bu bölüm Çevik’in ideolojik dünya görüşünün yansıması olarak yorumlanabilir. Çevik, ideolojik öğelerin sıradanlaşmasına ve tekdüzeleşmesine karşı öfkesini aktarır.Tarihsel figürlerin anlamının sekteye uğramasına ve bu figürlerin toplum içerinde sıradanlaşmasına karşı duyduğu huzursuzluk anlatılır. Bu bölüm, Çevik’in dünya görüşü bağlamında onu etkileyen kahramansal figürlere de metinlerarasılık göndermeler ile atıfta bulunduğu, siyasi retorik ön planda olan ama angaje edebiyat diline kaçmayan bir anlatının iz düşümüdür.
Hüseyin Çevik, içinde yaşadığı toplumsal izdüşümleri aktarmayı kendisine amaç edinen, sade dil ile kurulan bağdaştırmalarla, mısra başı kafiye düzlemi ve mısra içi yinelemelerle şiirinin sesini güçlendirmeyi amaç edinen Türkiye edebiyatının çağdaş şairlerindendir. Çevik, poetik anlayış bakımından çağdaşlarıyla uyuşmayan; kendisine has ve halk şiir öğelerine dayalı bir şiir anlayışını sürdürmektedir. Anahtar Konuştu, kitabı ise dramatik persona öğelerinin yoğunlaştığı anlatım izleklerinde kendine özgün bir ses imgesi yaratmaktadır. Bazen bu ses türkü-deyiş, bazen çağın tutunamayanlarına yükselen bir ağıt, bazen de ideolojik düşüncelerin sekteye uğramasına karşın duyulan öfkenin yansımasıdır. Çevik’in anlatımının sadeliğinde Bedri Rahmi’nin ayak izleri görülürken, şiirde anlamı kapatmama uğraşı, imge ve mazmunlara çok yer vermemesiyle Orhan Veli’nin etkisi görülür. Çevik’in ilk kitabına (Şiir Oldum Ben Sende, 2016:Kıyı Yayınları, Trabzon) oranla poetik anlayışı daha da olgunlaşmış niteliktedir. Anahtar Konuştu ise, bu poetik niteliğin ilk ürünlerinden, daha sonraki eserlerinin de kaliteli olacağının ön gördüren bir şiir dizisidir. Çevik’in şiir çizgisinin gelişeceğine dair büyük ipuçları da bu kitap aracılığıyla okura yansımaktadır.
Kaynakça
-Çevik, Hüseyin (2020), Anahtar Konuştu, Ankara:Klaros Yayınları.
-Eagleton, Terry (2016), Şiir Nasıl Okunur, (çev. Kaya Genç), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.