Zor Yıllar, Sinan Öztürk’ün Kalkedon yayınlarından çıkan ikinci romanı. Kitapta yer alan özgeçmişinde şöyle yazıyor; “2014 yılından bu yana değişik okullarda ve akademilerde Almanya’ya gelen yabancı öğrencilere, akademisyenlere ve mültecilere bu ülkenin dilini, kültürünü, hukuksal ve siyasal yapısını, yakın tarihini anlatmakla görevli” Zor Yıllar isimli kitap tam da bu görev kapsamında yazılmış bir roman. Öztürk, ötekilere Almanya’yı anlatan bir öteki.
Geçmişinden ve travmalarından kaçamayan insanları anlatan bir yüzleşme, vazgeçiş ve gerçeklik romanı Zor Yıllar. Doğduğu ve bir süre yaşadığı vatanından, yaşanmış travmaları, aşkları, özlemleri ve sorunları yanına alarak Almanya’ya göç eden insanların hikâyesi var romanda. Roman kahramanları geldikleri yeri, değil yaşadıkları yeri sorguluyor. Bu yüzleşme aynı zaman da değişimi, vahlanmaları, çaresizlik ve yalnızlıklarını ortaya koyar. Yalnızlık, yüzleşmeyi kolaylaştıran bir unsur olarak görülüyor. Geçmişin köklerinden vazgeçip yeni kökler oluşturmanın zorunluluğunu anlatıyor yazar “Giderek köksüzleşmeye başladığım bu hayatta yeni ve güçlü kökler salmak, ince bir sarmaşığın sarılıp büyüdüğü köklü bir çınar olmak istiyordum.” (Öztürk 2020:20) Bu duygu belki de tüm göçmenlerin yaşadığı bir açmaz ve kendinden vazgeçiştir. Gurbetlik /gurbette olmak-kalmak, yeni bir kimlik oluşumu için geçmişin tüm değerlerinden vazgeçiştir aslında.
Yasalara uymanın özgürlük olarak düşünülen Almanya’da, yasalara uymamayı özgürlük olarak gören birçok göçmen için Almanya yaşamsal faaliyet açısından zor bir memleket. Toplumsal yaşamın yasalar ve kurallarla belirlendiği Almanya’da, yasasız ve kuralsız yaşamı bilenler için bu süreç sıkıntılarla doludur. Yazar kitabında bu durumu her fırsatta ortaya koyar. Bu kuralcı yaşamı anlatıcı, kitaptaki kahraman figürün –babası- üzerinden şöyle anlatır; “Hangi pencere ne zaman ne kadar açılacak, perdeler hangi saat nasıl kapanacak, anahtar kapının kilidinde kaç kez çevrilecek, hangi havlu nereye nasıl asılacak gibi çok sayıda kendine göre kurallar oluşturmuştu babam.”(Öztürk 2020:10)
Yazar; yaşanılan mekânlar, kurulan ilişkiler, evlilik, cinsellik, ölüm, yalnızlık, baba-oğul, baba-kız ilişkileri, siyaset, çalışma hayatı kısaca insana dair tüm ilişkilerin yeni ülkeye, yeni vatan Almanya’ya göre nasıl değiştiğini ortaya koyar. Değişim aynı zamanda sorgulamayı beraberinde getirir. Yaşanılan bu süreci yazar şöyle aktarır; “İdealize ettiğim hiçbir şey kalmamıştı. Peşinden koştuğum, sırrına ermek istediğim, yücesine çıkmak istediğim hiçbir şeyim yoktu. Her şeyden kötüsü kendime dair umutlarım kalmamıştı.”(Öztürk2020:20)
Göç edilen ülke, göçmenin duygu ve düşüncelerini değiştirir. Onu kendine benzetir ki var olmanın temeli budur. Göçmenlik göçten önceki duygu ve düşüncelerin değişip yenileriyle yaşama tutunmaktır. “Yeni bir yaşama karışıp akmak istiyordu” (Öztürk 2020:191) cümlesi tam da bu durumu anlatır. Bu uyumu sağlayamamak, hayatı ve ölümü yalnız ve kimsesiz yaşamaktır.
Göçmenlik aynı zamanda güvensizliğin de ifadesidir. Karşılıklı güvensizlik üzerinde gelişir yaşam: “Dükkânın sahibi Türk’se ve aynı sektörde Almanlar da varsa Almanlar bir şekilde pek uğramıyorlardı. Bir güvensizlik, kandırılma korkusu vardı.” (Öztürk 2020:223)
Almanya’yı ve göçmenliği anlatan Zor Yıllar isimli kitapla ilgili bu yazıyı kaleme alırken kulağımda Melih Cevdet Anday’ın 1952 yılında Cahit Sıtkı Tarancı’ya ithafen yazdığı şiirin dizeleri durmadan beynimi kurcalıyordu. Bu vesileyle dizeleri aktarırken Zor Yıllar’ın yolu uzun, geleceği aydınlık olmasını temenni ederim.
TELGRAFHANE/Cahit Sıtkı Tarancı’ya
Uyumayacaksın
Memleketinin hali
Seni seslerle uyandıracak
Oturup yazacaksın
Çünkü sen artık o sen değilsin
Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin
Durmadan sesler alacak
Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın
Düzelmeden memleketin hali
Düzelmeden dünyanın hali
Gözüne uyku giremez ki…
Uyumayacaksın
Bir sis çanı gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar
Vakur metin sade
Çalacaksın.
Melih Cevdet Anday- 1952