Kefenlenen sözler çıkardım başkasının risalesinden
Yılan çeşmesinde rumî bir rivayetle yıkadım yüzümü
Kemal Varol
İhsan Oktay Anar’ın ilk romanı olan Puslu Kıtalar Atlası, postmodern anlatının teknikleriyle kaleme alınmış bir eserdir. On yedinci yüzyıl İstanbul’unda yaşayan Uzun İhsan Efendi’yi merkeze alınarak kurgulanan bu eser, fantastik öğelerle yüklü olarak karşımıza çıkar. Puslu Kıtlar Atlası’nın olay örgüsü, birbirinden bağımsız gibi görünen karakterlerin romana dâhil olması ve bu karakterlerin yollarının kesişmesi ile zincirleme bir halkalar yığını hâlinde okuyucuya sunulmaktadır.“Düşündüğüm için ben var değilim, sizler varsınız. Sizler benim zihnimdeki düşüncelerden ibaretsiniz.” (Anar, 1995: 190)
Yazarın “Puslu Kıtalar Atlası” romanında metinlerarası tekniklerin bilinçli ve özgün kullanılmasının izleri açıkça görülmektedir. Bu gerçek ve kurgu arasındaki geçişler; postmodernizm bağlamında kurgulanmıştır.
Postmodernizm, modernizmin sonrasını ve aşılmışlığını ifade eden bir kavram olarak ortaya çıkmışsa da gelişim süreci tam olarak tamamlanmadığı için tam manasıyla açıklanamaz. Fakat postmodernin, modern dönemin tek sesliliği karşısında düzensiz ve yapı sökümcü özellikler gösterdiği açıkça söylenebilir.
Anar’ın romanlarındaki çok seslilik ve metinler arası bağdaşıklık için Gündüz şöyle der: “Anar’ın romanları; adlarından kullandıkları dile, doğaüstü olaylara dinsel ve alegorik unsurlara yer veren içeriklerine, düşünsel derinliğine, kişilerin simgesel kimliklerine, geleneksel formlara ve söz kalıplarına yer veren üsluplarına, ilk bakışta bağımsız gibi görünen ama sonradan ustaca bir birine bağlanan iç içe geçmiş öykülerine, mizahi ögelerle beslenen ironik üslubuna göre [kurgulanır].” (Gündüz, 2012: 40)
Romanın felsefi kurgusu da Descartes’in “Düşünüyorum o halde varım.” cümlesinin alıntılanması üzerine kurgulanmıştır. Anar’ın romanın altına yerleştirdiği felsefi tabakada Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım” düşüncesi, “düşlüyorum öyleyse varım”a dönüşür:
Romanda Uzun İhsan Efendi ile birlikte görünür hâle gelen yazar-anlatıcı, sembolik olarak oluşturduğu atlas ile yolculuğun aşamalarını okuyucuya sunmaktadır. Uzun İhsan Efendi tarafından hazırlanan ve Bünyamin tarafından pratikte karşılığını bulan atlas ile birlikte Uzun İhsan Efendi’nin tüm kahramanlar üzerindeki etkisi, romanın tek sesli bir anlatı hâline gelmesine neden olmakta; tüm kahramanlar Uzun İhsan Efendi’nin şahsında toplandıktan sonra en sonda ise –yazar anlatıcının kendisine- İhsan Oktay Anar’a bağlanmaktadır. Metnin gerisinde duran yazarın, bu tavrı onun romantik bir duyuş tarzıdır. Uzun İhsan Efendi’yi romandaki sesi olmaktan daha fazla bir yere konumlandıran Anar, böylelikle bir yazar olarak bilincini romana dâhil etmiştir. Anar, bu durumda kahramanların, inandıkları gibi yaşadıklarını değil; yaşamaları gerektiği gibi yaşamalarını ortaya koyar. Bu bağlamda karakterlerin yaşadıkları deneyimler içsel bir yönlendirmenin ortaya çıkmadığı, yazar anlatıcının kendileri için biçtiği kaderin birer parçaları olmaktan ibarettir.
Anar kullandığı dil ile, geleneksel anlatım formlarını anlatısına dahil eder. Kullandığı dil’in beslendiği “eski” kültürün anlatılarını kendine has bir aktarımla metnine ekler. Alt metin bağlamındaki bu anlatılar, romanın çok sesliliğini aktarmak noktasında ve postmodern akımının metinlerarasılık tekniği vasıtasıyla esere kendisine has bir yapı kazandırır. Ana metin/üst kurmaca –Puslu Kıtalar Atlası- metni içerisindeki alt metinler aracılığıyla anlatımını farklı bir kurgusal yapıya büründürür. Bu anlatım tekniklerinden faydalanan yazar-anlatıcı salt alt metinlerin kurgusuyla yetinmeyerek bu metinleri kendine has bir senteze vardırarak anlatısının dilini oluşturur. Gündüz, Anar’ın dil yapısının işlevini, alt metin-üst metin içerisindeki sentezini ve kendine has üslubuyla aktarmasını şöyle tanımlar:
“İhsan Oktay Anar’ın romanlarının karakteristiğini oluşturan dil yapısı, “alt kültüre mensup birtakım nakilcilerden ve meddah anlatıcılardan, bu anlatıcılara özgü dil ve söyleyiş tarzına, klişe yer ve kişi betimlemelerinden gizemli sayılara ve objelere, ayna ve rüya gibi motiflere kadar çeşitlilik gösterir. Ancak Anar, tüm bu geleneksel anlatma formlarında ve figürlerinde birtakım değişiklikler yaparak hem okuru bilinenlere karşı yabancılaştırır, hem tarihsel olana yeni yorumlar getirerek bilinenler hakkında okuru kuşkuya düşürür, hem de çağdaş romancılar tarafından küçümsenen bu anlatım tarzına yeni açılımlar ve bakış açıları kazandırarak farklı ama özgün bir anlatım modeli üretir” (Gündüz, 2016: 1872).
Anar, tüm romanlarında kurgunun geçtiği zaman dilimi içindeki dili roman diline uygulayarak bir Osmanlı argosu oluşturur. Oluşturulan bu dil, anlatılan dönemin tarihi özelliklerini yansıtmaktan ziyade romandaki gerçeklik algısının belirginleştirilip silinmesi, tasarlanan anlatıcı değişikliklerinin hissettirilmesi gibi işlevler için yaratılmış bir dildir. İlk cümlede görüldüğü gibi: “Ulema, cuhela ve ehl-i dubara; ehl-i namus, ehl-i işret ve erbab-ı livata rivayet, ilan, hikayet ve beyan etmişlerdir ki kün-i kainattan 7079 yıl, İsa Mesih’ten 1681 yıl ve Hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına Konstantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı” (Anar, 1995:13).
Romanın hâkim anlatıcısının da anlattıklarını “Osmanlıca” olarak anlatması kurgusal oyunun bir parçası olarak algılanmalıdır. Romanda kurgunun içindeki Uzun İhsan ile İhsan Oktay Anar’ın yazar olarak ayırt edilmesini ya da bazen karıştırılmasını sağlayan da dildeki değişimlerdir. Romanın girişi bu biçimde bir dil ile oluşturulmuşken romanın sonu hâkim anlatıcının konuştuğu bugünün dilidir: “Sanki yüz yıllık bir uykudan uyanan bekçi, yerinden doğrulup çevresine bakınca kendisini uyandıran kişiyi göremedi. Çünkü her taraf karanlıktı. Zaten görülen ve görülmeyen bütün düşler, bu karanlığın ta kendisi değil miydi?”(s. 238)
Anar’ın eserleri içerisinde farklı eserlerden de izler barındırır. Bu üstkurmacanın anlatılardaki yansımasıdır. Post-modern açılımla eserlerini kaleme alan yazarlar metinlerarasılık kuramıyla eserlerini “yeniden yazma” (Eliuz, 2016: 119) girişimiyle eski eserlerden faydalanarak onları metnin bir alt metni olarak kurgular. Bu altmetinler, eserin kurgusuna gölge düşürmekten ziyade eserin içsel dokusunu zenginleştiren unsurlardır. Anlatıcı-yazar kendisinden önce yazılan eserleri ana metnine dahil ederek metnin içeriğini zenginleştirmekle birlikte okuyucusunu metni ile beraber farklı yazınsal okumalara sürükler. Özdemir, Anar’ın metinlerinde kullanılan alt metinleri ve üstkurmaca olan yazarın kendi metni arasındaki yapısal işlevi, bu yapısal işlevden dolayı anlatıya katılan çok kültürlülük ve çok seslilik arasındaki ilişkiyi şöyle tanımlar:
-Bünyamin: Hz. Yakup’un oğullarından biridir ve “sağ el” anlamına gelir. Saflığa ve temizliğe göndermede bulunulmuştur.
-Ebrehe: Fil suresine yapılan bir göndermedir.
-Aglaya: Romandaki Rus kızı “Aglaya”, Dostoyevski’nin Budala romanındaki kadın karaktere bir göndermedir.
–Metinde Hz. Süleyman, Lokman Hekim, Fisagor (Pisagor), Harun, Nuh’un Gemisi, Einstein’in izafiyet teorisi, Kuran kıssaları, Katip Çelebi, Piri Reis gibi onlarca isim ve olaya göndergede bulunmuştur.
-Romanda Kurtubî’nin ölüm, ölülerin halleri, kıyamet, cennet, cehennem gibi mevzuları anlattığı ünlü tezkiresi (et-Tezkire fi Ahvâli’l-Mevtâ ve Umûri’l-Âhire), Aristo’nun “Fizik” ve “Galen”in tıpla ilgili kitaplarının da ismi anılarak bu kitaplara doğrudan bir gönderme yapılmıştır.
-İsimler dışında Bünyamin’in ölüp dirilmesi olayı, Hz. İsa’nın mucizesine yapılmış bir gönderme olarak düşünülebilir.
-Uzun İhsan Efendi’nin harita çizme isteği, Piri Reis’in haritasına yapılan bir gönderme olarak düşünülebilir.
Bu hususlar çerçevesinde postmodern ve göstergebilim bağlamında incelenen Puslu Kıtalar Atlası romanı gerek kullandığı dili, gerek karakterlerin ustaca kurgulanışı ve alt metin olarak kullanılan tarihsel zenginliği Anar’ın eser kurgusunun ustaca kurgulandığını ortaya koymaktadır.
Kaynakça
-Anar, İhsan, Oktay (1995), Puslu Kıtalar Atlası, İstanbul: İletişim Yayınları.
-Gündüz, Osman (2016) İhsan Oktay Anar’ın Kurgu Dünyası, Ankara: Grafiker Yayınları.
-Özdemir, Gülseren (2010) “Metinlerarasılık Bağlamında İhsan Oktay Anar Romanlarının Geleneksel Anlatı Türleriyle İlişkisi”, II. Türk Dünyası Kültür Kongresi, İzmir : Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü,
-Varol, Kemal(2017), Bakiye, İstanbul: Edebi Şeyler, s.152.
– Eliuz, Ülkü (2016), Oyunda Oyun Postmodern Roman, İstanbul: Kesit Yayınları.