Toplumsal koşullar, bireyin kimliğini inşa etmesi noktasında etkilidir. İçinde bulunduğumuz toplumun gelenek-görenekleri, kuralları, yaşam görüşü bireyin üzerinde olumlu veya olumsuz etkiler bırakır. Olumsuz etkilerden bunalıp kendi benliğine dönmek isteyen bireyler, kimi zaman iç seslerine kulak vererek aramızdan ayrılmayı tercih ederler.
Keskin, “Uzun Yıllar Sessiz” öykü kitabında yıllardır sessiz kalan seslere öyküleri vasıtasıyla ses olmaya çalışır. “Bitmeyen hikayeleri var insanların. Böyle kaç tane içi dolu zarf var avuçlarımda bilmiyorum. Benim anlatacaklarım içime gömülmüş ve çiçek açmamış yumruları hayatımın.” (s. 15)
Kurguladığı edebi metin şiirsel anlatımı, zengin imge yapısı, paradoksal imajlar bütünlüğü ile güçlü ve etkili bir iz bırakır okurda. “Biriciktin, biri oldun oysa her içten dokunmayı sonsuza kadar götürecek gücümüz vardı. Gözlerinin kıyısına çekildiğim, sadece gölgende bile bin hayat doğururken… seninle bir geleceği düşünmek ne büyük yanılgı. Kızgın değilim. (s. 42)”
Keskin, öykülerinin kurgu sistemini ise: öykü epigrafı olarak intihar eden sanatçıların bir alıntısını verdikten sonra o alıntıdan hareketle zengin, anlatımı güçlü bir metin olarak kurgular. Verdiği epigraf adeta yıllardır sessiz kalınan sessizliğin aynası olur.
İnsan, insana dar geliyordu aynası kırıldığında.” (s. 46)
Okuyucu, Keskin’in öykülerinde sık sık iç monolog tekniğiyle karşılaşmakta. Anlatıcı tarafından aktarılan iç monologlar, kahramanların duygularını aktarması noktasında oldukça etkilidir. “Seni özlemiş olmam sıradan ve önemsiz mi senin için? Bu kadar mı değersizim. Hattın diğer ucunda aramanı bekliyorum. Ara ve sev beni.” ( s. 22)
“Şöyle temiz bir yer bulmalı. Dinlenmeli, sabaha dinç kalkmalı. Bekleyeni yok, bekleteni yok bir hayatın sonu nasılsa öyle kayıp yaşamalı.” (s. 51)
“ insan, olsa olsa şımarık bir patinin yırttığı perdeyi kimden, neden…” (s. 37)
Keskin, öyküleri vasıtasıyla okuyucuya, gidenlerin ardındaki ritmi; güçlü ve şiirsel anlatımıyla ortaya koymuştur. “ Hiçbir fikri yoktu. Kaç zamandır zaten hiçbir konuda fikri yoktu. Zaman kavramını yitirecek kadar aklı da. Nedeni ne olursa olsun gidenlere el sallamak gelenlere el vermek adetten olmuştu da neden giden bu kadar içine yara olmuştu.” (s. 77)
Keskin bu yaranın hepimizin hikayesi olduğunu da öykülerinin son cümlelerinde bizlere tekrardan anımsatır. “Ayrıntılar asrın süsüdür. Asıl olan bizdik bu hikayede.” (s. 84)
“Ey hayat önce azdırdın öfkemizi, sonra susuz karanlıklara attın. Alnımızda ateş, kaldı dilimizde kuyu tadın.” ( s. 45)