otuzlarına yaklaşırken her zerresine her zerrenle karşı çıktığın arızalı dünyanın içine aktığını görüyordun. sevil berberi sevil’de her şey arızalı diyordu; doğru mu söylüyordu. gerçeğin, ne kadar fantastik olduğunu fark ediyordun. devrim bile devirdiği dünyayı içeriyor, sen mi istisna olacaktın. kâtiller komitası yazılıyordu bu esnada. kitabın kelimesi: mutlak. yedi fantastik anlatının ilki “san ki şot” “aptallar saymakla bitmez!” savıyla başlıyordu. kitabın en yüksek noktası “kule”. bir mimar, maliyeti unutkanlık olan, sivri kısmı yere saplanmış konik formda canlı bir kule inşa ediyordu; hâlâ inşa ediyordu. sonra ejderhalar, büyücüler, kâtiller, bir deniz kızı, insansı yaratıklar… anti-kahramanlarla kurulmaya çalışılan anti-meta öyküler.
XX. yy’da başlayıp XXI. yy’da biten kitabın bakiyesi: dönüşümdü. sen onlar değildin! kim? onlar işte. onlar olmamak uğruna gene sen, sen değildin. fark ediyordun ki sürekli geriye doğru, san ki şot’a doğru dönüşmektesin. “geyikli dağ”ın sisi yükseliyordu. bu yeni romanın kelimesi: ethos. nasıl oluyor da bulaşıyor insan insana. on iki eylül’le gelen ‘en kahraman edebiyatımız’ın yükselen iç sesiydi, “siz hepiniz ben tek.” bu ses aslında müteşebbisin sesiydi; ama hâlâ sesi. “en ki dû” tarafından örgütleniyor, “oyunculuk atlası”nı çiziyordun.
“geyikli dağ” yayınlanmasından dört sene önce bitmişti oysa. çünkü piyasayla hiç ilişkin yoktu. bir edebi çeten yoktu. humanizmayı yıkıp personalizmayı kuran liberalizmden köşe bucak kaçıyordun. şimdi, gene, nicedir klasöründe yeni bir dosya bekliyor, “karanlık”. yetmiş bölümden oluşan romanın kelimesi: kudret. romanın baş kişisi kaptan, çayır mahkemesi’nde adalet dağıtıyor. umarız kendine de düşer birazı. “karanlık”ı doksan gün boyunca whatsapp üzerinden dört arkadaşa tefrika ettin; üzerine konuştunuz. bir roman müştereğiyle karanlık oluştu. bu şekilde yazmaktı en çok istediğin oldu
Tanıtım Metninden: Geyikli Dağ’ın geyikleri çoktan yitip gitmiş halılara dokunmuş, türkülerle çağrılmış rüyalarda rüyetlerde görünüp kaybolmuşken Zehra, muhayyel bir geyiğin sırtında dağı, içinin içini dolaşır. Olmayan bir dünya ile olanı birleştirerek hayatın izlenimini değiştirir; olmayan geyikleri dağa, artık yaşamayan varlıkları kasabaya çağırır, mahalleyi düşle mayalar. Muvaz’a âşık olur. Aşkın yarattığı zaaflarla kendini kaybedip bulur, şaşkınlıklarla dünyayı yeniden ama her seferinde daha derinden keşfeder. Zehra bir ressam, hem de bir hikâyecidir. Dağını, ormanını, denizini, kasabasını, sevdiği oğlanı yeniden yeniden yazıp çizer; kâğıda, masaya, duvara, diline, dişinin arkasına, memesinin altına, karnına, kasığına…
İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz ve kullanıcı deneyiminizi geliştirebilmek için Cookie kullanıyoruz. Cookie kullanılmasını tercih etmezseniz tarayıcınızın ayarlarından Cookie’leri silebilir ya da engelleyebilirsiniz. Gizlilik politikamızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.