Medlerin ve Perslerin yaşadığı İran coğrafyası, birçok yayladan ve yaylaları çevreleyen yüksek sıradağlardan oluşan büyük bir coğrafya. Konum itibariyle Anadolu, Mezopotamya, Orta Asya ve Kafkasya gibi dört kadim coğrafyanın kesiştiği noktada bulunan İran’ın tarihi de en az bu topraklardaki diğer kavimler kadar eski. Uzun yıllar boyunca British Museum’da çalışan tarihçi, araştırmacı Wright Vaux, Persler, Parthlar, Sasaniler adlı çalışmasında işte bu kadim coğrafyanın Antik dönemdeki izlerini sürüyor.
“Medler ve Persler”i birleştiren Kyros, bir yöneticiden ziyade bir fatihti. İmparatorluğunu Asya’nın en önde gelen ülkesi hâline getirmeyi tasarladı ve attığı ilk adımlar için herhangi bir Asyalı kabile reisinin vicdanını tatmin edecek kadar bahanesi vardı. Her hâlükârda Kyros öldüğünde İmparatorluğu Doğu’da var olan en geniş imparatorluktu. Daha önce Batı Asya, Asur ve Babil’de hüküm sürmüş olan büyük güçlerin mirasını devralmıştı ve hâlâ Mısır’ı fethetmemiş olmasına rağmen en güçlü Asur ve Babil krallarından bağımsız olan ülkeleri egemenliği altına almayı başardı. Sadece Batı’daki Küçük Asya’yı kendine bağlamakla kalmadı, aynı zamanda uzak kuzey ve doğuda birçoğu selefleri tarafından adlarıyla bile pek tanınmayan kabileleri ve bölgeleri de boyunduruğu altına aldı.
Dareios zamanında batı topraklarına seferler hız kesmeden devam etti. Özellikle Trakya’ya düzenlediği sefer hakkında bolca malumat mevcut. Tüm ayrıntılar bu seferin saçma ve delice bir saldırganlıktan ziyade Dareios’un iyi düşünülmüş bir planı olduğunu gösteriyor. Açıkçası Kyros, haleflerinin yönettiği toprakların büyük bir bölümünü ilk fetheden kişi olarak İmparatorluğun gerçek kurucusu unvanını hak ediyorsa Dareios da o toprakları kalıcı ve iyi çalışan bir mekanizmaya dönüştürdü ki zor durumdayken bırakmak zorunda kalması Kyros’un suçu değildi.
Yine de Persler, iyi askerler yetiştirme konusunda Yunanların büyük ölçüde kendilerinden üstün olduğunu kabul ettiler. Yunanistan ile Pers başkenti arasındaki mesafe Pers İmparatorluğu’nu tek başına yüz elli yıl daha korumaya yetti. Kitabın sayfalarını çevirdikçe öğreniyoruz ki II. Dareios Notos olarak bilinen hükümdarın öyküsü entrikalar, suikastlar ve isyanlarla devam eden bir dönemin öyküsünden başka bir şey değil. O zamandan beri, gerçekten de Pers altını Batı dünyasının tümüne hükmetmiş ve Persler Yunan yurtseverliğinin karşı koyamayacağı en önemli şeyi keşfetmiş.
Neticede Makedon Kralı İskender, Persleri mağlup ederek büyük bir zafer kazandı ve Dareios, karısını, annesini ve tasarrufunda bulunan her şeyi arkasında bırakıp savaş alanından kaçtı. Her ne kadar İssos çatışması ezici bir zafer olsa da bu yine de Pers İmparatorluğu’nu İskender’in egemenliğine sokmaya yetmedi.
Sayfalar çevrildikçe Wright Vaux, en eski döneminden Akhaimenes ya da yerli kralların İskender’in fethiyle devrilmesine kadar olan Antik Pers’in kısa bir tarihini verdikten sonra aynı ırka ve döneme ait belli başlı anıtlar ve yanı sıra onları inşa edenlerin görkemini açıkça kanıtlayacak bilgiler vermeye devam ediyor. Persler, Parthlar, Sasaniler, Antik dünyanın bu en dikkat çekici ama en az anlaşılan uygarlığına dair önemli bir çalışma. İyi okumalar.