Günümüzde hayatta kalabilmek için gerekli tüm kaynaklar arasında su belki de en az değer verileni, en az önemseneni. Sanayileşmiş Batı’da yaşayanlar nesiller boyunca, içme suyunun kendi öz malı olduğuna ve onu diledikleri gibi kullanabileceklerine inandılar. Tonlarca su plastik şişelere ve damacanaya girip bandrollenirken, suyla birlikte tüm temel gıdalar da zaman içerisinde ticari birer ürün hâline geldi. Yanı sıra, kentlerde hemen herkes besinini paketlenmiş olarak süpermarketlerden alıyor; büyük metropollerin çocukları inekleri, tavukları, keçileri vd. ancak resimli hikâye kitaplarında görebiliyor…
Tarih bize dünyada suyu kullanmanın dönüm noktasının buhar gücü ve türbin pompalarının geliştirilmesi, on sekizinci yüzyılın sonunda ve on dokuzuncu yüzyıldaki Sanayi Devrimi sırasında fosil yakıtların denetim altına alınması olduğunu gösteriyor. Hızla gelişen ve sanayileşen uluslar yeraltındaki muazzam su kaynaklarına ulaştılar ve bundan sadece evlerde değil, tarım ve sanayi alanlarında da sudan yararlanmaya başladılar. Kısacası su, öyle veya böyle, uygarlığımızın başlangıcı için bir temel teşkil etti.
Suyun Tarihi, en kaba tabirle, insanların su ile geçmişten günümüze kurduğu ilişkiyi merkeze alarak, bu tarih üzerinden bir uygarlık panoraması çıkarıyor. “Suyun Tarihi için araştırma yaparken yirmi bin yıl önce başlayan ve Orta Çağ’dan günümüze kadar süren tarımsal faaliyetlerde insanların su ile ilişkilerinin ne kadar az değişmiş olduğunu görmek beni şaşırttı,” diyor Fagan. Bugün bile milyonlarca çiftçi bir hasattan öbürüne, bir yağmurdan diğerine kadar göklerden gelen öngörülemez su kaynaklarına güvenmek zorunda.
Neticede, bu üçüncü dönemle beraber su, ne kadar kullandığımıza aldırmadan sömürebileceğimiz bir nesneye dönüşüyor. Şimdilerde uygarlık suyun sonsuz olmadığının, korunması ve saygı gösterilmesi gerekilen bir kaynak olduğunun farkına varıyor gibi… Fakat acaba geç mi kalındı? Bundan sonra insan topluluklarını ve dünyadaki diğer canlı yaşamını neler bekliyor? Ekolojik bir geri dönüş mümkün mü? Fagan bu ve bunlar gibi pek çok soruyu irdeliyor, tüm sıcaklığıyla güncelliğini koruyan ve koruyacak gibi de duran su bahsi adına, okurlara eşi bulunmaz bakış açıları sağlıyor. Ekin Duru’nun özenli çevirisiyle… İyi okumalar.