Shakespeare’in Romeo ve Juliet’i, İngiliz edebiyatının en önemli klasiklerinden biri. Oyun, birbirine düşman ailelerin çocukları arasında doğan aşkı yani Romeo ve Juliet’in aşkını ele alır. Romeo ve Juliet, nedeni çoktan unutulmuş eski kan davaları ve beceriksiz kinler üstüne kurulu, sevgiyi yadsıyan bir düzende yaşamışlar. İkisini evlendiren rahip dışında da ne yazık ki hiç kimse onların bu sevgisine inanmamış. Juliet, belki de bu nedenle sevgilisine kavuşmak için rahipten yardım ister. Fakat artık herkesin bildiği üzere bu yardım çabaları bir işe yaramaz ve bir dizi yanlış anlaşılmalar sonucu bu iki sevgili intihar ederler.
Shakespeare’in Romeo ve Jüliet’i, günümüzde de onu izleyen her insanı derinden etkilemeye devam eder. Bu iki âşık bizi derinden etkilemesine etkiler de bir yandan da merak da ettirirler. Acaba ölmeselerdi nasıl bir evlilikleri olurdu? Nasıl bir hayat yaşarlardı?
İşte bu merakımızın cevabını da bizlere Ephraim Kishon verir. Macaristan doğumlu senaryo yazarı ve yönetmen Ephraim Kishon, Tarla Kuşuydu Juliet oyununu Shakespeare’in Romeo ve Juliet oyunundan uyarlamış. Oyunda, Kishon’un gözünden Shakespeare’in yüzyıllardır en çok sevilen ve en çok tanınan iki aşığı Romeo ve Juliet ölmeseydi neler olurdu sorusunun cevabını alırız. Kishon bu cevabı bize bir komedi oyunuyla vermeyi tercih etmiş. Böylece Romeo ve Jüliet tragedyası, Kishon’un kaleminden bitmek bilmeyen evlilik şikâyetleriyle dolu, ironisi bol bir komedi haline gelir.
Ephraim Kishon’un “Tarla Kuşuydu Juliet”i, Shakespeare’in Romeo ve Juliet’i gibi çok sevilen ve defalarca sahnelenen bir oyun. Yıllar önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda Engin Alkan’ın yönetmenliğinde izlemiştim Tarla Kuşuydu Juliet’i. İzleyenlerin unutamadığı ve hep özlediği oyunu artık Engin Alkan’ın günümüze uyarladığı yepyeni yorumuyla yeniden izleyebileceğiz. Ezop Sahne prodüksiyonu ve Engin Alkan rejisiyle yeniden kavuştuğumuz “Tarla Kuşuydu Juliet” oyununu, keyifli bir seyir garantisi vererek izlemenizi tavsiye ederim.
Romeo ve Juliet ölmeseydi neler olurdu?
Ephraim Kishon’un gözünden Romeo ve Juliet, intiharın eşiğinden dönen iki âşık olarak evlilik hayatlarına devam ederler. Üstelik bir kızları da vardır. Peki, ne olur da rutine doğru hızla ilerleyen hayatlarında Shakespeare’in bile öngöremediği olaylar yaşarlar? Oyun boyunca anlarız ki evlilik Romeo’ya da Juliet’e de iyi gelmemiştir. Birbirlerinden uzaklaşmışlar, kavga edemeden konuşamaz hale gelmişlerdir. Bir türlü sıcak bir bardak kahve bile içemeyen Romeo, Juliet’e karşı o kadar ilgisizdir ki evdeki sıcak su torbasıyla bile daha iyi anlaşmaktadır. Juliet ise sürekli olarak evdeki eksiklerden yakınan, dırdırcı bir insana dönüşmüştür. Tadı kaçan mutsuz bir evlilikle taçlanan bu efsane aşkı gören Shakespeare, daha fazla dayanamayarak mezarından kalkıp Romeo ve Juliet’in evine gelir. Mezarında bir “vantilatör gibi döndüğünü” söyleyen Shakespeare, Romeo ve Juliet’in evliliğini bu noktaya getirmelerinden oldukça rahatsızdır. Tek isteği Romeo ve Juliet’in evliliklerini düzeltmektir. Fakat Shakespeare, bu isteğini yapmaya çalışırken bir yandan da ünlü çiftimizin kızları Lukretia ile de başka planlar yapacaktır.
Evliliğini kurtarmak için rahipten yardım isteyen Juliet, (Evet yine rahipten yardım istiyor.) istediği yardıma bir türlü kavuşamaz. Juliet ve rahibin aralarında geçen absürt diyaloglar, oyunun en komik ve en güzel yerleri olmuş. Özellikle Engin Alkan’ın canlandırdığı rahibin Shakespeare oyunlarındaki karakterleri birbirine karıştırdığı sahneler benim en çok güldüğüm yerler oldu.
Oyunun dekor tasarımı Cihan Aşar’a ait. Dekorda Romeo ve Juliet’in evinin mutfağını görüyoruz. Buzdolabı, fırın, tencereler, tavalar, bardaklar her şeyiyle çok samimi bir mutfak yapmışlar. Mutfakta, yaşanmışlık hissi veren her detay düşünülmüş. Seyircinin salona girdiğinde ilk gördüğü, bu mutfakta yemek yapan Romeo ve Juliet oluyor. Kendi adıma sanki tiyatroya değil de Romeo ve Juliet’in evine misafirliğe gitmişim gibi hissettim.
Kostüm tasarımını Nihal Kaplangı’nın yaptığı oyunun müzik direktörlüğünü ise Murat Bavli üstleniyor. Oyunun müziklerini de yine oyundaki oyunculardan dinliyoruz. Hem çalıp hem söyleyen ekip, her ne kadar “Etimizden sütümüzden yararlanıyorlar. Biz ayrı orkestra istiyoruz.” diye şikâyet eder gibi gözükse de seyirciye enerjisi yüksek bir müzik şöleni sunuyorlar. Tabi Engin Alkan’ın muhteşem sesinden şarkılar dinlemek de apayrı güzel.
Deniz Çakır’ı hem Juliet hem de dadı rolünün hakkını vermiş. Keyifle izlettiriyor kendini. Engin Alkan’ı ise hem Romeo hem de rahip rolünde hayranlıkla izliyoruz. Eve girmek için kapı dışında her yeri kullanan (fırın, buzdolabı gibi) Shakespeare karakterini canlandıran Fatih Al’ı tiyatroda ilk defa izledim ve çok sevdim. Seyirciyle iletişimi yerinde ve kararındaydı. Çiftin güzeller güzeli (!) kızı Lukretia rolünü ise Mert Şişmanlar başarılı bir şekilde oynamış.
Son olarak Engin Alkan ve Deniz Çakır, oyun daha başlamadan seyirciyi sahnede makarna yaparak karşıladıkları için oyun, inanılmaz güzel kokular eşliğinde başlıyor. Yani Tarla Kuşuydu Juliet, hem kalbe ve ruha hem kulağa ve burna hitap eden dört dörtlük bir oyun olmuş.
Kendinize bir iyilik yapın ve oyunu mutlaka görün derim.
İyi seyirler…
Yazan: Ephraim Kishon
Çeviren: Hale Kuntay
Yönetmen: Engin Alkan
Yapım: Ezop Sahne
Oynayanlar:
Deniz Çakır (Juliet & Dadı)
Engin Alkan (Romeo & Rahip)
Fatih Al (Shakespeare)
Mert Şişmanlar (Lukretia)
Yönetmen Yardımcıları: Gizem Ertürk & Nihan Ekitöz
Reji Asistanları: Dilara Ük, Mert Marankoz
Dekor Tasarım: Cihan Aşar
Kostüm Tasarım: Nihal Kaplangı
Müzik Direktörü ve Ork. Düzenleme: Murat Bavli
Müzik: Poldi Schaetzmann
(“Aşık Ol” ve “Aşk Sonsuzluktur” Adlı Eserler: Engin Alkan)
150 Dakika / 2 Perde / Komedi