Anadolu toprakları yıllardır birçok cinayete şahit olmuş faili meçhullerin gizemli sırlarıyla dolup taşar. Uzun yıllardan beri yaşanan her türlü olayın ya da cinayetin ardında gizli güçlerin sakladıkları sümen altı edilen dosyalar vardır. Cinayet, gizem, suç, katil ve siyasi olaylar dünya düzeni değişirken bir volkan gibi aktifleşir. İşte tam da bu konuya Sürgün Avı dikkat çekiyor. Gazetelerde okuduğumuz, haberlerde izlediğimiz kan dondurucu olayların perde arkasındaki sırlara, bilinmezliklere, polisin ve gazetecilerin izledikleri macera dolu yollara romanda şahit oluyoruz. Birbirinden kopuk gibi görünen olaylar dizisi Navi ve ekibinin sürdüğü izle aydınlanıyor.
Sürgün Avı, başkahraman Cinayet Büro Şefi Navi ile açılıyor. Eşinden ayrı, kızından uzak ve daha çok sevgilisiyle vakit geçiren Navi, İstiklal Caddesi’nde korsan mitinge katılan bir çocuğu kurtarmasının ardından, organ mafyası tarafından işlenmiş gibi görünen bir çocuk cinayetini çözmesi için ekibiyle birlikte harekete geçiyor.
Üç kanaldan ilerleyen roman av sahnesiyle devam ediyor. Yasak bir iş olan karatavuk avına çıkan Mekin ile Filit, Jandarma tarafından yakalanıp ceza yiyince para bulmak zorunda kalıyor ve çaresizlik onları illegal işlere girmeye zorluyor. Melih Günaydın, bu kitaptaki en şaşırtıcısı hamlesini olaylara karışmaları hiç beklenmeyecek iki anti-kahramanı hikâyenin içine alarak yapmaktadır. Üniversitede okuyan, yoksul, işsiz, okul harçları için biraz paraya ihtiyaç duyan, ülkedeki yüz binlerce genç öğrenciden ikisi. Aylak ve iyi kalpliler. Her şeyle ilgili olmalarına rağmen mesafeli duruşları, hızlı ve atik davranışları var. Beklenmedik maddi sıkıntıyı karşılayabilmek için kabul ettikleri bir taşıma işinde, olaylarla ve kişilerle mesafelerini kaybederler. Bir tek vicdanlarını korumayı başarırlar. Zaten olay biraz da onların vicdanı sayesinde aydınlanır. Roman boyunca olup bitenleri kritik bir mesafeden izlemeye devam ediyoruz. Merih Cemal Taymaz’ın K24’te yayımlanan kitap hakkındaki derinlikli tanıtım yazısında; “Aklınıza bir Dron mesafesi geliyor,” diyor
Üçüncü eksenin başkahramanı ise Burcu’dur. Avukatlık yaparken karşılaştığı davalar mesleğe inancını yitirmesine sebep olmuş ve kariyer değiştirmeye karar vermiştir. Savaş muhabirliği yapmaya başlar, Suriye’ye gider. Ona yerelden haber taşıyan biriyle dostluk kurar ancak onun öldürülmesi Burcu’yu çok üzer. Üstü örtülmek istenen bu cinayetin peşine düşen Burcu olayı aydınlatabilmek için Türkiye, Fransa ve Belçika’ya gider.
Günaydın, Sürgün Avı’nda başlangıçta çok farklı nedenlerle işlendiği düşünülen bir cinayet vakasının soruşturulma sürecini kâh Ortadoğu coğrafyasına, Arap baharına, Avrupa’daki konferans salonlarına, sosyal medya ağlarına, kâh Türkiye’nin kırk kırk beş yıl öncesine, polisler tarafından öldürülen gençlerin hikâyelerine ustalıkla taşıyor. Romandaki Suriyeli, Kürt, Türk kahramanları bize alçakgönüllü bir duyarlılıkla tanıştırıyor. Göçmenler, yoksul üniversite öğrencileri, gözü pek gazeteciler, sınır kaçakçıları, polisleri soruşturan polisler… Günaydın bu romanında gözümüzün önünde olup biten şeylere biraz daha yakından bakıyor.
Geçtiğimiz günlerde Dipnot Yayınları aracılığıyla okurla buluşan Melih Günaydın’ın ilk polisiye romanı Sürgün Avı; içerdiği farklı eksenlerin taşıdığı anlatım zenginliği, yalın üslubu, derinlikli yapısı ve ele aldığı güncel meselelerle okunmayı hak eden nitelikli bir siyasi polisiye. Genç yazarın yeni romanlarını okumak dileğiyle.
Melih Günaydın, Sürgün Avı, Dipnot Yayınları 1. Baskı, Kasım 2020, 311 sayfa.