Yakov Bok karakter, edebiyat alanında haksızlığa ve eziyete uğratılmanın sembollerinden biri olarak kabul edilebilir. Malamud’un, karakterini yaratırken oluşturduğu bağlam, salt Yahudi toplumunun Rusya’daki içler acısı durumunu değil, benzer toplumların dünyanın farklı yerlerindeki benzer yaşayışlarını da bir benzeşim üzerine kurmuştur. Tamirci romanı, her ne kadar kurgusal bir yapı olsa da bu kurguyu oluşturan gerçek bağlamın varlığı/gerçekliği okuyucunun metni okurken daha da etkilenmesine zemin hazırlamaktadır. Bernard Malamud’un yazdığı diğer kurgusal metinlerin içeriklerine de baktığımızda yazarın, edebiyatı bir toplumsal duyuş oluşturma amacıyla da hazırladığını görmekteyiz. Bu bağlamda Yakov; karakterini oluşturan toplumsal, tarihsel, sosyo-politik ve sosyo-ekonomik yapı romanı; yazıldığı dönemin ana konularından birini oluşturuyor. O dönemin sorunu olan bu konu günümüzde belki de bazı içeriklerin değişerek devam etmesi, yazarın konu seçimindeki öngörüsü olarak yorumlanabilir. Dönemin Rus toplumu, kırsal-kent yapısı ve geçim kaynakları gibi içerikler de romanı oluşturan diğer birleşenlerdir.
“Kimseye merhamet edecek halim yok.” (s. 13) Yakov’a ait bu alıntı, kendisinin yaşadığı tecrit koşullarının ağırlığına işarettir. Yemeksiz, çamaşırsız, insansız, ışıksız bırakıldığı aylar boyunca yaşadığı gelgitler, travmalar, sayıklamaların üstüne gördüğü yok sayılma ve adaletsiz bırakılma ile birleşince insanın insan olma koşullarının ne kadar zaruri olduğunu göstermektedir.
Tutuklanmadan önceki süreçte –cahil bir köylü olarak niteler kendini- okuduğu Spinoza’dan etkilenir ve dönemin bireyselleşememiş bireyine tezatlık oluşturarak kendini “özgür bir birey olarak” tanımlar. O dönem ve Yakov’un özel şartları düşünüldüğünde ileri bu, bir görüştür. Bu durum, okuyucuya insanın fikirsel gelişiminin bazen şartlardan bağımsız olabileceğini de göstermektedir.
Yakov’un şartları derin bir karanlıkta ve karşısında neredeyse toplumun tamamı yıkıcı bir şekilde karşısına dikilmişken ona inanan, onu bu hücreden çıkarmak isteyen bir avuç insanın varlığı, ona direnme gücü verirken bu bireylerin süreç içinde ölmesi/öldürülmesi onun derin bunalımlarını arttırmıştır.
Roman/Yakov’un tutsaklığı tüm kasvet ve umutsuzlukla sürerken iyi niyetli savcı, insanlığa dair bir umudun yeşermesini sağlıyor ancak çok geçmeden savcının yapılan asılsız suçlamalarla zor duruma sokularak öldürtülür ve bu durumda Yakov’un içsel arayışları daha da sıklaşır. Ve bu okumada okuyucu, adaletin intihar ettirildiğine tanık olur. Bu durum, okuyucunun alımlama olarak Yakov ile empati yapmasını güçlendirmektedir.
Yakov, unutkanlığa karşı dirençli olabilmek için hatırlamaya çalışır. Zihnini hep diri tutarak kendi yok oluşunu geciktirmeye çalışır. Bu sürece tanık olan okuyucu, onun zihinsel bağlamına ilişkin tanıklığını da zenginleştirerek romanı oluşturan bağlama da hakim olur. Roman politik bir yoğunlukla sürerken kimi yerinde kendini gösteren kadın-erkek cinselliği ve aşka dair içerikler romanın katmanlılığını arttırmaktadır. Ancak bu durum romanın bir işkence romanı olduğunu gerçeğini değiştirmez.
“Ben devrimci değilim. Ben deneyimsiz bir adamım. Böyle şeylerden anlamam ki. Ben bir tamirciyim.” (231) sözleri Yakov’u kurtaramamıştır çünkü onu tutsak edenler onu kurban olarak seçmişlerdir ve onun Yahudi olması suçlamanın tek nedenidir. Uzun sayılabilecek bir roman olan Tamirci’nin özü ve özeti Yakov’un bu sözleridir. Ve gerektiğinde bir çocuğu canice öldürmekle de suçlanabilir.
Tamirci romanı, gerçeği yakan bir kurgusal keskinliktir.