Dostoyevski’ye gönderim yapan bir romanın Dostoyevski’den daha çok şeye de gönderme yapacak içerik zenginliğine sahip olması mümkündür. Budala romanı bu noktaya yerli yerli oturan bir yapıya sahiptir. Genç bir kızın –Selin- ergenlikten yetişkinliğe geçiş sürecine karakterin kendi anlatımından tanıklık edilen romanın çoğu Amerika’da geçse de olayların kırılma noktalarına Macaristan ve Türkiye de eklenmektedir.
Elif Batuman’ın uzun yıllara yayılan romanı yazma sürecini romandaki zihinsel değişimlerle de görebilmekteyiz. Selin’in olaylara, durumlara, düşünsel değişimlere ilişkin tutumları, kendi öz yaşamı, duygusal eğilimi, karşı cinse ve insanlara olan yorumları romanın temel işleyişini oluşturmaktadır.
Selin’in duygusal yakınlık duyduğu Ivan’la olan mail yazışmaları romanın içinde özerk bir metinsel yapı gibidir. İkili arasındaki özgün ifade edişler, bu yazışma sürecinde yaşadıkları sevinç ve gerilimler romanın salt bir eylem akışı olmaktan çıkarıp duygu, düşünce, psikolojik yönler ve sosyolojik özellikler kazanmasına zemin hazırlamıştır. Ivan ile oluşan duygusal yön bir üst aşamaya geçmedikçe ana karakter Selin’de olan iç buhranlar onun sosyal yaşamını da etkiler ve ortaya düşünsel çıkarsamalar çıkmaktadır. Bu duygunun başlattığı Macaristan gezisi Selin’in duygularının köklerinin peşinden gitmek olarak da okunabilir. Ivan, Selin için bir anlamdır ve o anlamın peşinden gider ancak zihin daha da derinleşir ve çözüm bulunamaz.
Selin’in Macaristan’da oluşu onu salt duygusal olayların merkezine çekmekle kalmaz aynı zamanda onu bekleyen siyasal, kültürel ve dilsel olgular da vardır. Romanın yardımcı karakterleri ile girilen diyaloglar kiminde hafif düşünsel tartışmalar Selin’in zihninde duygusal boşluktan kaynaklanan salınımlar arasında onu daha da yormaktadır ve bunu ben anlatıcı olarak bize anlatmaktadır.
Amerika-Macaristan-Türkiye yolculuğunun son günlerinde İstanbul ve Antalya’da geçen roman, bu zaman dilimlerinde birey ve topluma yönelik gözlemleri sürdürürek sosyolojik yönde olur. Bireylerin edimleri, söylemleri ve olaylara ilişkin tutumları romanın ana çizgisi içerisinde kendine yer buluyor.
Karşılıklı diyalogların düşünsel yönün olgunlaşmasını sağladığı romanda ara ara kullanılan kısa cümleler okumayı akıcı hale getirirken metnin açık ve sade olması okuyucunun okuma sürecine yönelik beklentisini karşılayacak düzeydedir. Diller arasında gidip gelen olay örgüsü bize çoğu kez sözcükler arasındaki bağı tekrar hatırlatırken metnin duygu yönü bizi belki de kendimizle daha da yakınlaşmamızı ve bilmemizi de sağlayacaktır.