Doppler, Bildiğimiz Dünyanın Sonu, Volvo Kamyonları ile özgün bir yazarlık çizgisi yaratan ve Norveç edebiyatında derin bir yer edinen Erlend Loe, Mal Sayımı adlı kısa romanıyla okuyucu ters yüz edecek yetkinlikte bir metin yaratmış. Başkarakter Nina’nın kimi zaman iç sesiyle de akan kurgu, önceleri İskandinav sakinliğiyle ilerken kitabın sonlarına doğru Nina’nın eylemlerinde oluşan sert kırılma ile umulmadık bir yöne evriliyor.
Erlend Loe’nin ilk sayfasında başlayan yalın, bilindik dışı Nina betimlemesi, kitabın sonraki bölümlerinde de devam ederek kitap boyunca yalın, derin ve etkileyici şekilde devam ediyor. Odak Nina olmasına rağmen Norveç toplumuna dair izlenimler de edindiren Loe, toplumsalın kimi zaman bireyde yarattığı yılgınlığı yumuşak anlatımıyla açık etse de içerik okuyucu için vurucu bir yöne sahip. Nina gibi naif bir kadının romanın sonunda istemeden de olsa katil (?) olması kimin umduğu bir sonuç olurdu ki?
Nina, çok tanınmayan, az üreten ve İstanbul’a gelip bir süre kaldıktan sonra Norveç’e dönen bir şairdir. İstanbul temalı bir şiir kitabı yazar. Kitap basılır ancak kimi eleştirmenlerce sertçe eleştirilir. Kitabın ana akışını değiştiren de bu eleştiri olur. Öncesinde kendi dünyasında savruk ve dağınık olan Nina, eleştirmenlerden hıncını çıkarmak için onlara zarar vermeye başlar. Yazarın keskin bir içerik değişimiyle yarattığı metin, Nina’nın derin kırılmasını, öfkesini, öç almak istediklerine karşı uyguladığı fiziksel zarar verişi, bir insanın umulmadık bir anda ne kadar sertleşip canileşebildiğinin şaşırtıcı yönünü aktarır.
Nina’nın cinsel hazları, psikolog ve editörü ile kurduğu yakınlık, oğlu ile olan kısa ama etkileyici sohbeti, Loe’nin yazarlık işçiliğini somutlaştıran yönler. Nina’nın kitabıyla ilgili olan etkinliği iptal eden kişi ile Nina’nın kurduğu diyalog bize iletişimde sözcüklerin duyguyu ne kadar manipüle edip insanlara yalanın rengini değiştirebilirliğini gösteriyor. Nina, bu diyalogdan sonra artık bambaşka bir ruh haline bürünür ve adamla yaşadığı arbededen sonra adamın yaralanmasına –belki de ölmesine, zira kitaptaki üç ölümcül olayda da karakterlerin ölüp ölmediği yazar tarafından ucu açık bırakılmıştır.- neden olmuştur. Nina, bu olaydan sonra genç bir eleştirmeni de evinde yaralar ve eleştirmen baygınken onunla cinsel ilişkiye girer. Okuyucu, üst üste gelen bu iki olay ile sarsılırken üçüncü ve son olay daha sarsıcıdır ve Nina, zihinsel kontrolünü tamamen kaybeder, ölümcül şekilde yaralanır. Nina, ölümcül şekilde yaralanırken –ve belki de ölmüşken- kazadan önceki son halini insanın ölmeden önce bedende toplanan son enerji patlaması olarak da görebiliriz: coşku, kalıbına sığmama, duygusal patlama ve boşalmalar…
Yazar Nina’da oluşan değişimlerin sorumlusunu genel olarak toplumsal düzene dayandırıyor. Zira kitapta yer yer toplumsal dokundurmalar da mevcut. İskandinavya’nın kökleşmiş tekil yaşamı bireyi kimi zaman zihinsel olarak zorlamakta ve bireylerin toplumdan, gerçeklikten koparmaktadır.
Roman, kısa olmasına rağmen geniş hacimli olaylar zinciri barındırır ancak yine romanı eylem odaklı bir roman olarak konumlandıramayız. Roman, bir düşünce sarmalında yaratılmıştır. Nina’nın gittikçe soyutlaşan kişiliği, buhranlara zemin hazırlamış ve en sonunda da derin bir kıyımla son bulmuştur. Bunlar olurken yansıtılan cinsiyet, haz ve toplumsal rollerin keşiştiği noktalardaki zıtlıklar, romana fikirsel bir zemin de yaratıyor. Bu açıdan roman katmanlı bir birleşen halindedir.
Romanın en çok akılda kalacak olan yönüyse dilindeki keskin anlatım başarısı. Yazar, olabildiğince yalın bir dil kullanarak, dili edebi boğuculuktan kurtarmış. Yine de bu yalınlık basitlik olarak anlaşılmamalı. Dilin bu vuruculuğu, içeriğin net olarak anlaşılmasını, anlamın yansıtımını ve içeriğin berraklığını sağlamıştır. Sürükleyici bir anlatıma sahip olan Mal Sayımı, edebiyatseverlerin beklentisini karşılayacak bir kitap olarak okuyucusunu bekliyor.