Öykü türü, kendini kendi iç işleyişinde belli eder. Kimisi salt dil işçiliğinin sonucunda oluşurken kimisi de içeriğinin okuyucuya olan derin etkisiyle alımlama yaratır. Doruk’un öyküleri toplumun içinden çıkan dilsel bir kullanım varken içerikte duvarların ardında kalan bireylerin, çatılarda umut doğuran insanların, dünyayı kavramaya çalışan çocukların ve tüm bunların acısını yansıtan içeriklerin varlığını görüyoruz.
Kimi öykülerde çocuk anlatıcı üzerinden işleyen anlatım, yazarın çocuk benliğini, dünyayı algılayışını ve yansıtışını, kaygılarını yine çocuğa dair his ve anlatışlarla ifade etmiş. Bu durum anlatıcı çeşitliliği sağladığı gibi olaylara ilişkin farklı bakış açılarının oluşmasına ve okuyucuya zengin bir okuma süreci sağlamıştır.
Kitap geneline yayılan özgün karakterlerin kimi öykülerde tekrar ana karakter olması, öykü kitaplarında pek rastlanılan bir durum değil ancak Doruk bunu başarılı geçişlerle yerinde bir kıvamla başarmıştır. Yer yer ana karakter eşlik eden hayvanların –horoz, güvercin- öyküye kattığı yeni yön insan odaklı yazın alanında farklı biçem ve pencerelerin yaratılmasını sağlamıştır.
Berber Kemal öyküsünde kuşaklar arası yaşamların devamlılığı, içe geçen olaylar bağlaşık bir yaşam etkisi kurmakta ve okuyucu anlatıcının ve olay karakterlerinin anlatımları arasında bir geçmiş-şimdi bir yaşantıya tanıklık etmektedir.
Guguklu Saat ve Horoz öyküleri, okuyucunun sonradan fark edeceği gibi birbirinin tamamlayıcısı olan öyküler. Burada okuyucu, bu öyküler yarım mı bırakılmış mı sorusunu sorabilir ancak durum burada yazarın başarılı kurgu bağı ile iki farklı ve özgün öykünün kesiştirilmesi ile kotarılmış bir yapı. Karakterlerin paylaşımlarına dair içerikler, insana dairliğin ve insanı anlamanın parçalarını görmekteyiz.
Destan öyküsünde iki arkadaşın yıllar sonra umulmadık bir yerde ve şartlarda karşılaşmalarındaki karşılıklı tutum ve söylemlerin değişimi, insan iletişiminin aslında salt bir haberleşme bağı değil, karmaşık bir art alana tabi olduğunun göstergesidir.
Tümü başarılı olan öyküler arasından bir adım önde olmayı hak eden Düztaban Zöhre ise sanrılar, psikolojik gelgitler, gerçeklikler arasındaki kalışlar ve karakterlerin zaman içinde değişen kişiliklerin başarılı bir dille kurgulanması biz okuyucular için yerinde bir alımlama yaratıyor.
Bilyeler’de yoksulluğundan utanıp eve kapanan babayı çocuk karakterlerin gözüyle okurken Ayışığının Bilirkişiliği’nde ise yanlışlıkla öldürülen babayı okuyoruz. Her iki öyküde de yaşamın göründüğünden çok daha başka olaylar barındırdığını bir kez daha anlıyoruz. Her ne kadar kurgu olsa da kim bunların yaşanmadığını ve yaşanmayacağını söyleyebilir?
Yazlık sinemaların çok eskilerde kaldığı ve sadece belli yaş aralıklarındaki bireylerin zihninde yer almaya devam ederken Doruk bu öyküde yazlık sinema kültürünü, bu kültürün bireyler ve toplum yaşamında yarattığı edimleri yine bir çocuğun bakışıyla yazarak bize yeni bir zihinsel alan açmıştır.
İsmiyel öyküsünde ana karakterin yaşam çizgisi okuyucuyu şaşırtacak cinsten. Yazarın farklı ve uzak yaşamları tek bir karakterde birleştirerek hazırladığı kurgu, farklı bir sonla biterek okuyucu için bir yeni perspektif yaratmıştır. İsmiyel’in farklılığı Teyzem öyküsünde yerini toplumsal bir soruna bırakarak okuyucu tekrar toplumsal eksene çekiyor. Anlatıcının yine bir çocuk olması, çocukluk psikolojisinin ve onun olup biteni nasıl baktığını anlamamızı da sağlıyor.
Son öykü Zakkum Çiçeği Başlıyoooor!’da iki yetişkinin duygusal dünyasına eğilen Doruk, dar zaman ve alanda geçen bir öykü yaratarak öyküde olması gereken özellikleri yerinde ve uygun ölçülerle başarılı şekilde kullanmıştır.