Napoli Romanları serisiyle kendine özgülüğünü belirginleştiren Elena Ferrante’nin Karanlık Kız romanı, kendine özgünlüğünü devam ettirdiği bir diğer kitabı. Everest etiketi ve Eren Yücesan Cendey’in çevirisiyle çıkan roman, Leda’nın yani romanın bir baş karakteri olan bir kadının yaşamı etrafında konumlanmış bir nevi kurgusal bir anısal romana evrilmiş. Yönetmen Maggie Gyllenhaal tarafından sinemaya aktarılan roman, beyaz perdede aldığı ödüllerle de başarısını bir kez daha ispatlar niteliktedir.
Genç Napolili eşler, bebekleri ve diğer kalabalık aileleri, Leda, otel sahibi yaşlı adam ve genç erkek cankurtarandan oluşan roman, İtalyan ilişkilerini ve kültürel kodları gözlemleme olanağı sunarken bireyin iç çekişlerini ve tutkularına da eğilir. Leda’nın iç monologları kimi kez onu cinsel düşünümlerini yansıtırken kimi zaman da onu annelik ve kendini gerçekleştirme arasındaki buhranlarına eğilir.
Evliliği, iki kız çocuğunun gelişim süreçleri, eşiyle ayrılığı, kariyerine dönmesi zihninini kurcalarken tatilde tanıştığı Napolili aile bu düşüncelerini daha da yakıcı hale getirir. Geçmişi Leda’yı incitmiş olsa da şimdiki Lena’yı var eden de o yıllarıdır. Okur, Leda’nın zihninde gezinip onun gözüyle olup bitenleri izlerken kurguya Leda’nın Napolili bebeğe ait oyuncak bebeğin çalınması eklenir. Okur, Leda’nın ben anlatıcısıyla kendine tuttuğu aynaya bakarken yaşanan bu olay, romana yeni bir bakış açar gibidir: Bebeği çalan Leda’nın kendisidir ve belki de bu edimi onun zihninde aydınlatamadığı karanlığın bir etkisi de olabilir.
Leda bebeği teslim etme süresini uzattıkça bir psikolog yaklaşımı gibi kendini çözmeye ve her çözdüğünde bunu biz okuyuculara yansıtmaya devam eder. Napolili aile ile iletişimini arttırır, onların hayranlığını her geçen an daha çok kazanır ama bebeğin acı çekmesine rağmen oyuncağı aileye teslim etmez. Oyuncak romanda artık bir semboldür. Belki de Leda’nın daha onlar küçükken terk ettiği kızların duygusal eksikliğini kapatmak için yanında taşıdığı bir eklemdir veya onun kendini var ederken eksik bıraktığı parçasıdır. Bir yanda bunlar olurken Lida, bebeğin annesi ile olan arkadaşlığı derinleşir. Lida, genç kadına rol model olur ve ikisi arasındaki bağ güçlenmeye devam eder.
Dar bir kurgusal zaman, az karakter ve olay ağıyla yaratılan romanın temel omurgası Leda’nın geriye dönük yaşayışlarıyla bezense de roman romandaki şimdilikle de bağ kurar ve geçmiş ile şimdinin ilişkisi Leda üzerinden yapılmıştır. İçerik ve dilsel uyumu başarıyla kotarılan romanın belki de vurgulanması gereken yönü düşünsel alanda açtığı yön.
Leda, toplumun –dar çerçevede evliliğin- kendisini sınırlandırdığı alanların farkında varır ve kızları küçük olmasına rağmen –Leda genç yaşta anne olmuştur- evliliğini bitirir ve yaşamına kendisini iyi olarak gördüğü dil alanında devam eder. Bu konuda da oldukça başarılı olur. Kızlarına haksızlık yaptığını düşünse de yaşamına devam eder ve kendini var eder. Bu yönüyle bakıldığında romana bir kadının özgürlüğünü sağlamasının bir örneği olarak da görebiliriz.