“Bulunmaz kelimeler evreninin ötesinde bir yaşam da varmış” epigrafıyla perdeyi açan İdil Gürsel Himmetoğlu’nun, toplam on iki öyküden oluşan “Kozmonot Apartmanı’nda İlginç Bir Davet” isimli ilk öykü kitabı Metinlerarası Kitap’tan çıktı. Öykü ve şiirleri çeşitli dergilerde yer alan ve yazıları Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan yazarın ilk kitabında yer alan öykülerin tematik unsurları arasında kadın-erkek ilişkileri, aile, aşk, köy ve kasabada çocukların hayatı, toplum dışına düşmüş anti kahramanların varoluş mücadelesi ve sınıfsal farklılıklar gibi meseleler yer alıyor.
“Boy boy sekiz dokuz Suriyeli çocukla kambur, kavruk babaları önden bindirildi. Bir tırın küçücük kutularla gizli bölmelerine istiflendik. On beş günlük yolculuğu- muzda nefes almamız için uzun kutuların aralarına ince pipetler konmuş, tuvalet için iki küçük mukavva bırakılmıştı.” Memo öyküsünde bir göç hikâyesine Ay ışıklarının fener olması, bana Haydar Ergülen’in “Edirne’nin Köprüleri” şiirinde göçmenlere yoldaşlık eden Güneş’i hatırlatıyor. “…güneşi olmazsa yanında/sanki arkadaşlığın gümüş yılında/birbirlerini kutlayan iki arkadaştır/güneşle göçmen/göçmenle güneşi…” (Sen Güneş Kokuyorsun Daha, Kırmızı Kedi Yayınevi, 1. Baskı, İstanbul, 2017, s. 76) Umuttan el alan öykünün ışık huzmelerine, kopuk terliklerin ve çiçekli şalvarların titrek bekleyişinin sert gerçekçiliği eklenince nitelikli bir doğal anlatı ortaya çıkıyor.
Hayalin gerçeğe karıştığı, gerçeğin hayalle budandığı öyküler kaleme almış Himmetoğlu. Buna karşılık okuru aktif kılmak için bırakılan boşlukların geniş tutulması bilinç akışını daha canlı tutabilir ve merak uyandırabilirdi. Ancak kitabın geneline ve öykülerin anlatma tekniklerine baktığımızda dünyanın çeşitli şehirlerinin anıldığı, farklı tarz müziklerle, geleneksel yemeklerle, değişik kültürlerin inanç sistemlerinin arka fon olarak kullanıldığı ve öykü karakterlerinin isimlerinden davranış biçimlerine kadar detaylı incelikli biçimde düşünülmüş bir deneyimin ürünü olduğu hemen fark ediliyor.
Yazarın bir solukta bitirdiğim kitabının bıraktığı estetik haz, kulağa süzülen naif bir müzik kadar yumuşak. Bahsi geçen şarkıların, karakterleri ve olay örgüsünü içine alışı oldukça tutarlı ve başarılı. Okuru kimi zaman kent yaşamının koşturmacasına kimi zaman da kırsalın durgun görünen ama sert dip akıntısına götürüyor bu öyküler. Şiirler ise hiç de eksik kalmamış bu bütünlüklü dokuya eşlik etmekten. Didem Madak şiirleriyle başlayan kitap için söylenecek sözler ancak zambağın içine düşen küçük bir çiy tanesiyle bitirilebilir:
“O akşam ay Işıl’a sığışmıştı, Işıl çocukluğuna,
Çocukluğumuz mor bir zambağa
Hani her çocuk zaman zaman
Kendisini mor bir zambağın içinde düşler ya
Sonra iki çocuk birbirine gülümser, sonra
Zambağın içine bir çiy tanesi düşer”
(Didem Madak, Grapon Kağıtları, Metis Yayınları)