“Oysa kitap okumak yavaşlık ve derinlik gerektiriyor.”
11-03-2024
Seçim yaklaştıkça bangır bangır gezen arabaların, hiçbir zaman tutulmayan vaatlerin sıralandığı bir vakitteyiz yine. Seçim arabalarının gürültüsü o kadar rahatsız edici ki acaba bu sağır edici müziği dinleyip, oy verme fikrimizin değişeceğini mi umuyorlar? Araçların peşine takılan çocuklar dışında pek kimsenin mutlu olduğunu görmedim. İnsanların daha çok ekmek derdine düştüğü, ekonominin her geçen gün çöktüğü ve insanların tahammülsüzlüğünün giderek arttığı bu zamanda cızırtılı hoparlörlerin ruh halimize iyi geleceğini sanmıyorum.
13-03-2024
Ancak şimdi bazı sahneleri tekrar izleyip düşündüğüm de filmdeki bazı karakterlere önyargıyla yaklaştığımı görüyorum. Leyla ev otoritesine karşı çıkan bir kadın olduğu kadar, bencil ve kimseyi düşünmeyen biri aynı zamanda. Baba karakteriyse, gösteriş yapmayı sevmesine, yani aile reisliğini çok önemsemesine rağmen artık çocuklarına bakmak zorunda olmadığı bir yaşta. Çocukların hepsi otuzunu aşmış, kimisi evlenmiş. Herkes birey olduğu için artık kendi sorumlulukları var. Babanın yıllardır biriktirdiği birikimi, ondan izinsiz alıp kullanmalarına hırsızlık bile diyebiliriz. Aralarındaki aile bağı, istedikleri gibi davranabilme hakkını verir mi çocuklara? Kendileri ne kadar bireyse, anne ve babaları da o kadar bireydir. Sadece toplumsal veya kişisel yaralarımıza bakarak filme önyargıyla başlıyoruz. En azından ben öyle başlamıştım. Eşim Asmin’le film üzerine konuşup, onun çözümlemelerini de göz önüne alarak bazı sahneleri tekrar izleyince, bazı şeylerin gerçekten gördüğümüz gibi olmadığını anlamam zor olmadı. Bazı sorumlulukların, ölene kadar sırtımızda bir yük olmadığını bilmemiz gerekiyor. Toksikliği ve ataerkil düzeni göz ardı ederek söylemiyorum, bu gerçeklerin varlığı inkâr edilemez. Babanın toplumda yer edinememiş, adam yerine konmamış olması da bir hakikat. Geleneklerin çürümüş gösterişi, parayla alınan saygı. Bunlar hepsi kendi toplumumuza yabancı olmayan gerçekler. Ancak saygı görmemiş babanın, yıllarca para biriktirip, ölmeden önce bir kez olsun, hayallerini süsleyen saygıyı görmek istemesini ona çok mu göreceğiz?
14-03-2024
Bu aralar her yerde hızlı kitap okuma kursları görüyorum. Aşırı tüketim çağında, kitapları da hızlı tüketmemiz gerekirmiş gibi bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Oysa kitap okumak yavaşlık ve derinlik gerektiriyor. Bu kursu verenlerin motivasyonu “1 saatte bir kitap bitirebilme,” veya “600 sayfalık bir kitabı 3.5 saatte bitirme,” gibi vaatler üzerinden yapılıyor. Düşünüyorum da neden Suç ve Ceza’yı 3 saatte bitirmeye çalışayım, bunun için bir sebep var mı? Bu mantıksız işin belki de vasatın da altındaki romanları okuyanlar için yararı olabilir. Klasik hiçbir kitap 1 saatte bitirilecek kadar sıradan kitaplar değildir. Bunları derinlemesine ve bağlamından kopmadan okumanın anlamı, yavaş okumaktan geçiyor. Elbette hızlı okuduğumuz kitaplar var ama bu hızlı okuyup, tüketmek istediğimiz için değil. Kitabın okuyucuyu içine çekip, sürüklemesi, kendisini okutmasıyla alakalı. Yazarın seçtiği konu, üslubu, konuyu işleyişiyle alakalı. Neredeyse her şey vahşice tüketilir ve tüketilmesi dayatılırken, en azından kitaplarla bu anlamsız tüketimin dışında kalabilmek gerekiyor.
17-03-2024
Keşke ülkenin her yanına baharın coşkusu tesir etse. Newroz her anlamda baharın geldiğini müjdelese bizlere. Artık bunca acı, ölüm ve kavgayı ne zihnimiz ne de yüreğimiz kaldırıyor.
18-03-2024
Bir küçürek öykü;
Çocuk Aklındaki Deniz / 21.06.2023
Oturduğum bankta denize yansıyan ayın ışığını izlerken, bir kitaptan aklıma, denizin karaya alışkın biri için gösterdiği yüzü hep şiddettir, diye okuduğum bir cümle geldi. Çocuk saflığıyla, bir denizaltı yapmak için birkaç tahtayı çiviyle birbirine çakarak, denizin sırlarına erişmek istemiştim. Oksijen tüpü, dalış kıyafetleri gibi araçlardan bi’ haberdim. Denizi önceleri hep televizyondan görmüş bir çocuk olarak, canlı gördüğümde bu defa da görmek yetmemişti. Bu tahtalarla denize dalmış ve batmıştım. Çırpınışlarıma etraftaki insanlar yetişmişti. Beni kurtaran kişi sormuştu “ne işin vardı bu tahtayla denizde?” diye. Utanarak cevaplamıştım “sadece balıkları merak ettim, demek ki bir çivi eksik çaktım, denizaltım battı.”