- Kilometre yayınevi, 10. yılında yeni bir diziye daha başladı serinin adı: Gulyabani.Bu özel seride şiir direnmeye devam ediyor! Serinin kitaplarından biri de Donat Bayer’in Eyüp kitabı. Donat Bayer’le Eyüp, şiir ve çok daha fazlasını konuştuk.
Onur Köybaşı: Şiirinle ilk karşılaştığımda daha önce yaşamadığım bir döneme iletilmiş buldum kendimi. Tam köşeyi dönecekken bir elektrik akımı, sonra Bach, sonra Mozart, Sonra Yakup, Elizabeth Bishop, Ahmet Haşim, ve hep önceden ama hep sonra Eyüp! Çok daha derin ve çok daha dokunaklı, yavaştan ayaklarımı kesen. . . Kelimelerin ve onları buluşturduğun diğer sözcüklerin anlattıkları çok kıymetli. Mührü bozulmuş bir zamanda geziyormuşum gibi. Kendime uzaklaşıp yakınlaştığım uçurum hızını denediğim zamanları verdi bana şiirin.
Sen nasıl tarif edersin şiirini ve şirini tarif ederken bize son zamanlarda dinlediğin bir şarkı önerir misin, arada o da çalsın?
Onur Köybaşı: “ Şiir direnirse kazanacak” şiarıyla çok güzel şeylere vesile olup öncülük eden 160. Kilometre yayınevinin 10. Yılında Gulyabani adlı yeni dizisinde senin de ikinci kitabın Eyüp var. Nasıl oluştu Eyüp fikri, o mu geldi sen mi çağırdın?
Donat Bayer: Kitap bittikten sonra çok şaşırarak aynı soruyu ben de sordum kendime. Normalde “şiir bana geldi”ye pek inanan biri değilimdir. Ancak Eyüp sanırım kendi çıkıp geldi. Eyüp kimi zaman bir karakter kimi zamansa sadece bir isim olarak ilk kitabımın ardından yazmaya başladığım şiirlerde bir şekilde belirip duruyordu. Kendi kendime “bir gün bu şiirleri kitaplaştıracak olursam Eyüp’ü çıkartırım şimdi olduğu gibi yazayım dursun” diyerek bitirdim birçok şiiri. Fakat sonunda dönüp baktığımda başta Eyüp’ün ağırlığını hafife aldığımı, canım istediğinde çıkartıp atabileceğim bir karakter olmadığını fark ettim.
Onur Köybaşı: Çok yönlü birisin; müzik, radyo programcılığı, çeviri ve elbette şair kimliğin hep bir arada. Bu sebeple beslendiğin kaynakların yelpazesi çok geniş. Kendini anlatmak gibi bir derdin var mı ya da özellikle anlaşılmamak gibi bir isteğin, işe yaramalı mı her şey? Yazmasaydın neyle anlatırdın derdini?
Donat Bayer: Öncelikle özellikle anlaşılmamak gibi bir isteğim hiç olmadı. Ama aynı şekilde herhangi bir dönemde herkes beni anlasın gibi bir derdim olduğunu da hatırlamıyorum. Bir şekilde az sayıda insanla da olsa iletişim kurmanın önemine inanıyorum. Mesela çıkıp piyano çaldığımda, çaldığım eseri karşımdakine bestecisinin aklındakine en yakın şekilde iletebilmeyi amaçlıyorum. Bu bile bir iletişim kurma arzusu olsa gerek. Yine piyano örneğiyle devam edecek olursak,biraz önce bahsettiğim ilk amacıma ulaştığım anda eserin bende uyandırdığı hisleri dinleyiciye iletme derdinin belirlediği yeni bir süreç başlıyor. Dolayısıyla çok yalnız görünen bu eylem (piyano çalmak) dahi esasında iletişim kurma isteğinin ürünü. Diyebilirsin ki “ya bir dinleyici kitlesi önünde çalmıyorsan? Kendini odana kilitledin ve sadece dört duvar arasında çalıyorsun bunu nasıl açıklarsın?” Sanırım insan bu gibi durumlarda da doğrudan eseri yazan kişiyle özel bir iletişim kurmaya çalışıyor. Şiir yazmak da, odanıza kapanıp yazıp ardından yırtıp atıyor dahi olsanız bunun gibi bir iletişim kurma isteğinin sonucu olsa gerek. Sanırım yazdıktan sonra yırtıp atmak ya da ortaya çıkarıp paylaşmak yazma anındaki iletişim kurma isteğini geçersiz kılmıyor. Yazmasaydım besteci olmak isterdim. Tek bir kelime etmeden kendimi ifade edebilme fikri çok ilgi çekici geliyor.
Onur Köybaşı: İlhan Berk dilin deforme edilmesi gerektiğine sık sık vurgu yapıp her şairin kendi beraberinde kendi dilini getirdiğini vurgular. Ne düşünüyorsun bu konuda?
Donat Bayer: Sanırım ilgimi çeken, sevdiğim şairlerin çoğunun bir şekilde bir yenilikle geldiğini söyleyebilirim. Şiirden bahsediyoruz elbette dil hayati önem taşıyor ancak dil ile olan derdin şiirin önüne geçmesinin de yarattığı tehlikeler olduğunu düşünüyorum. Sonuçta ne dediğiniz en az nasıl dediğiniz kadar önemli.
Onur Köybaşı: Sözcüklerle aranda bir emniyet var mı?
Donat Bayer: Emniyette hissettiğim anda heyecan biter. Umarım o aşamaya gelmemiştir sözcüklerle ilişkim.
Onur Köybaşı: Unutmaya ya da unutmamaya özen gösterdiklerin neler? Aslında tam olarak hatırlamakla ilgili derdin var mıdır?
Donat Bayer: Bilmem daha ne kadar devam eder ama güçlü bir hafızam var. Okuduğum çoğu şiir doğrudan hafızama kazınır. Hatta hem İngilizceyi hem de Fransızcayı bu şekilde farkında olmadan şiir ezberleyerek öğrendiğimi söylesem abartmış olmam. Piyano çalışırken de çoğu zaman isteğim dışında henüz okuma aşamasında ezberliyorum eserleri. Elbette unutmak istediğim çok şey var. Ancak bu kolay değil. Bir de benim unutmam unutmak istediğim şeyi olmamış kılmıyor. O yerli yerinde duruyor. Dolayısıyla unutmaktansa başa çıkmanın yolunu bulmanın daha iyi olduğunu düşünüyorum.
Onur Köybaşı: En çok neyden sıkılıyorsun bugünlerde ve en son okuduğun şiir kitabı?
Donat Bayer: Sanırım içinde bulunduğumuz dönemle ilgili, çoğu kişi gibi ben de birçok şeyden sıkılıyorum.
Bu belki de her şeye eskisine oranla çok daha hızlı ulaşabilmekle ilgili. Eskiden sıkıntımı geçiren şeylerin dahi bugün beni sıktığını fark ediyorum kimi zaman. Bu beni endişelendiriyor mu? Hayır. Demek hayat bu deyip yoluma devam ediyorum.
En son Ahmet Güntan’ın Hitaplar’ını okudum.
Onur Köybaşı: Ve son olarak: Hadi dünyayı kapatıyoruz hanımlar beyler diye anons geçiyor durum çok ciddi. Çantanı hazırlıyorsun bir yandan gidiyoruz artık. En son ne bırakmak isterdin dünyaya?
Donat Bayer: Eğer benim bırakmama kalacak olsaydı Beethoven’in 31 numaralı op. 110 piyano sonatını bırakırdım. İnsan aklının yarattığı en büyük eserlerden biri.