Adam balıklara bakıyordu. Balıklar camın arkasında sessizce asılıydı. Camın arkasında onlara taştan bir havuz yapmışlardı. Havuz büyükçeydi, duvarları uzakta karanlığa gömülüyordu. Adamın karşısındaki duvar camdandı. Loş mağaramsı koridorun iki duvarı böyleydi ve içinde havuzlar vardı. Havuzların içinde ise renk renk, şekil şekil balıklar dolaşıyordu. Her bir havuzu yukarıdan bir ışık aydınlatıyordu. Işık kaynağı görünmüyor ama havuzu aydınlatıyordu. Adam şimdi oturmuş o soğuk ışıkta balıkları izliyordu. Balıklar camın arkasında sessizce asılıydı. Sanki kanatsız kuşlar gibi havada asılı duruyorlardı. Arada suyun yüzeyine çıkan kabarcıklar olmasa havada asılı sanılabilirlerdi de. Su kabarcıkları ve yavaşça hareket eden yüzgeçleri. Adam karşısındaki uzak karanlık köşede yan yana iki balığı fark etti.
Adam oturdu. Daha önceden böyle bir uyum, böyle bir birlikteliğe tanık olmadığını düşündü. Her balık kendi rotasını izler ve ona göre kendi basit hareketlerini sergilerdi. Başka havuzlarda, daha da ötesi havuzun dışındaki dünyada, ovada, caddelerde balıkları, kuşları insanları görmüş, göklerdeki yıldızları da izlemişti. Hepsi kendi etrafında döner, kendi yollarına giderdi. Ama asla böyle uyumlu değillerdi. Sonbaharda yapraklar birlikte dökülmez, baharda çimler beraber yeşermez, gökteki yıldızlar beraber göz kırpmazdı. Ya yağmur? Belki yağmur. Belki yağmur damlaları aynı sırada yağardı. Belki sis denizlerden aynı anda havalanırdı. Ama o görmemişti, gerçekten görmemişti.
İki balık belki sürekli beraber olduklarından benzeşiyordu ya da benzedikleri için beraberlerdi. Aynı ritme ayak uydurmalarının özünde beraberlikleri mi vardı, yoksa aynı ritimde hareket ettikleri için mi beraberlerdi? Belki de ruh ikiziydiler. Balıkların ruh ikizi var mıydı ki?
Adamın bir müzik duyduğu yoktu ama iki balığın bir ses çıkardıklarını, bir sesi duyduklarını ve bir ritme ayak uydurduklarını düşünmek hoşuna gitmişti. Ama neden diğer balıklar değil de sadece onlar böyleydi?
İki balık tanışıyordu. Dar bir havuzdaki yaşantılarına ritmik bir dansla renk katıyorlardı. Ama acaba ömür boyu dans mı edeceklerdi? Buradan başlayıp nerelere kadar sürdüreceklerdi bu dansı?
Yaşlı kadının biri elinde küçük bir çocuğun eli oraya yanaşmış ve adamın görüş açısını kapatmıştı. Kadın parmağının ucuyla çocuğa balıkları gösteriyordu. Adam kalktı ve havuza yöneldi; balıklar güzeldi, davranışları ise sakin ve nazikti, havuz aydınlıktı ve her şey huzur vericiydi. Kadın parmağıyla küçük çocuğa balıkları gösterirken ansızın onu kucaklayıp havaya kaldırmak istedi. Ama gücü yetmedi. Acaba çocuk daha iyi görsün mü istiyordu? Adam çocuğu kaldırınca “Beyefendi, teşekkür ederim!” dedi kadın.
Biraz geçince adam çocuğa, “Bak, o iki balık ne güzel beraber,” dedi.
Şimdi iki balık göğüs göğseydi, yüzgeçleri yumuşakça beraber dalgalanıyordu; ışıksa havuzun dibine kadar yayılmış, sabah uykusu kadar tatlıydı. Her iki taş parçası birer hava kabarcığını andırıyordu. Temiz, saf, hafif ve rahatlardı.
Şimdi iki balık tekrar birleşip yan yana, kafa kafaya süzülmek üzere uzaklaşmıştı. Adam çocuğa, “Bak, şimdi ne güzel o ikisi birlikte!” dedi.
Çocuk az sonra sordu: “Hangi ikisi?”
Adam, “İşte, o ikisi. O çifti kastediyorum. O ikisine bak.” dedi. Sonra da havuzun camdan duvarına hafifçe dokundu. Camın üstüne birileri çivinin ucuyla belli belirsiz hatıralık bir şeyler kazımıştı. Çocuk az sonra, “İki tane değil!” dedi.
Adam, “Bak işte, orada, iki taneler, işte!” dedi.
Çocuk, “İşte onlar iki tane değiller. Bir tane balık var. Diğeri onun camdaki yansıması!” dedi.
Adam az sonra çocuğu yere indirdi ve kendisi başka akvaryuma yöneldi.
Çeviri: Turgut Say
Ebrahim Golestan (19 Ekim 1922- ) İranlı yönetmen, yazar, çevirmen. İran sanat ve edebiyatının en önemli simalarından biridir. 1958 Yılında İran şairi Füruğ Ferruhzad ile başlayan tartışmalı ilişkisi Füruğ’un erken ölümüne kadar sürmüş ve Golestan haksızca bir çok eleştiriye maruz kalmışsa da Golestan’ın Füruğ üzerindeki edebi etkisi tartışılmazdır. Golestan 1975 Yılından beri Birleşik Krallık’ta yaşamaktadır.