Kasım, birkaç yıl öncesi, kış. Her şeyin kader diye adlandırabileceğimiz nedenler silsilesine bağlı olduğu bir gün. Aynı renkten ama farklı çok sayıda resmi, açıktan koyuya birçok insanı gözlemleyebildiğim benzersiz bir verimlilik. Basit bir veli ziyareti ve elinde eskilerin çamaşır yıkadığı tokaçla avucunun içini döven, eşikte bizi bekleyen, üstü başı kirli, zihinsel engelli, orta yaşlı, yarı kel bir adam. İçeriye girdiğimizde azalan gün ışığı, kafamızın üzerinde uçuşan kara sinekler, etimize yapışan ağır bir koku. Oturacak yer yok, konuşan kimse yok, yalnızca gürültüyle çalışan bir televizyon var duvarda. Birkaç saniye sonra akıllarına bir şey gelmiş gibi hızlıca kanepelerdeki boşlukları doldurma faslına geçen, birbirlerinin gözlerine bakarak anlaşan ve kriz anını organize bir duyarlılıkla çözen on altı kişilik uyumlu bir aile var. Biz tam dört kişiyiz, iki kadın iki de erkek, yani ufacık odada yirmi kişi. Oturmamız için yer açıldığında köşede unutulmuş bir bebeği fark ediyorum. Sinekler gözlerinde, burnunda, her yerinde. Vaktiyle korusun diye beyaz bir tülbent geçirmişler yüzüne ama ayaklarına kadar inmiş yazık ki o da. Kimsenin ona baktığı yok. Bebek de belli ki sinek istilasına alışkın, kıpırdamıyor ataşehir vip esc hatta belki nefes bile almıyor. Odadaki gri hava, rutubet ve soğuk dışında belirgin bir kötücül ruh hali var ve bu öyle somut hissediliyor ki sıkıntıyı ellerimizle tutabiliyoruz, ellerimizin açılıp kapanmasından, konuşur gibi yapıp susmamızdan anlıyorum bunu. Engelli adam kapı eşiğinde bekliyor, arada bir sahneye çıkar gibi ortaya doğru koşuyor, dikkat çekmeye çalıştığını sanıyorum; kimsenin müdahale etmemesine üzülüyor gibi geliyor bana. Odadaki herkes, her şeye alışkın. Herkes uyumlu, herkes sessiz, yüzlerindeki matlığa bakarak mutlu olduklarını söyleyemem belki ama memnun olduklarını söyleyebilirim. Yüzleri yadırgıyor gibi bakmıyor, seslerinde tuhaflık yok, aslına bakarsanız sesleri de yok. Sonunda birimiz konuşmaya başlıyor. “Fatma’nın durumu hakkında görüşmeye geldik. Fatma, bizim iyi bir öğrencimiz. Başarılı, akıllı, düzenli, hanımefendi bir kız.”
Küçük bir okulda, küçük bir yerde öğretmenlik yapıyorum. Bir gün rehber öğretmenimiz, beni yanına çağırıp bir öğrencinin çalışma ortamını gözlemlemek, ailesine destek olmak, bir anlamda onu tebrik etmek için ev ziyareti yapmayı teklif ediyor. Kabul ediyorum. Öğrencinin ismi Fatma. Fatma’nın dersine girmiyorum. Onu çok iyi tanımıyorum. Belki ismini bile o gün öğreniyorum. Okuldan çıkınca beş dakika sonra evindeyiz. Fatma, zihinsel engelli amcasının yanında, kapı eşiğinde duruyor geldiğimizden beri. Onun, odada bulunan herkesten farklı olduğunu o an anlıyorum. Bizden de farklı. Fazlasıyla olgun, dışarıdan görülmeyen bir şefkati var. Annesi, yüzümüze dik dik bakıyor. Gözlerini kırpmıyor hiç, biraz sert, biraz alaycı, biraz da sorgulayıcı. “Fatma’nın durumu iyiyse niye geldiniz?” diye soruyor. Televizyon hala gürültülü. “Başarılı öğrencilerimiz için de ev ziyareti yaparız, bu durumu sabitlemek ve sizi bilgilendirmek için.” Kadın mutmain değil. Yüzünde şaşkınlık, memnuniyet ya da belirgin bir başka duygu emaresi yok. Rehber öğretmen konuşmaya devam ederken bir tepside çay geliyor, dört tane. Televizyonda bir silah patlıyor. Sonunda ben araya girip, “Kapatır mısınız, lütfen,” diyorum. Sesini kısıyorlar ama, kapatmıyorlar tamamen. Kendimi Hasan Ali Toptaş romanlarındaki gibi bir köy evinde hayal ediyorum bir anda. Ölü bebek yüzleri, deliler, küf kokan duvarlar, sinekler, ruhu boşaltılmış insanlar. Birazdan mucizevi bir şey yaşanacak diye beklemeye başlıyorum. Sıradışı bir şey olmuyor. Biraz oturup kalkıyoruz. Eşikten atlarken zihinsel engelli adamla göz göze geliyoruz. Belli belirsiz gülümsüyor. O an karar veriyorum. Tahta’yı yazacağım. Akşam oluyor. İki saat sonra bitiyor hikaye. Tahta’nın öyküsü bu. Aslına bakarsanız Kaza Süsü’nün öyküsü de bu. Bir resim, bir obje, bir bakışın hikayesi. Kahramanın gözü, onu izleyenlerin duygusu, olanların rengi. Bütün olarak yapmak istediklerimin özeti. Rüyalardan, sanrılardan, duygulardan, bakıştan, içgörüden, durgunluktan, duygu yoksunluğundan, ruh tahlili yapmadan bir kahramanın ruhunu yansıtmaktan hoşlanıyorum. Benim için hikayenin özü bu. Uyumlu bir yavaşlık, anlamlı bir son, ahenkli bir bütünlük yansıtmak istiyorum. Aceleci veya heyecanlı biri değilim, durgun akan yoğun hikayelerin tarafındayım. Kurmaya çalıştığım evrendeki kahramanlar biraz buna benzesin istiyorum. Yazmaya yeni başladığım zamanlarda, sevdiğim bir öykücü bana taşradan beslenmemi önermişti, “Çevrene iyi bak, iyi hikayeler çıkar.” Bu, kulağıma küpe oldu sanıyorum. Bunun dışında modern hayatın rutinine kapılıp sürüklenenler, hayatlarını ruhlarını bıraktıkları gibi teslim edenler, kimseyi ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olanlar, yaşlılar, akılsızlar, bir kenarda duranlar, bir yerde olmayı seçmeyenler, gelmiş bulunanlar, mutsuz olmasa bile mutluluğu tanımayanlar, sıkılanlar ilgi duyduğum kahramanlar. Bunların da dışında fotoğraf karelerini seviyorum, doğaya ve sinemaya alakam bundan. Bir fotoğrafı seyredip yazdığım hikayeler olduğu gibi izlediğim bir filmin atmosferinden etkilenip yazdıklarım da oldu. O dönem okuduklarım Tim Parks, Julian Barnes, Jeanette Winterson, Şule Gürbüz, Orhan Pamuk, Vüsat O. Bener, Oğuz Atay, Ayfer Tunç, Hasan Ali Toptaş, Feyyaz Kayacan, Cemil Kavukçu karışımı bir derya. Tim Parks’ın ruhunu, olayları yakalayış şeklini ve anlattığı şeyleri seviyorum, Julian Barnes’in yarattığı kahramanları ve bakış açısını ilgi çekici buluyorum. Orhan Pamuk’u zaten çok sevdiğim için okuyorum, sanırım ne yazsa okurum. Bunun dışında saydığım tüm yazarların en az bir kitabı kalemime tesir etmiştir. Yazma sürecinde film de izledim fırsat buldukça. Ruhsuzluğu filmlerde de aradım kitaplarda olduğu gibi, özellikle duygusuz görünen kadın kahramanları önemli buldum. Belki de kendime yakın gördüğümden ileri geliyor bu durum. Duygu fakiri olduğum söylenir dışarıdan bakan gözlerce. Gösterilmeyeni, yanlış anlaşılandan ziyade anlaşılmayanı çekici buluyorum, ben de biraz öyle olduğum için belki. Kaza Süsü’nde de genellikle böyle kadınlar hakim.
İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz ve kullanıcı deneyiminizi geliştirebilmek için Cookie kullanıyoruz. Cookie kullanılmasını tercih etmezseniz tarayıcınızın ayarlarından Cookie’leri silebilir ya da engelleyebilirsiniz. Gizlilik politikamızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.