travma terapi-enderemiroğlu
enderemiroğlu, yirmi yıla yakın bir süre sonra yayımladığımız yeni kitabı travma terapi’de hayata “kana kesmiş bir kırık cam” içinden bakmaya devam ediyor. Orhan Kahyaoğlu’nun yorumuyla şiirsel dil, biçim ve teknik arayışlarını dize yapısı içinde zorlayarak, sözcük çeşitliliği içinde geliştirdiği iç ses örgüsü aracılığıyla dikkat çekici bir imge dünyası oluşturuyor. travma terapi, “dibe doğru, karanlığa doğru gittikçe çatallaşan insan ruhunun çare ile çaresizlik arasında gidip gelen varlığını sorgulayan”, şairin kendi deyişiyle “hayatı anlamaktan çok anlama hayat katmak için” yazılan bir “şahsî” yakın tarih. Kara bir denizden kara bir dağa çıkılan noktada “kim hatırlar kardeşliğimizi kim bilir şimdi o günlere kim gidebilir” sorusunu sormayı sürdürenler için…
Gece Göğünde Çıkış Yaraları
Ocean Vuong, bu ilk şiir kitabında ailesi, sevgilileri ve henüz bir çocukken terk ettiği ülkesi üzerinden bir tür otobiyografi oluşturuyor. Bir göçmen olmanın ne anlama geldiğini, cinsel yönelimini ve yaşadığı aile içi gerilimleri samimiyetle ve bütün çarpıcılığıyla ortaya koyuyor. Kişisel travmalardan tarihe ve mitolojiye kadar farklı alanlarda büyük bir beceriyle gezinirken okuru hayal gücüyle de büyülüyor. Romantizmden utanmayan, savaşın dehşetine ve tarihin sessizliğine bakmaktan korkmayan Vuong’un şiirleri adeta nesilden nesile geçen travmalardan çıkış yolu arayan bir şairin fısıltılı dualarına dönüşüyor.
Şiddetin, ötekileştirilmenin ve yerinden edilmenin mirasıyla yılmadan yüzleşen bu özgün söz ustası; zamana, bedene ve kimliğe yaklaşırken kullandığı üslubuyla Gece Göğünde Çıkış Yaraları’nı Amerika’dan çıkan en önemli şiir kitaplarından biri yapmıştır. 2017 yılında T.S. Eliot Şiir Ödülü başta olmak üzere birçok ödül kazanan bu eser farklı dillere çevrilmiştir.
Babamın Yeri-Annie Ernaux
Can Yayınları-Çevirmen : Siren İdemen
Babamın Yeri, bir adamın hem toplumun hem de kızının gözündeki “yer”ini irdeleyen, son derece kişisel bir konuyu sakınmadan, alabildiğine yalın bir üslupla evrensele dönüştürerek aktaran bir metin.
“Duyguların ve ketumluğun iç içe geçtiği muazzam bir edebî başarı.”
Le Monde
“Ernaux, Simone de Beauvoir’dan bir neslin tarihini tutan vakanüvis rolünü miras aldı.”
Margaret Drabble
Hakan Kulaçoğlu-Altı Saat İstiklâl
Yitik Ülke Yayınları
Caddelere, sokaklara taşan yalnızlıklar…
Aynası hüzünlü erkekler, bir varmış bir yokmuş kadınlar…
Modası geçmiş arabalar, acısı hiç geçmeyen yaralar…
Gerçekle hayali ayırt edecek takati kalmayanlar…
Hakan Kulaçoğlu’dan “Hayat böyle bir şey olmamalıydı,” diye içten içe dertlenenlerin hikâyeleri.
Sonra anlamaya başladım, sonra gerçek hayal, hayal de gerçek oldu. Sonra ben ben oldum. Sonra hafif bir rüzgâr esti, serin oldu. Sonra gördüklerimle görmediklerim, duyduklarımla duymadıklarım, bildiklerimle bilmediklerim, tanıdıklarımla tanımadıklarım, anladıklarımla anlamadıklarım, yaşadıklarımla yaşamadıklarım bir oldu, aynı oldu, ayrılmaz oldu. Sonra, hepsi önüme geldi, yanımdan geçti, arkamda kaldı; hepsi aynı renk, aynı ses, tek bir nefes oldu. En sonunda da zaman durdu ve her şeyin adı hayat oldu.
Uyku Ülkesi-Gürsel Korat
Everest Yayınları
Uyku Ülkesi tüm zamanlar için yazılmış bir roman. Tıpkı rüyaların zamansız olması gibi. Yazar bu romanda Doktor Sevda Kül’ün rüyalarıyla karışan ve bir kâbustan farksız görünen yaşamını anlatıyor. Orhan Kemal Roman Ödülü, Ankara Üniversitesi Roman Ödülü ve Notre-Dame de Sion Edebiyat Ödülü sahibi Gürsel Korat, Uyku Ülkesi’nde gerçek ile düşü harmanlayarak yirmi birinci yüzyılın distopyasını ortaya koyuyor. Rüya bu ya, Eski İstanbul suyun altında yaşamayı sürdürüyordu. Sayısız otomobil Sirkeci Garı yönünde ilerliyor, araba vapuruyla Harem’e gidecek olanlar ise iskelede sıraya giriyordu. Tramvaylar farlarını yakmış boğuk boğuk tınlıyor, kâğıt toplayıcıları, seyyar tatlıcılar ve turşucular arabalarını itiyordu. Mısır Çarşısı’nın ışıl ışıl olduğunu, altın dolu vitrinler önünde balıkların yüzdüğünü hissedebiliyordum. Yeni Cami önündeki güvercinler, vatoz balığını andırarak kanat çırpıyor, motorların bacasından çıkan dumanlar, denizin içinden yukarılara doğru bir suluboya izi gibi yükseliyordu.
Annemin Gelincik Tarlası – Evşen Yıldız
Vacilando Yayınları
Annemin Gelincik Tarlası’ndaki öyküler, durmuş saatlerin, geçmeyen zamanın, ailenin açmazının, zor evlerin, kendi çerçevesinin içine hapsolanların, ölümün ve yaşamın, yalnızlığın, yalnızlığın doğurduğu çaresizliğin, kısacası hayatın toplamı.
“Saate baktım, düşündüğüm gibi, durmuştu. Sahibini sessizce bekleyen bir köpek gibiydi. Sadece o değil, bütün eşyalar saygı duruşundaydı adeta. Vitrin eskimeyi, tabaklarına kapanmış fincanlar tozlanmayı durdurmuştu. Ufukta kaybolan tozlu yola baktım. Yol kenarındaki taşın üstüne oturmuş kadının sırtına… Yola bakıyordu, belli ki bekliyordu. Ufukta görmeyi umduğu yolcuları yıllardır bekliyordu. Rüzgâr saçlarını havalandırmış, yolun tozunu elbisesinin kıvrımlarına sokuşturmuştu.”
Korku ve Titreme-Soren Kierkegaard
Ketebe Yayınları – Çevirmen: İbrahim Kapaklıkaya
Kierkegaard yazın hayatı boyunca pek çok kez başvurduğu üzere bir takma ismin, bu kez Johannes de Silentio’nun suskunluğunun ardına saklanıp iman kavramı üzerinde bir düşünme denemesinde bulunuyor. “Diyalektik Lirik” alt başlığını verdiği Korku ve Titreme’de Hegelci sistemin imanı rasyonel bir zemine taşıma girişiminin nafile olduğunu, imanın İbrahim Peygamber’in oğlunu kurban etmesindeki gibi üzerinde konuşulamayan, paradoksal bir yapı arz ettiğini lirik bir edayla okura sunuyor.
Dino Buzzati- Büyük Portre Büyük Sır
Timaş Yayınları – Çeviri: Esma Fethiye Güçlü
İlk basımı 1960 yılında yapılan Büyük Portre Büyük Sır, 1973 yılında geçiyor. İtalya’da yapay zekâyı konu edinen ilk bilimkurgu eser olarak kabul edilen kitap; bilinci, duyguları, düşünceleri olan makineler; yapay zekâ; bilinç transferi; makinelerin bağımsızlıklarını ilan ederek insanoğlunun karşısına çıkması gibi bugün için çok tanıdık konuları 1960 tarihinde ele alması sebebiyle edebiyat tarihinde önemli bir yere sahip.
ve Diğerleri – Emre Ocaklı
Epona Yayınları
“Duvarların arasına çektiğim iplerde, mandallara tutunmuş yüzlerce fotoğraf var. Tam ortasında tuvalim ve ben. Her sabah bu fotoğrafların arasında durup bir tanesini hissetmeye çalışıyorum. Kendimi bir tanesine gömüp koklamaya çalışıyorum olduğum yeri.”Ve Diğerleri, Emre Ocaklı’nın ilk öykü kitabı. Bu kitapta anlatılan hikâyeler farklı kollardan ilerliyor, birbirlerini tamamlıyor. “Ana karakter”ler olsa da, merkez tamamen onlara ait değil. Diğerlerinin hikâyeleri, anlatıların odak noktası. Aileyi, toplumu, ilişkileri, sanatı ve deliliği sorgulayan öyküler, insan olmaya dair temel sorular soruyor. Ve elbette, tüm güzel hikâyeler gibi, veremeyeceğimiz cevapları bizlere bırakıyor.
Silinmiş Sahneler-Hakan Bıçakcı
İletişim Yayınları
Hakan Bıçakcı’dan Silinmiş Sahneler. Bugün burada yaşamanın, sürekli haberdar olmanın, her şeyi görmenin, hiçbir şey yapmamanın yorgunluğu.