Paranın dünyamızda geldiği konumu hep çok şaşırtıcı bulurum. Para, insanın eylemlerine, yaşamına, varlığına araç olmak mahiyetiyle doğmuş bir konsept iken hayatlarımızın ortasını kendine yer edinmiştir. Emeğin, zamanın, insan ömrünün somut, apaçık bir karşılığı hâline gelmiştir. Küçükken, parasızlıktan intihara kalkışan, haber kanalları toplanıp eline birkaç yüz lira uzattığında ise cayıp gülümserek tırmandığı heykelden inen insanları gördükçe aklım almazdı. Parayı oyuncaktan, koltuktan, giysiden farklı bir obje olarak görmezdim; hele ki ailemde ölümlere verilen tepkileri görüp insan yaşamından değerli bir şey olmadığına ikna olmuşken, paranın birinin varlığı üzerinde böyle belirleyici bir güce sahip olması bir parça absürt gelirdi.
Para, yeni dünyada öyle bir konuma sahiptir ki onunla sağlıklı ilişki kurmanın neredeyse hiçbir yolu yoktur. Hele ki belli bir yaşam kalitesine yıllar boyu alışmış insanlar para kaybettikçe âdeta kim oldukları, ne yaptıkları akıllarından silinir ve uyandıkları her yeni gün para kazanma amacına hizmet eder. Ait olduğunuz sınıfa, elinizde olan paraya göre kişiliğiniz biçimlenir. Ait olmadığınız bir sosyokültürel sınıfa düşmek ise üç numara küçük ayakkabılarla yürümeye benzer. Bu yüzden iflas etmenin, paranızı yitirmenin en zor sınavlardan biri olduğuna inanırım. Her ne kadar materyal bir kabukla çevrelenmiş, hayatta paradan daha değerli şeyler olduğu söylenerek önemsizleştirilmiş olsa da hayat kalitenizin mal varlığınız çevresinde şekillendiği modern yaşam biçiminde, fakirleşmek denen canavar sizi çok kısa sürede yerle bir edebilir.
”Anladığım kadarıyla, şu canavarın derdi bizim gibilerleydi. Her aybaşı aya bir adım geride başlayanlarla yani. Bir kutu süt alırken bin hesap yapan insanlardan söz ediyorum. Kasiyer kız tutarı söyleyince, tereyağıyla yumuşatıcıyı kasada bırakan insanlardan… Annem gibi, babam gibi insanlardan.” (Poyraz, 2021, sf.126).
Modern dünyada para gündemin değişmez bir öznesi, parasızlık ise kolektif yaşam sayesinde âdeta herkesin bir tanıdığıdır. Küçüklüğümden beri zaman zaman ülkemde esip gürleyen ekonomik krizleri hep sağlıklı bir mesafeden gözlemlediğimi düşünürdüm. Çocuk aklımı bu işlere yormamam gerektiğine, beni alakadar eden bir durum olmadığına ikna edilmiştim. Haberlerde birbirlerine bağıran, parmakla hedef gösteren politikacılar; mikrofona konuşmak için kapışıp bağırarak fahiş fiyatlardan şikayet eden vatandaşlar bazen evimize arka plan sesi olurdu. O zamanlar duyardım da anlamazdım. Şimdi ise boğazımdan geçen her lokmada, döndüğüm her yönde, konuştuğum her insanda aynı ekonomik endişelerin tesirini görüyorum. Uzaklığımı koruduğumu sandığım canavarın burnumuzun dibine kadar girdiğini hissediyorum.
KAYNAKÇA Deniz Poyraz, Dünya Unutana Kalır, İstanbul: İletişim Yayınları, Ekim 2021