Burak Selçuk: İlk kitabınız Doğum Lekesi çıktı hayırlı olsun öncelikle, biraz ilk kitap heyecanından ve Doğum Lekesi’nin hikayesinden bahseder misiniz?
Elif Hümeyra Aydın: Teşekkür ederim. Bir süredir dergilerde öykü yayımlıyordum. Öyküler birikmeye başladıkça aklımın bir köşesinde kitabın bütününden çıkacak duyguyu hesap ediyordum. İlk kitap da olsa bir bütünlük kurmaya çalışıyordum. Tasarladığım bazı öyküleri bu yüzden öne çekmiştim. Bu dönemde Ali Ayçil kitabımı basmak istediğini söyledi. Hem duymak istediğim hem de duymaktan korktuğum bir sözdü. Çünkü dosyayı hazırlarken bir yandan da acaba kitap için erken mi diye düşüyordum. Bu ikilemden olacak dosyayı toparlamam uzun sürdü. Sonlara doğru Mustafa Kutlu’nun araması ve söyledikleri beni çok rahatlatmıştı. Bu ferahlamayla geçtiğimiz yaz sonu dosyayı teslim ettim. Sinem Torun Kara dosyayı yayıma hazırladı, Ali Ayçil ile birlikte sağ olsunlar, her aşaması ile ilgilendiler. Ekim sonu gibi de kitap çıktı.
Burak Selçuk:Kesik Süt Tadı hikâyesinden yola çıkarak anne-kız ilişkileri hakkında neler söylersiniz? Bu unsurların Doğum Lekesi’ne katkıları nedir?
Elif Hümeyra Aydın: Kitapta en baskın ilişki biçimi anne-kız ilişkisi ve en karmaşık olanı da sanırım ‘Kesik Süt Tadı’ndaki. Çünkü ne sağlıklı bir bağlanma var ortada ne de ayrışabiliyorlar. Ana karakter, çocukluğundaki boşluğu doldurma isteğiyle annesine yapışıyor. Aslında bu, hem kendisine hem de annesine zarar veriyor. Bir yanıyla da ondan ayrışmaya, birey olmaya çalışıyor. Bu öykü annenin bakış açısından yazılsaydı büyük ihtimalle bambaşka bir şey çıkacaktı ortaya. Diğer bütün ilişkilenme biçimleri gibi anne-kız ilişkisinde de aslında tek bir gerçek yok, iki tarafın birbirinden farklı gerçekliği var. Ve işin içine benzemek, benzememek, kendi karakterini ortaya koymak gibi meseleler girince iş karmaşık bir hâl alıyor. Mesela ‘Serum’ öyküsünde anne, kızı için güzelliğin ve ince düşüncenin ulaşılamaz temsilcisi gibi. Çocukluğu boyunca ona benzemeye çalışmış ve başaramamış bir karakter. ‘Kesik Süt Tadı’ndaki ise benzemek istememiş ama yıllar geçip de kendine baktığında annesinin kötü bir kopyasını görmüş bir karakter. Bana göre bu ikisi anne ile kurduğu benzeme-benzememe ilişkisi bakımından iki zıt kutbu temsil ediyor. Kitap boyunca da bu benzeme meselesi farklı boyutlarda sürüyor.
Burak Selçuk: Karakterlerde depresyon gibi psikolojik rahatsızlığı olan hastalar, hatta şizofren denilebilir mi? İç monolog diyaloglar, duygu-durum tasvirleri çok güçlü, bunlar psikoloji kimliğinizle bir bağlantısı vardır elbette, sorum şu; yazarın özel hayatı hikâyeye ne kadar etki eder?
Elif Hümeyra Aydın: Karakterlerim düşünce ve duygulanım olarak biraz normalin sınırlarında dolaşıyorlar, doğru ama bulundukları koşulların içinden değerlendirdiğimizde hiçbirisi için hasta veya deli diyemeyiz. Belki bir tanesi için depresyonu söyleyebiliriz, şizofreni ise hiç düşünmediğim bir şeydi. Biz deli dediğimizde ona hemen patalojik bir vaka olarak bakarız ve okuyucu olarak ondan uzaklaşırız. Oysa ben bunun tam tersini istiyorum, yaklaşmasını kendinden bir şeyler bulmasını, onunla birlikte utanmasını, öfkelenmesini, sıkışmasını. Bu yüzden karakterlerin birçoğunun ismi bile yoktur mesela. Karakterlerin duygulanımlarının, bir eyleme geçmedeki motivasyonlarının kurulumunda psikolojiden eğitimimin çok faydasını gördüm. Ama öykünün ilk kıvılcımı genelde hayattan gelir. Çevremde gözlemlediğim ve kendimde hissettiğim bir hâl benim için öykünün çekirdeğini oluşturur. Çoğu kez okuyucu tarafından pek de sezilmeyen tarafıdır öykünün. Ama yazarken buradan temel alırım. Sonrası biraz sizin kurmacadaki yaratıcılığıza kalmış. Mesela hayatımın daha yoğun ve dinamik olduğu zamanlarda zihnimin de buna eşlik ettiğini hissediyorum. Hayatımın da öykümdeki en etkili yeri burasıdır sanırım.
Burak Selçuk: Karakterler hep kadınlardan oluşuyor, “erkekler genelde erkek karakter; kadınlar genelde kadın karakter yazar” algısı var siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Kadın karakterler seçmenizin bir nedeni var mı?
Elif Hümeyra Aydın: Evet öyle bir algı var ve benim gördüğüm kadarıyla da haklı bir algı. Bunun da çok doğal olduğunu düşünüyorum. Yazarlar yalnızca cinsiyet bakımından değil içinde bulunduğu her çeşit koşulun içinden yazıyor. Hayatı bu açıdan deneyimliyor. Mesela maddi sıkıntılar içinde yaşayan bir yazarın kendi deneyimini yazmasa bile aklına devamlı bu meselede öykülerin gelmesi ve bunu yazması çok doğal. Kadın veya erkek yazarlar da durduğu yerden hayata bakıyor ve oradan yazıyor. Belki kendi cinsini daha anlatılası buluyor, bu da mümkün. Benim bu sebeplerin dışında bir sebebim daha vardı. Edebi sayılabilecek ilk öykülerimde okuduklarımdan fazlaca etkilenerek eril dil, erkek bakışının baskın olması ve düştüğüm bu hatayı düzeltme isteğim. Kadın karakter ve bakışın hakimiyeti 19-20 yaşlarımda ilk kitap için verdiğim bir karardı.
Burak Selçuk: Kitaptaki hikâyeler hemen hemen aynı üslupla, anlatı şeklinde, yazılmış ve kurgu çok hissedilmiyor. Hikâyede kurguya pek fazla önem vermediğinizi söyleyebilir miyiz?
Elif Hümeyra Aydın: Aslında tam tersidir. Öyküleri genellikle parçalı bir şekilde yazıyorum. Kitapta başından başlayıp sonuyla bitirdiğim öykü yoktur. Ve öyküler üzerinde hemen her öyküyü iki üç versiyonlu yazacak kadar çok değişiklik yapıyorum. Bu değişikliklerin çoğunluğunu da kurguda yapıyorum. Mesela aynı anının öykünün başlarında okura sunmakla ortalarında sunmak arasında büyük fark vardır. Başta verdiğiniz anı parçası karakteri kurarken, ortada verdiğiniz karakteri derinleştirir. Genelde olay örgüsünün ana omurga lineer bir zamanda giderken, altta ilerleyen zamanın yani geçmiş anlatılarının parçalı olması da kurguda fazlaca oynama yapmama imkan veriyor.
Burak Selçuk: Neden sık aralıklarla öykü yayımlamadığınızı da sormak istiyorum, hakkınızda yazanların tümü bu duruma değinmiş. Bu soruyla doğrultulu olarak yazma sürecinizi nasıl işliyor, özel bir ritüeliniz var mı?
Elif Hümeyra Aydın: Yayımlama sıklığım bir öyküyü bitirme aralığımla alakalı. Genelde başladığım öyküleri bir zaman sonra okunmaya değer görmüyorum dolayısıyla yazmaya da. Bu sebeple devam etmiyorum. Bunun dışında bir öykü üzerine çok fazla uğraşıyorum. Tekrar tekrar yazıyorum. Bittikten sonra da üstüne uzun bir süre çalışıyorum. Bu da biraz hep daha iyisi vardır düşüncesinden kaynaklanıyor. Tabii bu düşünce her zaman iyi sonuçlar vermiyor. Üstünde uğraşa uğraşa berbat ettiğim öykülerim de oldu. Yazma ritüeline gelirsek, aslında bu konuda çok stil sahibi biri değilim. Ama bazen dinamik bir dil tutturmaya çalıştığım öykülerde kendi iç ritmim öykü için sakin kalıyorsa eğer yazıya oturmadan önce yürüyüşe çıkarım.
Burak Selçuk: Dergide öykü yayımlamak hakkında ne dersiniz? Genç öykücülere tavsiye niteliğinde faydası; zararı var mıdır sizce?
Elif Hümeyra Aydın: Bunu kendi deneyimim üzerinden anlatabilirim. Tavsiye niteliğinde olur mu bilemem. Aslında uzun bir süredir öykü yazıyordum. Dergilerde yayımlamaya başlamadan önce öykülerimdeki hataları görme, acemiliğimi gidermede yavaş ilerliyordum. Yayımlandıktan sonra her öyküde yorum, eleştiri almanın çok faydasını gördüm. Burada editör önemli bir rol oynuyor. Sizi oraya buraya çekiştirmeyen, yolculuğunuzun biricikliğinin farkında olan bir editör gerekiyor. Bunun dışında öykülerinizi dergi sayfasında görmek yazdıklarınıza yabancılaşmanıza yarıyor, bu da sizi kendiniz için iyi bir eleştirmen yapabilir.
Burak Selçuk: Yazmanın, hikâye yazmanın bir mesuliyeti, meşakkati var mıdır?
Elif Hümeyra Aydın: Hissettiğim tek mesuliyet karakterlerin hakkını vererek yazmak. Bir acıyı ajite etmeden, karakterleri tipleştirmeden, onları bir ideolojik perspektif altında silikleştirmeden veya bireyi toplumun içinde eritmeden yazmak. Bu da bir yazar için mesuliyet olarak yeter de artar bile. Meşakkatine gelirsek, elbette ki var. Ama bundan şikayet etme hakkımız yok. Biz seçtik ve zorluğunu başından beri biliyorduk.
Burak Selçuk: İkinci kitap için çalışmalara ne zaman başlarsınız peki, ya da şöyle sorayım hikâye için yol haritası kurdunuz mu?
Elif Hümeyra Aydın: Şu an elimde bir öykü dahi yok. Bir süredir hiçbir şey için uzun vaadeli plan yapmıyorum, buna öykü yolculuğum da dahil.
Elif Hümeyra AYDIN: 1994 yılında İstanbul’da doğdu. Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji ve sinema-televizyon bölümlerinden mezun oldu. Öyküleri Dergah ve Sarnıç Öykü dergilerinde yayımlandı. İstanbulda yaşıyor. DOĞUM LEKESİ Elif Hümeyra AYDIN’ın ilk hikâye kitabıdır.