Romanın giriş cümleleri şöyle başlıyor: “Italo Calvino’nun yeni romanı Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu adlı yeni romanını okumaya başlamak üzeresin. Rahatla. Toparlan. Zihnindeki bütün düşünceleri kov gitsin. Seni çevreleyen dünya bırak belirsizlik içinde yok oluversin. Kapıyı kapasan iyi olur; öte yanda mutlak çalışmakta olan bir televizyon vardır. Hemen seslen ötekilere: ‘Hayır, televizyon seyretmek istemiyorum.’” Kitabın ilk sayfasındaki bu giriş, okuru metne davet eden, eşsiz bir girişi değil mi? Dünya edebiyat yazın tarihi içinde yerini almış durumda olmasına şaşırmamalısınız.
Bu eseri okurken Italo Calvino okuyucuya bir kaç uyarıda bulunuyor, “Doğru okuyabilmek için sen, hem uğultuyu hem de içinde gizlenmiş niyeti kaydedebilmelisin, ne var ki henüz ( aynen benim gibi) bu düzeye varamadın. Bu nedenle okurken aynı anda hem dalgın hem çok dikkatli olmalısın.”
Calvino da üst kurmacalar oluşturup, inanılmaz deneysel bir yaratıcılık sergileyerek ve kendi yazdığı romanına göndermelerde bulunarak, okurunu metnin kahramanı haline getirip hikâyesini romanın ana eksenine oturtuyor. Kitapta tamamlanmayan on roman kurgusu ile Okur’un hikâyesi anlatılıyor. Bu metinde kurgular içindeki hikâyenin yolculuğuna eşlik eden ‘Okur’ yarım kalan romanların peşine düşerek maceradan maceraya sürükleniyor.
Calvino’nun bir okur olarak da kendi deneyimlerini bütün zenginliğiyle bizlerle paylaşıyor, “Okurlardan kitaplarımda benim bilmediğim bir şeyleri bulmalarını beklerim, ama bunu sadece bilmedikleri bir şeyi okumayı bekleyenlerden bekleyebilirim”
“Benim yeğlediklerim ilk sayfasından başlayarak insanda huzursuzluk yaratan romanlardır” çünkü kendi romanı da huzursuz bir romandır. Romanında da belirttiği gibi, “Benim anlatacak öyküm olsaydı, bütün gürültüyü o öykünün çevresinde koparırdım.” Bu romanı okuyanlar bilir koparılan gürültülü çığlıkları…
Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” adlı romanının enerjisinin kendisine bulaşmasını dileyerek kahramanı ‘Raskolnikov’la gezintiye çıkıyor.
Siz olsaydınız hangi romanın hangi kahramanı ile gezintiye çıkmak isterdiniz?
Metin yazınsal olarak bir calvino klasiği olan nitelendirilebilir. Bu metni okurken, her okurun okuma ve yaşam deneyimi kendine rehberlik edeceği bir kitaptır. Bu yapıtta romanı, roman sanatını sorgularken, hayatı ve hakikati de sorgulamaya başladığınızın farkına varıyorsunuz. Kitap okumayı seven herkese ilginç geleceğinden eminim. Bir yapıtı farklı kılan da yazarın farklılıkları değil mi? İtiraf etmeliyim ki, ilk başlarda kitabının içine girmekte zorlandım. Kitap mı beni içine almak istemedi ya da kurgu sıra dışı geldiği için ben mi içine girmek istemedim, bilmiyorum. Dingin bir kafayla okunması gereken kitaplardan bir tanesi diye düşünüyorum.
“Benim derdim dışta kalan, yazılmayan, yazılamayandır.”
“Kimi zaman anlamsız bir arzuya kapılıyorum: Yazmak üzere olduğum cümlenin, kadının şu anda okuduğu cümle olmasını istiyorum. Bu düşünce beni öyle heyecanlandırıyor ki, gerçek olduğuna inanıyorum. Cümleyi ivedilikle yazıyorum, kalkıyorum, pencereye gidiyorum, cümlemin onun bakışlarında, dudaklarının kıvrımında, yaktığı sigarada, bedenini şezlongda hareket ettirişinde, üst üste attığı ya ada uzattığı bacaklarında yarattığı etkisini denetlemek için dürbünle bakıyorum,” diyor ve huzursuz yazarın en büyük arzusu o genç kadının okuduğu gibi okunabilmek.
“Okumak, olmak üzere olan ve şimdilik kimsenin olacağını bilmediği bir şeye doğru ilerlemektir.”
İnsan tek bir hayat yaşar, tek bir tane; dokunmuş olduğu ipliklerin seçilemediği keçeleşmiş battaniye misali, hayat tekdüzedir, kendiyle aynıdır.
“Resim yapmayı bilseydim sadece cansız nesnelerin biçimlerini incelerdim. Nesnelerin kımıltısız mutsuzluğunda kendi ruh halimi bulmak konusunda doğal bir eğilimim olduğunu hissediyorum.”
Kitapta erkek kahraman ile kadın kahraman arasında geçen bir konuşmadan örnek vermek istiyorum.
“Dünyada en çok istediğim şey,” diyorum, çünkü artık konuşmayı sürdürmem daha doğru olacaktır, “saatleri geriye çevirebilmektir.”
Kadın da son derece sıradan bir yanıt veriyor: “Akreple yelkovanı döndürmek yeter.” Bense, ” Hayır, bunu düşüncemle, zamanda geri gitmeyi başaracak kadar yoğunlaşarak yapmak istiyorum,” diyorum, ama ben bunu gerçekten söylüyor muyum, söylemek mi istiyorum yoksa mırıldandığım bölük pörçük cümlelerden yazar mı bu sonucu çıkarıyor bilmiyorum.
Son söz yine Calvino’dan gelsin, “ …okumayı, okuma aşkını seven bir kadın olduğunu bildiğim sürece kendimi dünyanın devam ettiğine inandırabilirim.”
Dostoyevski’nin huzursuz kahramanları gibi olan bu kitabı okumanızı öneririm.