Sadece ilhamla yola çıkan şairlerin şiirleri uzun soluklu olamaz. İlhamı destekleyen sistemli çalışmadır: “İlham muhakkak ki günü gününe çalışmanın kız kardeşidir.” (Charles Baudelaire, “Günü Gününe Çalışmak ve İlham”, Edebiyat Heveslisi Gençlere Tavsiyeler, Çev: Alper Turan, Sel Yayıncılık, İstanbul 2017, s. 21.)
Şiir çalışmak, okumanın ötesinde şairin kendine özgü bir ses yakalama gayreti ve biçimle içeriğin parçalanmaz bütünlükte buluşmasıdır. Bazı şairlerin sözlüklerde kelime avına çıkarak şiir yazdıklarını biliyoruz. Samimiyetten yoksun bu tür şiirler başta okurun ilgisini çekse bile daha sonra unutulmaya yüz tutacaktır. Duygudan yoksun, kelime oyunu ve imge yığınından meydana gelen söz konusu şiirler kalıcı olamaz.
Şairin şiirini bir düşünce üzerine kurma veya düşünceyi okura iletme gayreti duyguyu, sezgiyi dolayısıyla şiiri öldürür. Byron’un dediği gibi “Şiir, düşünceden ürker.” Terim ve kavramlar, şiiri yıpratır, çünkü şiirin temelinde duygu ve müzik vardır.
*
Günümüz şairlerinden onunun birer şiirini yan yana koyun. Neredeyse onunun da dilinin, kuruluşunun, edasının aynı olduğunu göreceksiniz. Aykırı olmaya çalışan, müzikaliteden yoksun, düzyazıya yakın metinler. Şiirden uzaklaşıp düzyazıya yaklaşan metinler.
Benzersizlik, özgünlük ve istikrar; şairi çağdaşlarından bir adım öne taşır.
Hilmi Yavuz, Lâle Müldür ve küçük iskender son yirmi-otuz yıldır en çok taklit edilen şairler. Taklitleri asıllarını yaşatıyor sadece. Özellikle bazı şairler Lâle Müldür gibi şiir yazıyorlar. Ancak Müldür’ün şiirsel derinliği ve mistisizmi sadece ona özgü, çünkü kendi sesini bulabilen ve bu sesi çoğaltabilen şair özgündür.
Son yıllarda yazılan şiirlerin çoğunda şiirsel derinlik ve ses bütünlüğü yok. Elbette şiirde anlam aramıyoruz, ancak tamamen anlamsızlığa varan imge yığını dizeleri alt alta sıralayarak şiir yazılmaz. Sözünü ettiğim şiirlerdeki dizeleri yan yana koyarsak o manzumelere deneme diyebiliriz. Çünkü şiirden çok düzyazıya yakınlar. Evet, devir değişiyor, şiir de değişiyor. Ancak şiir eğitiminden (şiir okumamış) geçmemiş, şiiri önemsemeyen, şöhret peşinde koşan, dergilerde ve sosyal medyada şair sıfatıyla görünmekten zevk alan kişilerin yazdığı manzumeleri şiir olarak kabul etmek mümkün değil.
Şiiri ciddiye alan, sanattan ve bilimden beslenen, kültürel donanıma sahip şair sayısı az. Şiir tarihinden habersiz, herhangi bir şair veya dönem hakkında yorum yapabilecek birikimden yoksun şairler zamana yenik düşecekler. Şiir tarihinde iz bırakan şairlere baktığımızda çoğunun şiir hakkında yazdığını görüyoruz. Onların düzyazıları neredeyse şiirleri kadar kıymetli.
Çünkü sadece şiir alanında değil, pek çok alanda birikim sahibi ve donanımlılar. Behçet Necatigil’in “Şiir Burçları”, Cemal Süreya’nın “Folklor Şiire Düşman”, Oktay Rifat’ın “Perçemli Sokak” adlı metinleri bugün hâlâ tartışılan, önemini koruyan, ilk akla gelen örnekler. Orhan Veli, İlhan Berk gibi şairler; şiirleri ve şiir üzerine yazıları kadar çevirileriyle de hatırlanan şairler. Yabancı dillere hakimiyetleri kadar Türkçeye hakimiyetleri ve şairlik sezgileri onların çevirilerini güçlü ve özgün kılıyor.
Bugün ismi öne çıkan şairlerin kaçı şiirin temel meseleleri, çağdaş Türk şiiri veya herhangi bir usta şair hakkında derli toplu ve özgün bir yazı kaleme alabilir?