Şiir; dilin derinleştiği, dalgalandığı roman ise durulduğu bir tür. “Hayat, romanları değil, romanlar hayatı yapıyor.” der Hâlid Ziya. Sibel Ünal hayatı ayrıntıları ve acılarıyla birlikte romana dönüştürüyor veya romanı hayata aktarıyor. Sabahın Ucu’ndaki öyküleriyle okurun yolunu aydınlatan yazar, Dar-ı Sır (Pêrî Yayınları, İstanbul 2019) adlı romanıyla gökyüzünü, göçü, değişen ve serpilen hayatları anlatıyor.
Yazar, mekânla bütünleşen hayatların ritmini okura duyurur. Her şeyi anlatmaz. Bazı şeyleri romanın satır aralarında okura hissettirir, ayrıntılarla kurgusunun sağlamlığını gösterir. Okurun kalbine dokunan romanında hayata/toprağa tutunmaya çalışan insanların dramını anlatırken dönemin eleştirisini de yapar: “Kanımız kılıçlarında kurumaz olmuş.” (s. 29)
Romanda otların şifası, renklerin dünyası, isimlerin gizemi ve nakışların sesi yankılanır. Mübarek taşlar dile gelir: “TAŞ: Ben taşım. Sıcaklığını alıyor, acını içiyorum. Donmuş her kum tanemde, her gözeneğimde nefesini, kelâmını yutuyorum. Hisset sen de. Duy beni teninde, gözünde, ruhunda. Sana şifa olarak döneceğim. Anlayacaksın o zaman, hafifleyeceksin. Şimdi kalk, yola koyul. İçin rahat etsin. Uçan bir kelebeğin tozlarındaki pırıltı gibi kendi varlığınla parla. Bırak dağılsın bütün derdin divanın. Hadi düş yola. Yol ki upuzun bir gelecek önünde, bükülüyor bak.” (s. 128)
Yazarın anlattığı coğrafyanın tılsımı geleneklerle (“gelin elması”nın simgelediği şans ve bereket…) ve inançlarla (Alevi-Bektaşi inancı) birlikte bilgeliğe ulaşır. Tabiatın âhengi insana siner. Bir düşün peşinden koşarken eski acıların örtüsünü kaldıran genç kadının serüveni (şifacıya dönüşmesi) topraktaki izleri birbirine karışan nesillerin serüvenine ve düşlerine karışır.
Dar-ı Sır; rüzgâra nefeslerini, suya sabırlarını, toprağa ahlarını bırakıp gidenlerin hüzünlü hikâyesidir. Sağlam kurgusu ve dili kullanmaktaki ustalığıyla dikkati çeken Sibel Ünal’ın sonraki kitaplarını merakla bekliyoruz.