İnsanın hayatında hasta ve yaşlı birileri olunca en az o yaşlı ve hasta kişiler kadar tedirgin yaşamaya başlıyor ve sürekli ölümü düşünüyorsun. Yaşlılar her gece uyumadan önce ‘belki sabah kalktığımda uyanamayacağım’ düşüncesiyle alarmlarını namaz saatine kuruyorlar. Namaz için uyanmalar ne kadar da cenneti garanti altına almak için olsa da aslında uyanarak kendilerine hâlâ yaşadıklarını hatırlatmaya çalışıyorlar. Ezan sesini her duyduklarında “İşte bir vakit daha yaşadık,” diyorlar. “Hadi bunun için şükredelim!”
Yıl 2015. Çocukluğumdan beri hayalim olan Peugeot 206 model arabayı kredi borcuyla almış sanki dünyanın en pahalı arabasını kullanıyormuşçasına mutluydum. Araç az yakıyor, bir yere gidersek arkadaşlarla gittiğimizden masraflar ortak. Kıçımızın üzerinde durmadığımız zamanlar…
Yakın bir arkadaşımla Yaylaköy’e tatile gitmiştik o yaz. Ailesinde yaşlı ve hasta birisi olanların zamansız telefon çalışlarındaki huzursuzluğunu bilirsiniz. Bir sabah uyandığımda öyle bir huzursuzlukla uyanmıştım. Annemi görmüştüm gece rüyamda. Lafı dolandırmayayım, ölüyordu. Hem de benim kullandığım arabada. Hani şu çocukluk hayalim olan araba…
Arkadaşımı uyandırdım. O gün hiç olmadığından daha erken inelim dedik sahile. Aracı çalıştırdım, telefon çaldı. Arayan eniştemdi. Enişteleri bilirsiniz, birini arıyorsa ya kötü bir haber için ya da para istemek için arıyorlardır. İkisi de kötü haberdir aslında. Israrla telefonu açmamıştım. Ben açmadıkça o yeniden aramıştı. Kalbim sıkışmış, kesin anneme bir şey oldu endişesiyle korkup hep yaptığım şeyi yapmıştım: olacaklardan kaçmıştım…
İnsan zamanı durduramaz ama zamandan kaçmaya çalışır bazen. Kötü zamanlardan…
Sonrasında telefonuma bir mesaj düştü. Teknolojinin lanetli yanı, bir şekilde ulaşıyorlar işte sana. Herkes kendi yükünü bir şekilde atıyor üzerinden… Bir akrabamız ölmüş meğer; onu haber verecekmiş. İçim rahatlamıştı. İnsan işte, kendi mutluluğu söz konusuysa her ölüme üzülemiyor bazen. Zaten ölen akrabamı hiç sevmiyor oluşumun arkasına saklanmıştım ama yetmemişti. Sahile vardığımda beni huzursuz eden o vicdan azabından yazmadan kurtulamazdım. Öykünün adını koymadan önce bir Neşet Ertaş şarkısı açtım, öykünün adı da o oldu; Yalan Dünya
Emrah Ateş