“Kültür ve onun gerektirdiği bağlantılı özgürlüğün bulunmadığı toplum ne kadar düzenli olursa olsun bir vahşi ormandır.”
Albert Camus
Orhan Pamuk’un Kar romanını yayımlandıktan sonra hemen okumuş ve bu roman hakkında yazılan ilk yazılardan biri olan “Edebiyat Dünyamıza Kar Düştü”[1] başlıklı romanı genel olarak değerlendiren bir yazı yazmıştım. Daha sonra da, o zaman yaşadığımız Trabzon’dan Kars’a gitmiş ve şehrin romandaki duruşunu yakalamaya çalışmıştım. Aslında, Karslı olduğum için, hiç Kars’a gitmeden de roman metnini şehirle karşılaştırmam mümkündü. Fakat romanı geçtiği yerleri yerine ve alıcı gözle incelemek daha keyifli olacağını düşünmüştüm. Nitekim romanın yayımlanmasından sonra Kars’a yaptığım bu ilk yolculuk oldukça heyecan vericiydi.
Romanı okuduktan sonra ziyaret ettiğim Kars’taki izlenimlerim ve şehirde romanı okuyan bazı kişilerle yaptığım görüşmeler, Kar’ın şehirde uyandırdığı ilgi ve eleştirileri de ortaya koymaktaydı. Nitekim şehirde karşılaştığım romanı dikkat ve ilgiyle okuyan bir emekli öğretmenin, “Kitapta, İpek’ten Kadife’den geçilmiyor” ve “Kars’ı Batman’a benzetmiş” tespitleri ilgi çekiciydi. Yine romanı okuyan yaşlı kuşaktan bir okuyucu, romanda geçen ‘Kar Palas Oteli’ne dikkat çekerek; 1970’li yıllarda Kars’ta gerçekten Kars Palas adlı bir olduğunu söyledi.
Kars’ın bir roman mekânı olarak işlenişi, kültür ve sosyal tarih açısından başlı başına bir kayıttı aslında. Kar, XX. yüzyılın sonlarındaki sosyal hayat, topyekûn bir Türkiye portresi olarak yaşadığımız hayatı içine alan bir belge-roman özelliğini ortaya koymuştu. Türkiye’nin yakın tarihine ait birçok probleminin mercek altına alınarak okuyucuya sunulması/hatırlatılması yönüyle de edebiyat sosyolojisi açısından doyurucu bir roman özelliğini göstermekteydi.
Kar romanında Kars, sadece doku ve özelliğiyle değil, aynı zamanda yakın geçmiş ve kültür yönünü de yansıtmaktadır. Nitekim romanda yer alan ve XIX. yüzyılın sonu ile XX. yüzyılın başlarındaki hayat sahnelerine ışık tutan, “Biz zamanlar Kars’ta, Ka’ya uzaktan da olsa kendi çocukluk yıllarını hatırlatan konaklarda balolar veren, günler süren davetler düzenleyen zengin bir orta sınıf yaşamıştı.” ile “Kars’ın bir zamanlar Gürcistan, Tebriz, Kafkaslar ve Tiflis yolu üzerinde olmasından, ticaretten, şehrin son yüzyılda yıkılan iki büyük imparatorluğun Osmanlı Devleti’nin ve Çarlık Rusya’nın önemli bir uç noktası olmasından ve dağlar arasındaki bu yeri korusunlar diye imparatorlukların yerleştirdiği büyük ordulardan alıyorlardı.” açıklamaları, döneminin sosyal ve kültürel dinamiklerine dair saptamalar olarak dikkat çekmektedir.
Kars’ta Kar romanı ekseninde yaptığım gezi sırasında şehirdeki kitapçı vitrinlerinde ve çeşitli işyerlerinde romanı tanıtan afişlere rastlamıştım. Yine bu geziyi yaparken romanda anlatılan çay ocaklarından birine oturup Karslı hemşerilerimle birlikte çay içmiştim. Diyebilirim ki Kar, Kars’ta az çok yankısını bulmuştu.
[1] Ertuğrul Aydın, “Edebiyat Dünyamıza Kar Düştü”, Başka İstanbul, 15. 02. 2002, s. 11.