“Yeni hayat, başkalarını parlak ve bizi sönük gösteren yalancı hakikatlerin foyalarını meydana koyacak.”
Ziya Gökalp
Yeni Hayat, Orhan Pamuk’un edebiyat-eleştiri dünyasında en çok konuşulan romanlarından biridir. Romanın hem adı, hem de “Bir gün bir kitap okudum bütün hayatım değişti” şeklindeki ilk cümlesi çok dikkat çekmiştir.
Edebiyat tarihi için “yeni hayat” bilinen ve tanıdık bir isimdir. 1291’de Dante tarafından yazılan ve yazarının otobiyografik macerasını anlatan Yeni Hayat (Vita Nuova) ile 1918 yılında Ziya Gökalp’in yayımladığı bir mensur şiir kitabının da ismi Yeni Hayat’tı. Ziya Gökalp, Dante’den 626 sonra, Orhan Pamuk’tan ise 76 yıl önce yıl sonra bu ismi kitap adı olarak kullanmıştı. Böylece, Avrupa ve Türk edebiyatının yabancısı olmadığı “Yeni Hayat” ismi, XX. yüzyılında sonlarında Orhan Pamuk tarafından yeniden edebiyat kamuoyunun gündemine girmiş oldu.
Romandaki dış yapıyı incelendiğimizde, Dante’nin Yeni Hayat adlı eserinden de etkilendiği gözlenen yazarın, kahramanına “bütün kitaplardan çıkmış bir kitap” yazma endişesi var. Orhan Pamuk, daha önceki romanlarından Sessiz Ev’de “ansiklopedi” motifiyle okuyucunun karşısına çalışmıştı. Yeni Hayat’ta ise, bu sefer dikkatleri romana/daha doğrusu“kitap”a yönelterek; kitabın insan hayatındaki rolünü vurgulamak istemektedir. Ki, romandaki kahramanlardan Rıfkı Amca’nın anlattıklarıyla; Orhan Pamuk’un “kendimi esrarengizcilik yapan bir yazar olarak görmüyorum” şeklindeki açıklamasının roman kahramanıyla özdeşleşmekten kaçışının bir yansıması olarak düşünebiliriz. Romanda, kahramanın hayatını değiştiren ve onu bitip tükenmek bilmeyen yolculuklara sürükleyen Rıfkı Amca, yazara “ücra bakkallarda ve taşra kasabalarındaki şekerci dükkânlarında bile görünmeyen çocukluğunun ‘Yeni Hayat’ marka karamelalarını” hatırlatması bir ipucudur.
Yeni Hayat, kurgu (fiction) bakımından bir kitap okuduktan sonra bütün hayatı değişen kahramanı aracılığıyla, R. M. Alberes’in tarif ettiği “mistik roman” sınıfına girmektedir. Her ne kadar yazar, kader-kaza, ölüm ve melek motiflerine rağmen “ben mistik değilim” dese de, Yeni Hayat’ı ideolojilerin, kumpas teorilerinin, paronayaların yoğun bir şekilde hâkim olduğu kültüre tepki olarak gösterir. Öte yandan bize, Yahya Kemal Beyatlı’nın “Mehlika Sultan’a Aşık Yedi Genç” şiirindeki Mehlika Sultan’ı hatırlatan, kahramanın Konya’da Canan’a rastlama sahnesi, Canan’ın ve Mehmet’in öldürülme sebeplerinin anlatılmaması romana mistik bir hava katmaktadır.
Yeni Hayat, aktif bir romandır. Bu aktifliği sağlayan temel nokta ise, epizotların (ikinci olaylar) kendi içinde bir anlam taşıması ve bunların tamamının ana epizota bağlanmasıdır. Ki, okuyucuda oluşan merak unsuru da, bu hareketlilik sayesinde gerçekleşmektedir. Ancak yine de, çoğu yerde romanın çok yavaş ve yalın ilerlediğini söyleyebiliriz. Ancak, romanda kurgu olarak; biten bölümün paragrafının ilk cümlesinin kendinden sonraki bölümün ilk cümlesine bir ‘çengel’ atması bu akışın kurgu bütünlüğünü sağlamlaştırmaktadır.
Yeni Hayat romanında içten dışa doğru bir bakış göze çarpıyor. Ancak romanın ayrı ayrı sahnelerden oluşması nedeniyle yazar, daha önce meydana gelen olayları özetlemek ve kahramanların mazisine gitmek yerine, olanları dışarıdan tasvirlerle anlattığını görmekteyiz.
Yeni Hayat romanının adıyla bağlantılı olan tek yanı okuyucunun karşısına çıkarılan ana kahramanın mekân ve zamana uymadığı için zamanı yok etme gayreti ve içerisinde bulunduğu durumdan uzaklaşmak gayesiyle sık sık seyahat etmesidir. Yani, roman kahramanının ortada bir arayışı var. Ancak roman kahramanı, zaman, mekân ve bunların oluşturduğu şartlara organik bağlarla bağlıdır. Bu nedenle de, romanın ana kahramanındaki bu “kaçış”, alışılagelmişin dışına çıkarken sıra dışı bir hava oluşturmaktadır. Aynı şekilde, genel olarak bütün romanlarda ortaya çıkan aşk duyguları belirli bir mantığa göre tekrarlanmasına rağmen; bu romanın mazoşist bir aşk anlayışını benimsemesi yazarının bir “yeni hayat” saplantısının olduğunun göstergesidir.
Yeni Hayat’ı esrarengiz yapan unsurlar bünyesinde saklı belirsizliklerdir. Romana başından beri hâkim olan bu belirsizlikler okuyucunun beğenisini kazanmıştır. Böylece okuyucu, romanın bu gizli profilini ilgiyle takip etmektedir. Ki, ilgisini doğrudan doğruya yazarın anlatacağı “yeni hayat”a odaklamıştır. Ancak romanın bitişinde kendisi için somut bir şey bulamayan okuyucu, bir yönüyle kendini aldatılmış hisseder. Keza, roman boyunca verilen “ışık” motifi gibi bazı ipuçları onlara bir şey kazandırmamıştır. Öte yandan yazarın, kahramanın hayatını parça parça göstermesi/işlemesi ve kitabı okuduktan sonraki hayatını bir ‘milat’ olarak vermesi de ortaya “Yeni Hayat” sendromunu çıkarmaktadır. Ki, psikanaliz-bilinçaltı bir bakış açısıyla yaklaştığımızda, yazarın kendisinin de kahraman oluşu ve romanın sonunda okuyucuya hitap etmesi ve kitabı/romanı yazma sebeplerini açıklamasını, bu sendromun işaretleri olarak kabul edebiliriz.