“Röportajı Bir Edebiyat Dalı Saymak Ne, Röportaj Bal Gibi Edebiyattır”
Yaşar Kemal
Uzun yıllardır edebiyat alanında çok yönlü çalışmalarıyla emek veren yazar ve gazeteci Esme Aras’ın 52 yazarla yaptığı söyleşilerden oluşan Yaz’Ankara (h2o kitap) kitabı odağında edebiyatta röportaj ve söyleşinin yeri, kent ve edebiyat ilişkisi ve elbette kültür başkenti Ankara edebiyat ortamı üzerine konuştuk.
Hatice Günday Şahman: Yaz’Ankara kitabınıza geçmeden önce edebiyatta söyleşi ve röportaj konusunu konuşmak isterim. Kitabınızın başında yer alan Yaşar Kemal’in “Röportajı bir edebiyat dalı saymak ne, röportaj bal gibi edebiyattır,” cümlesini biraz açalım dilerseniz. Söyleşi ve röportajın edebiyat dünyasındaki yeri ve işlevi nedir? Sizin edebiyat yolculuğunuzda nasıl bir yer tutuyor?
Hatice Günday Şahman: Köklü bir geleneğe sahip olan edebi söyleşilerin dergi ve gazetelerde yayımlandıktan sonra kitaplaştırıldıklarını görüyoruz. Diyorlar ki (Ruşen Eşref Ünaydın), Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar (Mustafa Baydar), Dünkü ve Bugünkü Edebiyatçılarımız Konuşuyor (Yaşar Nabi Nayır), Yeni Bin Yılın Edebiyatçıları Söyleşiler (Hikmet Altınkaynak), Söz Uçar Yazı Kalır Bu Günün Yazın ve Kültür Coğrafyası (Feridun Andaç) başta olmak üzere pek çok kitap yayımlanmıştır. Ayrıca nehir söyleşi tarzında tek bir yazar ya da şairle yapılmış söyleşiler de azımsanmayacak sayıdadır. (Kaynak: Türk Edebiyatı’nda “Edebî Röportaj”, Nuri Sağlam) Sizin kitabınız ise sadece Ankara’da yaşayan ya da bir dönem yaşamış yazar ve şairlerin yanı sıra çevirmen, editör, kitapevi, yayınevi sahipleri, akademisyenler, araştırmacı-yazarlar ile gerçekleştirdiğiniz çok yönlü söyleşilerden oluşması bakımından diğer örneklerden farklılaşıyor. Bu özgün söyleşileri yapma ve kitaplaştırmaya götüren süreçteki nedenleri öğrenmek isterim. İnci Gürbüzatik’in “Ankara’da yaşamış herkesin bu şehre borcu vardır,” cümlesi sizin söyleşilerinizi de kuşatıyor diye düşünebilir miyiz?
Esme Aras: 2012-2017 yılları arasında kentin edebiyat, kültür ve sanat hayatına katkı koyan isimleri, Hürriyet Gazetesi’nin Ankara ekinde konuk ettiğim röportajlardan oluşuyor Yaz’Ankara. Dönem itibariyle edebiyatın sorunlarına, kentsel ve toplumsal meselelere dair düşünceleri de içeriyor. Aslında kitabın bir benzeri Ankara’da Edebiyat/Emsalsiz adıyla 2016’da yayımlanmıştı. Ancak o güne kadar yaptığım röportajlardan bir seçkiydi ve çok küçük bir yazar grubunu içeriyordu. Daha kapsamlı olacak şekilde, edebiyat ekseninde 52 kültür insanı ile gerçekleştirdiğim röportajların toplamını, gazetede ancak bir kısmına yer verilen metinlerin tamamını okurla yeniden buluşturmayı amaçladım. Üzerinden geçen zamanda sararmış gazete sayfalarında, arşivin karanlığında kalmayıp gün ışığını yeniden görmelerini istedim. Dosyanın önemine inanarak kitabı yayına hazırlayan h2o kitap’tan Özcan Özen ile Haldun Ünal’a çok teşekkür ederim. Sevgili İnci Gürbüzatik’in söylediği gibi; üniversiteyi okumak için geldiğim, yirmi yılı aşkın süredir yaşadığım, eğitim, kültür ve sanat hayatımda önemli bir yere sahip Ankara’ya bu yolla vicdan borcumu yerine getirebildiysem, ne mutlu bana!
Hatice Günday Şahman: Yazarların cümlelerinden seçerek oluşturduğunuz çarpıcı başlıkların altında, kitaplarından alıntı yapıyor ve kısa bir özgeçmiş ardından sorularınız geliyor. Has edebiyat yapıtında katman katman açılarak insana dair, yaşama dair ayrıntıların incelikle işlenişi gibi, gerek içerik gerekse yazarın üslubu, yazı evreni ve Ankara ile ilgili tekrara düşmeyen çok yönlü ve açımlayıcı sorularınızı hazırlarken nelere dikkat ediyorsunuz? Nasıl bir çalışma yöntemi izliyorsunuz? Okuldaşımız Tarhan Gürhan’dan alıntılayarak sorayım: “Piyanonun hangi tuşuna basınca hangi sesi alacağını bilme ustalığı”nı nasıl geliştirdiniz?
Esme Aras: Beni mutlu eden değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim. Merak duygumu referans alarak başladığım bu yolda yürürken, yanımda ustam diyebileceğim bir kişinin olmasını isterdim, ama yok. Bu nedenle neyi öğrenmek istiyorsam onu soruyorum. En başından beri bunu yaparken de, aldığım akademik eğitimin izinde meslek etiği açısından durduğum yeri bilmekle ve o çizgiyi korumakla mükellefim. Tabii röportaj dediğimizde akla ilk olarak edebiyat gelmiyor. Ama edebiyat röportajı dediğimizde, devreye anlam arayışı giriyor. Kurmacanın kendi evreni ve yaratılmış bir atmosferi var. Okurun algısı, bilgisi, deneyimi, kültürel özellikleri yazarınkiyle ne kadar örtüşürse, okur metne o denli anlam yükler. Dersimi çalışırken, ilk olarak ben de bu anlam arayışının peşine düşerim. İpuçlarını takip ederek ilerler, kendimce cevaplar bulmaya çalışırım. Yazarın onu okuduğumu, notlar alarak röportaja hazırlandığımı görmesini isterim. Bu amaçla basmakalıp değil, her yazarın eserine ve edebiyatına uygun sorular hazırlarım. Kurgunun gerçeğinden yola çıkarak bugünün gerçeği üzerinde düşünürüm. Kurgusal metinler yoruma açık olduğu için bunu sadece kendi yorumumu temel alarak yaparım. Çünkü her okuma deneyimi okur açısından farklı bir gerçekliğe karşılık gelebilir. Temelinde insanın gerçeğe bakışı farklıdır da ondan. O nedenle sorularım sadece benim bakış açımın ürünüdür. Bunu da ancak yazara sorarak doğrulatabilirim.
Hatice Günday Şahman: Farklı yazarlarla, farklı sorular ekseninde gerçekleştirdiğiniz söyleşilerde yazarların ortaklaştığı noktalar var mı? Varsa bu duygu ve düşünce ortaklığını neye bağlıyorsunuz?
Esme Aras: Ulusal bir gazetenin başkent ekinde yayımlanan bu röportajlarda, yazarların kendilerini tanıtmalarını istediğim ilk soru hiç değişmedi. Çağdaş Türk Edebiyatına çok eser vermiş deneyimli isimler kadar genç kuşaktan, ilk kitabıyla yazarlık kariyerinin basamaklarını çıkan yazarları da öncelemeyi istedim. Çünkü bir kitabı yazmak kadar onu yayımlatma süreci, yayıncıları yazdığınız esere ikna etme çabası ve basılmasını sağlama uğraşı zorludur. İlk eserleri yayımlanmış yazarların tanıtılmaya daha çok ihtiyacı vardı. Edebiyat özgeçmişlerini içeren yanıtlarda yazın serüvenlerine, yazmaya nerede ve nasıl başladıklarına, hangi yazarları okuduklarına dair ipuçları vermiş oldular. Hayata bakışları, ele aldıkları meseleler konusunda kendilerini ifade edebilecekleri mecrayı onlara sağlarken, Ankaralı okurlarla buluşmalarına da vesile olmaya çalıştım. Genç yazarlar birbirini takip ediyor hatta tanışıyordu, kendinden önceki deneyimli kuşağın okuruydu aynı zamanda. Deneyimli isimler de genç yazarlardan haberdar oluyordu böylece. Öte yandan herkesin Ankara’sı farklıydı. Çünkü Ankara son yirmi yıl içinde bambaşka bir kente dönüşüvermişti… Bu başkalaşma da bazı röportaj sorularını oluşturdu, böylece bakış açılarından doğan farklılıklar kitaba zenginlik kattı.
Hatice Günday Şahman: İlk kez 2002’de Ankara’da kutlanmaya başlayan Uluslararası 14 Şubat Dünya Öykü Günü ve Ankara Öykü Günleri pek çok söyleşide değindiğiniz bir konu olmasının dışında, Başkentin Öyküsü başlığı altında özel olarak yer alıyor. Bir edebiyatçı olarak Öykü Günleri’ne ilişkin siz neler söylemek istersiniz? Ayşe Akaltun’un “Öyküye açılır Ankara’nın bütün sokakları… Öykünün anasıdır Ankara… Gri şehir diye itham edenlere inat sesini dinleyenlere anlatır gökkuşağının yedi rengini,” düşüncesi sizde nasıl yankı buluyor?
Esme Aras: Ortak kitaplarda, dergi ve seçkilerde yer almaya başladıktan sonraya denk gelir röportajlarım. Öykücülüğüm röportajcılığımın elinden tuttu diyebilirim. Meydana getirilen her eser bir öncekinin ardılı, bir sonrakinin öncülüdür. Bu anlamda her kitap bir başka kitabın doğumuna vesiledir, öyle ki edebiyatta “karanfil elden ele” geziyor diyebiliriz. Bu noktada Ankara’nın özel bir yeri olduğunu düşünenlerdenim; toprağı verimli, kalemleri üretkendir. Ankara, gri bir şehir diye tanımlanır ya… Ben onda bir mavi gizli olduğunu; kuytularında, sokaklarında, çıkmazlarında renklerle karşılaşabileceğimi düşünürüm. Hatta edebiyat sayesinde tekrar buluştuğum çocukluk arkadaşım sevgili Derya Sönmez’in bir öyküsünde yazdığı gibi çayımı Ankara’da denize karşı içerim. Sonuçta, Ankara’nın yetiştirdiği yazarlar ve onların eserleri olmasaydı bugün röportajlarımı yeniden gün ışığına çıkaran Yaz’Ankara da olmazdı.
Esme Aras: Türkiye’nin en iyi üniversitelerine ev sahipliği yapan Ankara, genç nüfusuyla dinamik bir şehir. Yazarları, şairleri, çevirmenleri, akademisyenleri, okurları, kitapçıları, yayınevleri, dergileri, mekânları ve fuarcılık anlayışıyla Ankara edebiyatını bir bütün olarak ele alıyorum. Bu yönleriyle öne çıkan Ankara kentliye pek çok olanak sunuyor. Öykü Günleri başta olmak üzere çeşitli edebiyat etkinliklerde okurlarıyla bir araya gelen yazarlar, tanışma ve sohbet etme imkânı buluyor. Hatta aynı gün içinde farklı mekânlarda yapılan etkinliklere yetişebilmek mümkün, şehrin böyle kolaylığı var. Ben de basın ve edebiyatın kesişme noktası olan bu kavşakta, kendime yakın bir alan seçtiğime; bir dönemin yayın ve yazın dünyasına emek vermiş değerli isimlerle edebiyatın nabzını her yönden tutmaya çalıştığıma inanıyorum.
Hatice Günday Şahman: Prof. Dr. Üstün Dökmen ve Selcan Dökmen’le “mekân ile insan”, “dil ile mimari” arasındaki ilişkiyi, etkileşimi; Prof. Dr. Mehmet Tunçer ile kentleşme, doğal ve tarihsel çevre sorunları, kentsel belleğin kaybı; araştırmacı yazar Erman Tamur ile Ankara’nın artık semt isimlerinde kalan kayıp akarsuları, dereleri, köprüleri; Prof. Dr. Serpil Aygün Cengiz ile halkbilim ve kültürel varlıkların korunması gibi konularda farklı disiplinlerden akademisyenlerle, araştırmacılarla gerçekleştirdiğiniz çok yönlü söyleşileri kitaba dâhil ederken temel çıkış noktanız neydi?
Esme Aras: Temel meselem, temas kurduğum kişilerin Ankara’da yaşamış, yazmış, hayatlarının bir dönemini burada geçirmiş olmaları ya da eserlerinde Ankara’yı mekân olarak almalarıydı. Edebiyat dışındaki disiplinlerden bu kente katkı sunmuş yetkin isimlere de söz verebilmekti. Çünkü insanı yaşadığı çevreden ayrı düşünemeyiz. Yazarların belleğinde yer eden, anılarında ve kişisel yaşam alanlarında iz bırakan, gündelik hayatta birer uğrak noktası olmuş, yazma ritüellerine eşlik etmiş bir pastaneyi, artık o güzergâhtan kaldırılmış bir otobüsün numarasını, bir sokağı, mahalleyi, parkı, meydanı, kentsel dönüşüme uğramış eski bir Ankara apartmanını imlemek önemliydi. Mekân insanı, insan mekânı değiştirip dönüştürebilir. Burada karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Bu kültürel iş birliği yeni bir dil de üretebilir. Sevgili Erendiz Atasü’nün Bir Başka Düğün Gecesi adlı son romanını bu açıdan okumak çok önemlidir. Kentler kaçınılmaz olarak değişime uğradığında, Ankara da bundan nasibini fazlasıyla aldı. Yazarların bu hızlı değişime, giderek yoksunlaşan kent kimliğine elbette itirazı var ve bunu da kurgu ya da kurgu dışı edebiyat aracılığıyla dile getiriyorlar. Bu anlamda kentin dünü ve bugünü üzerine bir belge niteliğindeki bu röportajların öneminin, zamanla artacağını umuyorum.
Hatice Günday Şahman: Edebiyatın sokaklarında iz sürerken yolumuz edebiyatın “Mihenk taşı” fanzinlere çıkıyor. Karanlığın Aldığı Şekiller başlığı altında Prof. Dr. Aysu Erden, Çağrı Sansar ve Eyüp Tekin ile fanzinleri farklı yönleriyle irdeliyorsunuz. Ayrıca Parşömen Sanal Fanzin’in (şimdi Parşömen Edebiyat adı altında devam ediyor) kurucusu Onur Çalı “Dergiler için edebiyatın mutfağı derler, doğrudur. Eğer dergiler mutfaksa, fanzinler de yatak odasıdır. Asıl üretim orada,” diyor. Aysun Kara ise “Edebiyatın sokak arası,” şeklinde nitelendiriyor. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz fanzinleri?
Esme Aras: Fanzin (fanatic magazine), çoğunluğu fotokopi yöntemiyle çoğaltılan ve bu nedenle az sayıdaki alternatif dergiyi tanımlamak için kullanılan bir terim. Kollektif yapıya sahip fanzinlerin önemli bir özelliği de bağımsız olmaları. İnternet ortamındaki iletişim ağının gelişmesi, yaygınlaşması, platformların çoğalması gibi nedenlerle sanal fanzinlere artık daha çok rastlıyoruz. 2007’den bugüne edebiyat ağırlıklı olmak üzere bir kültür ve sanat dergisi olarak varlığını dijital ortamda sürdüren “Parşömen” bunun çok iyi bir örneği. Yayın hayatına “sanal fanzin” olarak başlayıp on altı yılda “Parşömen Edebiyat”a evrilen süreçte, nitelikli metinlerden, iyi edebiyattan ödün vermeyen Sevgili Onur Çalı ve öykü editörü Aysun Kara’nın emeği, ayrıca katkı koyan gönüllü yazar kadrosunun çabaları kutlanmayı hak ediyor.
Hatice Günday Şahman: Kadın sorunları odağında kadın yazarlar tarafından kaleme alınmış Bir Kadın Varmış Bir Kadın Yokmuş seçkisi üzerine Esra Odman İyier ve Ceyda Pırıl Köstem ile yaptığınız söyleşide erkek egemen edebiyat dünyasında ilişkin saptamalar da dikkat çekici. Erendiz Atasü, Nurhayat Bezgin, Pınar Kür, Gülçin Manka söyleşilerinde kadın sorununa farklı yönlerden mercek tutuyorsunuz. Bedenim Tetikte kitabı üzerine yaptığınız söyleşide Tekgül Arı “Yazar edebiyatın tekin olmayan sokaklarında dolaşırken, yaşamın tekin olmayan sokaklarında bedeni her daim tetikte dolaşıyor,” diyor. Kalemimiz de tetikte, yazarken ya otosansür uygulamak zorunda kalıyoruz ya da tepki çekmeyi göze alıyoruz biz kadın yazarlar. Yaptığınız söyleşilerden yola çıkarak ve kadın yazar kimliğinizle sizin düşüncelerinizi de öğrenebilir miyiz?
Esme Aras: Sanatçı dediğimiz kişi dünya üzerinde içine doğduğu toplumu, zaman dilimini ve yaşadığı toprak parçasını kendi cinsi üzerinden deneyimlerken, bundan doğan sorunları da beraberinde yaşıyor. Çağın toplumsal, ekonomik, teknolojik ve tarihsel gelişmelerini özümseyip kendi algısıyla onu yeniden yaratırken gündeminde ne varsa, dünyada ve ülkesinde ne olup bitiyorsa doğal olarak edebiyatına da onu yansıtıyor. Son on yılda yaşananlara dönüp baktığımda güzel şeyleri hatırlamadığımı fark ettim. Salgın, deprem, sel ve yangın gibi afetlerin yanında patlayan bombalar, savaşlar, göçe zorlanan insanlar, istismara uğrayan çocuklar, çocuk gelinler, iş kazaları, maden faciaları… Hepsi de kişisel hayatlarımızdaki depremleri, bireysel yıkımlarımızı bir anda boşa çıkarıyor. Tüm bu yürek burkan gerçeklere, sayıları günden güne artan kadın cinayetleri de ekleniyor ve Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini açıklıyor. Evet, bu kasavetli tabloyu ben de kendi penceremden, yazan bir kadın olarak algılıyorum. Evlat, kardeş, sevgili, eş, vatandaş kimliklerime ait roller, sorumluluklar ve yoğun duygular birbiriyle çatıştığında yine de üretmeye çabalıyorum. Çünkü yeteneklerim doğrultusunda yapabildiğim en iyi şey bu, yazmak. Ama hayat bunu bir çırpıda söylemek kadar kolay ve bedelsiz yaşanmıyor maalesef…
Hatice Günday Şahman: Kent ve Edebiyat temasıyla yola çıktığınızı belirttiğiniz özgün, özenli ve değerli bir çalışma ürünü olan Yaz’Ankara Kültür Bakanlığı, yerel yönetimler, yerel basın ve üniversiteler tarafından hak ettiği ilgiyi gördü mü?
Esme Aras: Yaz’Ankara’nın bir başvuru kitabı olarak edebiyatçıların, akademisyenlerin, inceleme-araştırma yazarlarının, öğrencilerin, meraklı okurların kısacası kentlinin kitaplığındaki yerini almasını elbette çok isterim. Özellikle Ankara’nın başkent oluşunun 100. yılı yaklaşıyorken, yerel yönetimler bu kitabı önemseyerek bölgelerindeki okullar ve kütüphanelerde, her yaştan okurla buluştursa güzel olmaz mı, diye kendimce düşünüyorum tabii.
Esme Aras: Ankara çok sayıda sanatçıyı ve gazeteciyi yetiştirmiş, bir zaman konuk etmiştir. Ülkenin kalbi, yolların kesiştiği bir kavşak noktasıdır. Yalnız basının değil edebiyatın nabzı da burada atar. Bu geleneği devralan ve şimdilerde sürdürmeye çalışan edebiyatçıları, yayınevleri, kitapçıları, dergileri, bu alanda emek veren kültür evleri, sanat galerileri, atölyeleri kısacası mekânları ve çeşitli mecralarıyla zengin bir kenttir. Bir buluşma adresidir. Son yıllarda salgın koşullarının getirdiği yasaklar fiziksel temasımızı engellemiş, bu kısıtlama sanat alanında bir çeşit kuraklık yaratmış olsa da, iki yılı aşkın yoksunluklardan sonra normalleşme sürecine geçişle birlikte yeniden yüz yüze düzenlenen edebiyat etkinlikleri, söyleşiler, imza günleri, kitap fuarları ile bu durumun aşılmaya başlandığını düşünüyorum. Cumhuriyetimizin ve Başkentimizin 100. yaşında, yarınların getireceği o yeni günün ışığını sadece rüyalarda görmemek için yaşadığımız bu karamsar günlerin üstesinden ancak dirençle yazarak ve dayanışma sayesinde gelinebileceğine inanıyorum. Son söz; okuldaşım, kalemdeşim sevgili Hatice Günday Şahman’a üzerinde özenle çalıştığı katmanlı soru metni için çok teşekkür ediyorum. Sevgiyle ve edebiyatla her dem…
Esme Aras Kimdir: İstanbul doğumlu, Ayvalıklı. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. Çeşitli gazete ve dergilerde inceleme yazıları, öyküleri, röportajları yayımlandı. Ortak kitaplarda, derleme ve seçkilerde yer aldı. Yazı çalışmalarını, edebiyat röportajlarını sürdüren Esme Aras, hâlen Ankara’da yaşamaktadır, kelimeler tüm zenginliğidir.
Yazarın kitapları:
Neptün Mavisi Düşler, (Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, Aralık 2015, öykü)
Ankara’da Edebiyat – Emsal/siz (MedaKitap Yayınları, Ankara, Mayıs 2016, söyleşi)
Kumrunun Saklısından, (MedaKitap Yayınları, Ankara, Kasım 2017, öykü)
Yaz’Ankara, (h2o kitap, İstanbul, Ekim 2021, röportaj)