Mahmut Şenol’un 2005’te Altın Yayınları’ndan çıkan kitabı, Bay Konsolos’un 2020 Şubat’ında H2O Kitap’tan çıkan baskısı elimde. Bay Konsolos’la geç tanıştık, üzgündüm ancak olanca nezaketiyle bana gülümsedi ve:
—Bu, Prens Albert’in son seferi! Biliyorum. Benden saklıyorlar. Açıkçası bilmemi istemiyorlar. Haklı olabilirler!… diyerek çekti kolumdan; bıraktı Tangerine Cumhuriyeti’nin konsolosluk binasına…
İçine düştüğüm sahil kasabası, kasabalısı, sardılar hemen etrafımı. Fakat benim gözüm, kitabın kapağında. Sevil Tarla’yı kutluyorum. Bay Konsolos, bütünüyle içini açmış, karşımda!.. Kararlı duruşu, gönül okşuyor.
Beyaz kostümü, “kuşaklar boyu kişiliğinden söz ettirecek romantik bir konsolosla karşı karşıyasın, sıkı dur”, diyor bana. Kahramanımız, klasik edebiyat akımına karşı, düş gücünü hayata geçirerek toplumu düzetmeye kasabasından başlamış bir ‘Don Kişot…’
Okyanusların ötesinde unutulmuş, belki de hiç olmamış bir ‘YOKYA’ , uotopia~Ούτοπος Devleti’nin konsolosluk görevini kırk yıldır büyük bir diplomasi inceliğiyle sürdüren Bay Konsolos, nasıl ki kasabanın göz bebeği oldu ise satırları incitmeden okuyan okur da aynı özeni gösteriyor Konsolos’a. Artık o, bizim de Konsolosumuz…
Dünyada olan bitene inat, var olan sistemin berisinde yeniden yaratmış elçiliğini. Bu temsilde, kasabanın ileri gelenlerinin elbet büyük payı var.
Satırlarda ilerledikçe yazar-konsolos-okur-kasabalı, elele duyarlı bir disiplin içinde Türkçenin zenginliğine varıyorlar.
Siyaset biliminin, Antik Yunandan beri felsefeyle sanatla edebiyatla nasıl incelip bugüne geldiğine şahitlik ediyorlar. (Yazar burada kenara çekilmiş, sanki konuşmaları izlemektedir.)
Konsoloslukta akşamları hazırlanan dost sofralarının doyumsuz sohbetleri, özel günlerde konsolosluk binasında verilen davetler, diplomasinin incelikli diliyle başka ülkelerin yetkililerine yazılan kâh tebrik kâh kınama mektupları derken bu dingin hayat, birdenbire göçmen sorunlarıyla çalkalanıveriyor… Artık durdurmak, pek olası değil; yanından, uzağından geçip gidemezdi Konsolos! Her ne pahasına olursa olsun, düş kırıklığına uğratmıyor okurunu.
Sevgili konsolosa ve özgün konsolosluk binasına sahip bu sahil kasabasının kırk yıldır içinde bulunduğu elbirliğiyle kurulan yaşamı kayıp giderken kasabalının avuçlarından, okur da bu hüznün bir parçası oluveriyor…
Usulca sokuluyor Bay Konsolos’a ve soruyor: “Kederin ve bu hüznün, nerede geliyor?”
Postacısından dondurmacının oğluna, kasabanın doktorundan belediye reisi dahil saygın eşrafına kadar Tangerine Cumhuriyeti’nin, görevini sonuna kadar büyük titizlikle yapan Konsolosu, aslında her şeyin farkında.
Bay Konsolos’un, Konsolosluğu süresince dünya siyasetinde neler olup bittiğinin acı gerçeklerini öğrenen ya da anımsayan okuyucu, ayrı bir derinlik kazanıyor romanı bitirdiğinde.
Prens Albert gemisi, her sefere çıktığında uğramadan geçmedi kasabadan…
Özenle taşıdığı yolcular sahile vardıklarında Bay Konsolos’un evi ve ülkesinin bayrağı karşılardı en önce onları.
Konsolos’a aşkı tattıran tangocu sevgiliyi de taşımamış olsa etkilenir miydik yine Prens Albert’ten? Geminin son seferini yapıyor olması, tersanede sökülecek olması, sanki bizim vidalara, perçinlere, derzlere bir can vermişiz gibi, bizim de acıtıyor bedenimizi…
Dünyada savaşlar sürerken, devletler yıkılıp yenileri kurulurken, mesela ¨Federal Almanya Cumhuriyeti kurulduğunda¨ da Tangerine’nin buradaki elçisiydi bizim Konsolos.
Dünyada olup bitenin sebep-sonuçlarını, yazacağı resmî mektuplar için not alırken Papa’yı kınayan mektubuna öncelik vermesini istiyoruz Konsolostan, roman kahramanımızın okuru olarak.
Birleşmiş Milletler Ortadoğu Masasına, Dünya Zionistler Teşkilatına ve belki ilgilenir düşüncesiyle ‘Kahire’nin Hırsızı’ namına maruf Kral Faruk’a da ulaştırmak üzere kaleme alacağı mektupların arkasındayız.
Biliyorsunuz artık; O bizim de sevgili konsolosumuz. Hatta kısa zamanda Konsolosumuzdan şüpheye düşüp ¨konsolos karısı¨ olma hayalinden vazgeçerek onu terkeden sevgiliye de pek kızgınız.
Ne vardı illa hayali, resmiyete bağlayacak!? Tutturdu ¨Tangerine Ülkesi nerede de nerede¨, diye! Yok işte, hem olsa ne olur?
Ez cümle, Mahmut Şenol Edebiyatı, külliyen okumaya, okutmaya değer. Kitabın kurmaca dili, sahiciliğine daha çok yaklaştırıyor. Yazarın kişilik çizgilerini tutup kendinize çekmek de cabası. Armağanıysa anlatıcının destekleyici bilgisinin, binbir renkle donatması, düşündürmesi okuru.
Yaklaşın, size bir diyeceğim var: “Bir roman okudum, ülke ektim hayallerime. İzninizle kırk yıl ben de konsolosum artık, sorumluluğumun bilinciyle…”