Turgut Uyar’ın şiir yaşamının temelini İkinci Yeni Dönemi oluşturur. Birinci yeni şiirinin ardından, oluşan şiir alanındaki boşluğu yeni bir şiir anlayışı olan İkinci Yeni dolduracaktır. Yeniliğe açık bir yapısı olan Turgut Uyar da bu hareketin öncüleri arasındadır. İkinci Yeni, Uyar’ın şiir dünyasını şekillendiren, imaj dünyasını zenginleştiren bir edebi hareket olmuştur. Bu edebi hareketin temelinde ise “Varoluşçuluk” felsefesi yatmaktadır. “Varoluşçuluk” akımının ilkelerini İkinci Yeniciler şiirlerine birebir uygulamışlardır. “Ritter’e göre varoşçuluk “köklerinden kopmuş gelmiş (…), temelini yitirmiş, geçmişe tarihe güvenini kaybetmiş (…), toplumda yabancılaşmış (…), mutsuz, huzursuz insan varlığını dile getiren bir felsefedir.”(Sartre 1993; 10) İşte bu yabancılaşmış, mutsuz ve huzursuz insanın somut bir şekilde şiire yansıması İkinci Yeni Hareketi ile gerçekleşecektir. Bir şairin şiirindeki anlamı ve imaj dünyasını oluşturan en önemli etmenlerden birisi yetiştiği muhit ve dönem, edebi hareket ve yaşam tarzıdır. İmaj, Ramazan Korkmaz’ın tanımı ile “gerçekliğin kaba ve ihlal edici kuşatmasından sıkılan ruhun; sonsuz, sınırsız ve aşkın olana açılmasıdır.” (Korkmaz 2002; 274) Sözcüklerin arka planındaki anlamlan imajın değerlendirilme aşamasında önem kazanır. Bu anlamlar bizi farklı çağrışım değerleriyle başbaşa bırakacaktır.
Turgut Uyar, “Uzak Kaderler İçin” adlı şiirinde toplumda kendisi gibi yaşayan ama kendine uzak olan insanların iç huzursuzluklarına ortak olmak amacındadır. Şiirin başlığını oluşturan “Uzak Kaderler” tamlaması bu bakımdan önemlidir.
İmajların hem tanımlaması hem de tasnifi noktasında belirli bir kriter yoktur. Sözcüklerin duyusal ve çağrışımsal değerlerini esas almak bir yol olabileceği gibi çağrışım değerlerinin yönlendirdiği temalar bakımından da incelemek mümkündür. (Özcan 2003; 120) Turgut Uyar’ın Uzak Kaderler İçin adlı şiirdeki imajları “tema” olarak sınıflandırmak gerekirse kaçış, karamsarlık ve ölüm imajlarını ön plana çıkacaktır.
1 – Kaçış imajları
Bunalan insanın iç sıkıntılarıyla beraber her zaman düşüncesini istila eden kaçış fikri bu şiirde ana tema konumundadır. Türk şiirinde Servet-i Fünun’dan başlayarak Ahmet Haşim’in imaj dünyasında da önemli bir unsur olan bu imaj, Uyar’ın da ortak sorunu olmuştur. Servet-i Fünûncuların Yeni Zelanda’ya kaçma fikirleri, Tevfik Fikret’in şehirden uzak tabiatla içiçe kaçtığı “Aşiyân-ı dil”i, Haşim’in özlemini kurduğu “O Beldesi”, Turgut Uyar’da yalnızca belirsiz bir hayal ülkesi olarak karşımıza çıkar;
“Bir gün, bir yağmurla garip garip
Çoluğu çocuğu terk edeceğim
Bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım
Alıp başımı gideceğim.”
Ondaki bu belirsizlik ve kaçma duygusu şiirin henüz ilk cümlesindeki belirli olmayan “birgün” ibaresiyle başlar. İçinde düştüğü bunalımdan kaçmak, iç huzura erişmek amacıyla alıp başımı gideceğim” diyen şair, nereye gideceğini bilmemektedir. Şiirin çatısını oluşturan “bir gün alıp başımı gideceğim “ibaresi, insanın içinden gelen duygularını, yapmak isteyip de yapamadığı eylemin dışa yansıması olarak karşımıza çıkarır. Fakat bu eylemin içinde barındırdığı olanaksızlık bile “belirsizlik sıfatları” kullanılarak gözler önüne serilir.
“Alıp başımı gideceğim” cümlesi şiirdeki üç ayn yerde üç isteğe veya üç karamsar tabloya ilintili bir şekilde verilmiştir:
1 – Bir sevgiyle doymayacak kalbim
Alıp başımı gideceğim
2 – Sımsıcak sevgilere muhtacım
Alıp başımı gideceğim
3 – Uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için
Alıp başımı gideceğim
Yukarıda görüldüğü gibi üç bağlantı noktasında da bir arayış ve huzursuzluk söz konusudur. Şairin özellikle “sevgiye muhtaç” oluşu ve “yıllar için”de aradığını bulamaması bu kaçışın hazırlayıcısı konumundadır. Özellikle “Bir define çıkarır gibi kayalardan, Ademden beri Sımsıcak sevgilere muhtacım” dizeleri insanoğlunun yaratıldığı ya da dünyaya bırakıldığı andan itibaren sevgisiz kaldığı düşüncesini çağrıştırmaktadır. Bu düşünce ise varoluşçuluk felsefesi ile yakından ilişkilidir. Aradığı sevgiyi bulamayan, var olanı da yetersiz bulan şair çıkışı kaçmakta görmektedir. Kaçış sorunu topluma ve kendine yabancılaşan insanı bir hastalık nöbeti gibi yakalamaktadır. Şuurun derinliklerinde kendine ve yaşadığı çevreye yabancılaşan insan, içindeki bunalımlı halin çözümünü kaçma isteğiyle bastırmak ister. İnsanın varoluşundaki sorumluluk duygusundan isteği, ruhun kanatlanıp özgür olma isteğiyle birleşir.
“Çoluğu çocuğa terk edeceğim”
dizesinde şair geleneksel bir söylem içerisinde olmakla birlikte, kendi dışındaki insanların kaderlerini şahsında yaşamak gibi kutsal bir görev uğruna “çoluğu çocuğu terk edeceğim” demektedir.
İkinci Yeni şiirinde çevreden kaçış temi ana unsurlardan biri olmakla birlikte bunu “doğuran toplumsal ya da bireysel sebeplere, koşullara inilmez. Üstelik felsefi kökleri de açığa vurulmaz.” (Bezirci 1996; 35) Uzak Kaderler İçin şiirinde kaçış teminin altında mutsuzluğun verdiği bunalım ve mutluluğa olan özlem yatmaktadır.
Varoluşçu felsefede insanın dünyaya bırakılmış, mutsuz, bunaltılı bir hali söz konusudur. Uyar’ın şiirinde de bu bedbin ruh hali kendi göstermektedir. O, her şeyden önce içindeki huzursuzluğu bütün insanların yaşadığını anlatmanın peşindedir. 20. y.y.da, hızlı ve şuursuz makineleşmenin insanı, hegomanyası altına aldığı bir dünyada bunalım bir kaçınılmazdır. “İnsan gitgide işlettiği makinenin egemenliği altına giriyor. Özünü, benliğini, bilincini, kişiliğini günden güne yitiriyor.” (Sartre 1993; 10)
Uyar, Uzak Kaderler İçin adlı şiirinde, dünyaya bırakılmış bireyin umutsuzluğunu bedbin bir havada şu şekilde yansıtır;
“Asır yirminci asırdır, amenna
Bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım
Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi
Uzaklar daha uzaklaşır
Bir define çıkarır gibi kayalardan, Ademden beri
Sımsıcak sevgilere muhtacını”
“Yirminci asır” ibaresinin bu şiirde kullanılması tesadüfi değildir. Yukarıda belirttiğimiz gibi yirminci asır dünyada makineleşmenin ve savaşların, insanları benliğinden uzaklaştırdığı bir bunaltı dönemidir. Şair de bu söylemiyle bireyin içinde bulunduğu yüzyıldan dolayı umutsuzluğunu dile getirir. Yirminci asrın insanı bir kaos ve ikilem içinde bıraktığını ise “bir yanımda sevgilerim bir yanımda sancım” ibaresinde bulmak mümkündür. İçinde her zaman zıtlıkları barındıran insan, dış dünyada da bu ikilem arasında sıkıştırılmış ve bunalmıştır. Şair insanın yaşadığı döneme olan yabancılaşmasını ise “Neon lambaları büsbütün karartır gecemizi” dizesinde vurgular. Neon lambaları burada geceyi aydınlatmak amacıyla değil karatmak amacıyla kullanılmıştır. Şair bu dizede de yine tezattan ve bireyin içinde bulunduğu olumsuz ruh halinden bahsetmektedir. Bu dizenin tümü göz önüne alındığında bir karamsarlık imajı ile karşılaşırız.
Şair, ayrıca neon lambaları ibaresini kullanarak 20. y.y.daki savaşlar ve neon gazı ile yapılan bombalar ile bir bağlantı kurar. Özellikle bu yüzyıldaki II. Dünya savaşına göndermelerde bulunur.
İnsanların yaşamlarındaki ferdi ızdıraplarını daha çok ön plana çıkarmak isteyen şair, karamsarlığa yönelik imajları sıklıkla kullanır.
“Belimi bir ılık şal sarsın, mavi
Hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız
Rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin
Görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında
Kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
Her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderimde.”
Yukarıdaki dizelerde şair, karamsar bir tablo oluşturmak ve bunu hüzünlü bir şekilde göstermek amacıyla arka arkaya imajları sıralar. Dokunma duygusuna ait olan “ılık” sözcüğü somut bir kavram olan “şal” sözcüğü ile birlikte kullanılmıştır. İnsanın muhayyilesinde ılık şal tamlaması hemen bir “rüzgar” imajının oluşmasını sağlar. Ama bu rüzgar, “ılık” sıfatıyla nitelendirilmiştir. Bu nedenle daha yumuşak ve hüzünlü bir hava oluşturulmuştur.
Yine aynı dizelerde yer alan “mavi hüzünlü bir serencam” da özgün bir imajdır. Günlük dilde kullanılan mavi rengi, hüzün ve serencam gibi soyut iki kavramın önünde yer alır. Serencam; gelecek, akıbet, son anlamındadır. Şair kelimenin diğer anlamlan yerine “hüzünlü bir serencam” sözcüğünü seçerek imajı sıradan olmaktan çıkarır. Mavi, gökyüzünü, sonsuzluğu ve enginliği çağrıştırmaktadır. Hüzünlü bir son ile sonsuzluğu çağrıştıran mavi sözcüğünün bir arada kullanılması “süregiden bir hüzün” imajı oluşturmuştur.
Şair aynı hüzün tablosunu “şarkısız rüzgarlar” tamlamasıyla devam ettirir. Şarkı ve rüya kelimeleri günlük dilde iki farklı kavramdır. Şair bu iki kavramı günlük dilin statik yapısından kurtarmak ve bu kelimelere farklı manalar yüklemek için birbiri ardınca hüzün kokan imajları sıralar. Rüyaların şarkısız olması insan yaşamının renksiz, dingin ve neşesiz olduğunun bir göstergesidir. Rüyalarında bile şarkısız yaşayan bir insanın, gerçek yaşamı elbette ki daha karamsar ve daha ümitsizdir. Bu nedenle şair “şarkısız rüyalarım” tamlamasının hemen ardından “unutulmuş bir handa pes desin / görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında ” ibaresini kullanır.
Burada yine “şarkısız rüyaların” insana ait olan bir vasıfla donatılması dikkat çekicidir. “Şarkısız rüyalarım pes desin”. Pes demek, hayrete düşmek, şaşırmak anlamındadır. Günlük dilde insana ait olan bu özellik, şiirde rüya gibi soyut bir kavrama yüklenmiştir.
Şarkısız rüya ibaresinde kullanılan rüya imajı, insanın sadece uyku halinde gördükleri değildir. Burada “rüya”dan kastedilen, insanın yaşamındaki hayalleri ve geleceğe ait umutlandır. Şair bu umutlan ve hayalleri, “şarkısız” sıfatıyla nitelendirerek aslında umutsuzluklarını dile getirir. Böylelikle işitme duyusuna ait olan şarkı sözcüğü ile görme duyusuna dayalı olan rüya sözcüğünü gelenekselin dışında bir anlatımla kullanmıştır.
Aynı dizenin devamındaki “görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak” ifadesinde hayatın anlamını, derdini çeken hüzünlü bir insan imajı çizilmiştir. “Görmüş geçirmiş” deyimi, hayatın sıkıntılarını bilen, yaşı kemale ermiş, olgun kişiler için kullanılır. Şair, bu deyimi bir çift duygulu dudak tamlamasıyla birleştirerek insandan çok onun dudaklarına yönelmiştir. Bu yönelme “söz”ün önemini gözler önüne sermektedir. Şair bu tamlama ile yine alışılmamış bir imaj grubu oluşturmuştur.
Turgut Uyar, içinde duyduğu mutsuzluğu ve hüznü bütün insanlarla paylaşmak peşindedir. Bu nedenle “her insanın ayn ayn yaşabilsem kaderinde” ibaresini kullanır. İnsanların tüm acılarını kendi yüreğinde ve ruhunda hissetmek isteyen şair, bu hüznü şu imajlarla tablolaştırır.
“Diyarı gurbette kanlı bir aşk
Bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde
En uzak beyazlar
En yakın ikindilerde, duygulu
Ve bir sahil meyhanesinde bir akşam
İçip içip ağlasam”
Uyar, uzaktaki insanlan hayal ederken onlann hep mutsuz yanlarını ön plana çıkarır. “Kanlı bir aşk” ve “bahtsız bir çocukluk” imajlan bunun göstergesidir. Kan ve aşk gibi biri somut diğeri soyut bir sözcüğü bir arada kullanırken insanın ruhuna yönelmiştir. Kan sözcüğü kavram olarak acıyı, ölümü, hüznü çağrıştırmaktadır. Böyle bir çağrışım değeri aşk ile birlikte kullanılması edebiyatımızda çokça görülür. Bu nedenle bu imaj gelenekseldir.
Yine “bahtsız bir çocukluk” imajı da sıkça tekrar edilen imajlardandır. Şiirin genelinde umutsuzluğu ve karamsarlığı konu edinen şair, tüm insanların acılarına ortak olmak amacındadır.
3 – Ölüm imajları
Bu şiirde imajların çağrışım değerleri göz önüne alındığında uzak bir ihtimal olarak “ölüm” temi de düşünülebilir. Şairin yaşadığı yeri ve kaderini terk etme isteği bizde ölüm hissini uyandırmaktadır. Şiirin hemen başında yer alan ve ara bölümlerde leitmotif olarak kullanılan “alıp başımı gideceğim” ibaresi bunun en güzel göstergesidir.
Şiirde ölümü çağrıştıran imajlar genelde son bölümde yoğunlaştırılmıştır;
“Bir gün, bir parkta otururken, biliyorum
Bir el yağmurla dokunacak omuzuma
Bir çift göz, bir davet, bir kalp
Çoluğu çocuğu terk edeceğim”
Dizeleri “ölüme davet”i imleyen imajlardır. İnsan bir gün öleceğinin farkındadır. Fakat bu “bir gün” belirsizlik arz eder. Bu yarın da olabilir şimdi de uzak gelecekte de. Şair bu durumu ruhunda hissetmekte ve belirsizlik sıfatlarıyla bu günü zihnen yaşamaktadır.
Yukarıdaki dizelerde görülen “bir çift göz, bir davet, bir kalp” tamlamayla “terk etmek” arasında bağlantı kurulmuştur. Bu bağlantı ilk anlam olarak “kaçış” imajı olarak görünse de arkasında duran anlam “ölüm” imgesini çağrıştırır.
Yukarıdaki dizelerde “terk etmek” eylemine bağlı olarak verilen, “bir el yağmurla dokunacak omuzuma”, “bir çift göz”, “bir davet” ,”bir kalp” öğeleriyle bağlanmıştır. Bu öğeler ise duyusal imajlardır. Dokunma duyusu ve görme duyusuna bağlı olan bu imajlar, aynı zamanda, hayali bir karakter oluşmasını sağlamaktadır.
Şiirin daha sonraki bölümünde ise görme eylemi zihni bir tablo şeklinde betimlenmiştir.
Yapraklar dökülecek, çiçekler solacak
Bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
Toprak ve insan kokularıyla
Uğultu bir sarhoşluk içinde, yıllar için
Başımı alıp gideceğim
Yaprakların dökülmesi, çiçeklerin solması, sonbahar, sabah ve yağmur kavranılan görsel imajlardır. Şair bu görsellikten faydalanarak bir sonbahar tasviri yapar. Geleneksel bir söylem niteliğindeki bu imajları “kokuya” ve “hissetmeye” dayalı olan “toprak ve insan kokulan” ile “uğultulu bir sarhoşluk” imajlan izler. Yine bu imajlar da “gitmek” eylemi ile bir “kaçış”ı imler. Bu kaçış var olan bir dünyadan yani yaşanılan andan yokluğa, boşluğa, ölüme doğrudur.
Sonuç olarak, Turgut Uyar’ın “Uzak Kaderler için” adlı şiirinde genel olarak kaçış, karamsarlık ve ölüm imajı temalar yer almaktadır. Uyar’ın içinde bulunduğu edebi topluluk ve yaşam tarzı göz önünde bulundurulursa şiirdeki karamsar tablo anlayışla karşılanabilir. Genellikle duygusal imajların ön plana çıktığı bu şiirde şair, hem geleneksel hem de özgün imajlan kullanmıştır. Bu imajları oluştururken renk, ses ve his üçgenini şiire yerleştirmiştir.
Kaynaklar
Bezirci, Asım (1996), İkinci Yeni Olayı, Evrensel Basım Yayın, İstanbul
Korkmaz, Ramazan (2002), Cahit Sıtkı Tarancı, Akçağ Yay., Ankara
Özcan, Tarık (2003), “Şiir Sanatında İmajın Yeri-Önemi ve Bunun Cemal Süreya’nın Şiir Dünyasına Uygulanması”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.13, S.l, s.115-136
Sartre, J. P. (1999), Varoluşçuluk (Çev. Asım Bezirci), Say Yay., İstanbul