Benim doğduğum yerlerde, ölen birini uğurlama şekline önem verirler. Kalabalık olsun isterler cenazesi, duyan gelsin…
Sessizce dökülmesin gözyaşları, ağıtlar yakılsın en hüzünlü perdeden. Varlığının ne anlama geldiğiyle yokluğunun ne anlama geleceği anlatılsın.
Nicedir bastırılmış hüzün kitleleri çözülsün ağıtlarla, köyler, obalar yankılansın… O son veda için ağıt önemli, evet; bilen bilmeyen başında ezgilesin (ağıt yaksın) isterler. Aksi olduğunda, çok garip gitti der, daha çok da bunu konuşurlar. Ölünce kıymete binmek de cabası!..
“Sizden birisi hayatını kaybettiği zaman birbirinize çok sahip çıkıyorsunuz,” demişti bir tanıdığım. Yakınlarını bir araya toplamak, yola gideceklere gerekli parayı, hatta hazırlıksızsa gerekli kıyafeti temin etmek konusunda bir sahiplenmeden bahsediyordu. Telaşlı bir sorumluluk ve duyarlılıktan… Öncesini iyi bildiğim için eleştiri olarak aldım bunu.
Birtakım inatlaşmalar ya da hırslar yüzünden dünyayı birbirimize dar etmesek, o sahiplenme ve dayanışmayı ölüm olmadan becerebilsek ne olur! Az biraz empatiyle birbirimize tat versek, birbirimizi sevip, sayıp insan yerine koysak!.. O son uğurlamadaki çaba göze batar mı? Aslında sadece bir coğrafyayı kapsamıyor, her yer için geçerli bir tezatlık bu. Bizde o son vedayı gerçekleştirme çabası belki daha abartılı, yaşanamayanlara yönelik koca bir özür, pişmanlık mahiyetinde…
Maddi şeyleri ön planlara alıp olabildiğince zorlaştırılan bir zamanda, insan olmak ya da insan kalmak zor gerçekten. Enseyi karartmadan var olabilmek, ömür tüketmek… Bakmayın hep dik durmaya çalıştığımıza, nice gizli fırtınalar kopuyor içimizde gün be gün… Böylesi bir zamanda insanın anı anına benzer mi ki? Toplumsal ya da bireysel gelişmelerin etkisiyle psikolojisinde, moralinde iniş çıkışlar olur. Sabah kalktığı zamanla geceye girdiği zamanın inancı, güveni, umudu renk ve yoğunluk değiştirir.
Bakarsın güzel bir gelişmeyle birkaç sıkı düğüm daha atılır yaşama. Kendini yeryüzünün, kalabalıkların vazgeçilmez parçası olarak görür insan. Bir ömür yetmez, birkaç ömrü daha olsun ister o coşkuyla… Yine yaşadığı bir hayal kırıklığı, çaresizlik, imkansızlık nedeniyle etrafından, dahası insanlıktan umudu kesme noktasına gelir. Olanca aklını fikrini, yüreğini (bedeninden önce) gömer.
Neler denenmiş, yaşanmıştır şu koca Dünyada. Bizim gibi etten, kemikten insanlar yaşamıştır o trajik sonları… Son zamanlarda yediden yetmişe herkesi sarsan o olay örneğin… Aynı evi paylaşan olgun yaşlardaki dört kardeşin, maddi anlamda dara düşünce birbirine ölmeyi teklif etmesi… Ve bunu siyanür içerek gerçekleştirmeleri… Bu yılın en trajik olaylarının başında geliyor. En ders verici, en sarsıcı…
Toplu intiharlarının sebepleri aşağı yukarı belli de, nasıl karar verdiler buna? Neler konuştular o sıralar? Birbirine nasıl gözlerle baktılar? Elleri titreyen oldu mu? Yüreği? Yok, ben yaşamı seçiyorum diyen, her şeye rağmen yaşamı? Ölünce her şey düzelecekse; ben öleyim, siz kalın, dedi mi kardeşlerden biri. Öyle ya kardeş kardeşe kıyamaz, ömründen ömür vermek ister gerekirse…
Sorular, sorular… Geride anlatacak kimse kalmadığı için kafamızı çokça meşgul etti o anlar. Belki çok zorlandılar, belki de kolay oldu, uyku ilacı alıp uykuya geçer gibi… Asla bilemeyeceğiz o sıra neler yaşadıklarını, bu da bize dert olsun!..
Bazı insan ölümden başka hiçbir şeyle kendini ifade edemeyeceğine inanır. Ömrünce bastırdığı kırık sesleri, son söz olarak bırakır yeryüzüne de gider. Yankı yaratmak için… Bazısı bir öfke patlamasıyla yapar yapacağını; çoluk çocuğuna, kendine kıyar… Artlarından söylenenlere bakılırsa, onlarınki öyle değil; kırgınlık ve yılgınlıktan… Hayatın ne derece rezil bir yüzüyle, insanların ne denli duyarsız halleriyle karşılaştılarsa, olanca umutlarını kaybettiler. Giderken hep beraber gitmek istediler. Geride bir tanesini bile bırakmayı göze alamayacak şekilde. Ergen filan da değildiler üstelik, olgun yaşta insanlardı.
Ne acıdır ki; paraya para demeyen zenginlerin, toplumun çoğunluğuna oranla onlarca kat fazla maaş alan milletvekillerinin günlük ya da aylık masrafları, eli darda olanlar için ölüm kalim meselesi oluyor. Popüler isimlerin, bir çanta ya da bir ayakkabı uğruna saçtığı ve bunu iletişim araçlarıyla dünyaya ilan ettiği bir meblağ… Biri için adeta cep harçlığı, diğeri içinse hayat karartıcı ya da kurtarıcı bir rakam. Böylesi haksızlık ve adaletsizliklerin mimarı sistem, yani kapitalizm, azar azar öldürürken, ölümün eşiğine de bir çırpıda getirir insanları.
Kimse demesin ki bana uzak şeylerdir bunlar. Kimse demesin ki sağlıklıyım, ölüm bile uğramaz etrafıma, alt edemez beni kolayına. En köklü düşüncemi, duygumu söndüremez hiçbir acı, hiçbir çaresizlik. Kimse demesin ki intihar edenler nasıl cesaret ediyor buna? Güzelim yaşamak dururken, ölümü nasıl seçiyor? O yılgınlığı, zafiyeti nasıl gösteriyor?
Böylesi zorlaştırılmış şartlarda, her defasında elini kolunu sallayarak gelmez ki ölüm. En güzel anını olduğu gibi, en zor zamanını da seçer insanın. Üstelik kendi elleriyle benimsetir, kabul ettirir kendini. Şeklinden şemalinden çok korkan insana bile. Yüreğinden korkusu düşmemiş olana…
Önemli dersler, mesajlar bıraktılar geriye o son bakış, ses ya da çığlıklarıyla. Geridekilere kalmıştır her şeyin tasası, yükü, onları hiç tanımayan insanlara bile. Giderayak böyle cezalandırdılar onları hep birlikte yaşamın kıyısına getiren sistem ya da şartları. Haksızlığa, zulme, adaletsizliğe gün be gün karşı çıkmayıp sessiz sedasız yaşam süren yığınları… Ne yaptıysalar kendilerine değil, geride kalanlara yaptılar aslında, yıllar yılı kapitalizmin ezberini bozamamış bizlere…
Canim çok güzel anlattın eline yüreğine sağlık 😘😘
Teşekkür ederim. Selam ve sevgiler.
Fatmacığım, dediğin gibi içlerinden biri vazgeçebilirdi. Nasıl yaptılar? Hastalık halinde bile birleşiyor, dargınlar. Bayramlarda bile beceremediğimiz küskünlüğü bazen ölüm çözüyor. Güzel yazdın. Her zaman ki sakin ve sabırlı cümlelerinle. Yeni yazıları bekliyorum senden.Kalemine, yüreğine teşekkürler.
Teşekkür ederim. O kadar çok sorunu var ki toplulumumuzun, son yillarda da giderek artirilan sorunlar… Işin içinden çıkamayan insanlar son çareye baş vuruyor ne yazik ki, ölüp hepsine son vermek. Yaşami bu karmakarişik hale getirenler utanir mi biraz, bundan emin değilim.