Tugay Kaban, Fatma Nur Kaptanoğlu ile son kitabı Ateşten Atlamak çerçevesinde edebiyata ve yazarlığa dair bir söyleşi gerçekleştirdi. İyi okumalar dileriz.
Tugay Kaban : Merhaba Fatma Nur. İlk olarak söyleşi teklifimi kabul ettiğin için müteşekkir olduğumu söylemek istiyorum. Yeni öykü kitabın Ateşten Atlamak nihayet yayınlandı. Ben üç öykü bekliyordum ve açıkçası iki öykü ile karşılaşınca şaşırdım fakat sevindim de. (gülüyor) Şunu sormak istiyorum ilk olarak. Sanki bir karakter daha anlatacaktın fakat onu bizden gizledin. Ne dersin?
Fatma Nur Kaptanoğlu : Ne demek, keyifle buradayım (gülüyor) Aslında kitabın başlangıç sürecinde 3 öykü olarak düşünmüştüm fakat daha sonra kitabın o bütüncül yapısını bozmamak ve en önemlisi de o üçüncü öyküyü daha geniş, belki bir novella olarak işlemek istediğim için sizden “şimdilik” sakladım. O karakteri doğurma anı kadar okuyucuyla buluşma anı da yorucu ve mutlaka ağır bir süreç olacak. Hepimizin biraz güç toplaması gerek (gülüyor)
Tugay Kaban : Peki, bu kitaptan evvel ne derece bir güç topladın yahut bu güç bize aslında bu eserinde ne gibi şeyler gösteriyor? Bunu kendi eserini bir okur olarak okuduğundan yola çıkarak da açıklayabilirsin.
Fatma Nur Kaptanoğlu : Yazılarımda işleyeceğim konu ve ilk cümle benim için çok önemli. O ilk cümleyi bulduğumda başlıyor yolculuk. Onun öncesi ön hazırlık, hikâyenin krokisi, zaman tablosu, belki sahne sahne olacakların ve anlatılacakların fotoğrafları… Bunlar yazmaya başlamadan hemen öncesinde zihnimde tamamlanıyor ve o harekete geçirici ilk cümleyi bekliyor. Bu sürede de bayağı bir güç toplama, cesaretini perçinleme, okurla buluşma çıplaklığını kabul etme süreçleri de gelişiyor.
Tugay Kaban : Son kitabında, sanki uzun zamandır söyleyemediğin bir şeyleri dile getirmek istediğini hissediyorum. İki hikâye için de o ilk cümlelerin aslında çok önceden geldiğini fakat ancak şimdi yazabildiğini iddia etsem, neler derdin?
Tugay Kaban : Peki, hâlâ söylemeyi henüz tercih etmediğin şeyler var mı?
Fatma Nur Kaptanoğlu: Bunu ancak zaman geçtikçe, kendimi daha yakından tanıdıkça, değiştikçe ve değişimi mi yüksek sesle dile getirme cesareti gösterebildiğimde fark edebilirim. Elbette vardır, ama ben bile daha bilmiyorumdur. (gülüyor)
Tugay Kaban : Bir gazetede sana sual edilen sorulardan birine ‘son eserinde dilin sınırlarını zorladığını” söylüyorsun. Bu söz üzerine bir an durup düşündüm. Çok kalıplaşmış, darb-ı mesel bir söz. Fakat bu söylemini biraz açmanı isteyebilir miyim?
Fatma Nur Kaptanoğlu : Dilin sınırlarını zorlamak aslında Türkçenin yolculuğunu deneyimlememle ilgili. Türk Dili ve Edebiyatı okumamın sebeplerinden biri de buydu. Türkçenin geçtiği yolları, evrildiği hâli görmek ve evrilme ihtimali olan halini tahmin etmek, metinlerimde bunu uygulamak, denemek. Zaten dilin sınırlarını zorlamak sadece çaba ile mümkün olabilir. Ben de bu çabanın içindeyim, yazdığım her metinde de bu çabanın içinde olacağım. Olur ya da olmaz, o da okurun takdiri.
Tugay Kaban : Reklam diye ciddi bir mesele var ortada. O noktaya biraz bakalım istiyorum. Sanatı reklamdan kurtarmak diye bir şey var mı? Sanat reklam ile var olabilir mi?
Fatma Nur Kaptanoğlu : Sanat reklamla var olamaz ama bir süre görünür olabilir. Görünür olmak çağımızın temel hedefi olduğu kadar temel problemi de. Seçeneğimiz ve paylaşmak arzumuz hiç olmadığı kadar çok. Bu açıdan bakınca sanatı kurtarmanın ne bize düştüğünü ne de gerekli olduğunu düşünüyorum. Sanat her daim kendini kurtarır.
Tugay Kaban : Peki, insanın sanatla kurtulmasına inanıyor musun? Kendini sanatla bulan kadar kaybeden de birçok insan var?
Fatma Nur Kaptanoğlu : Sanatla kurtulmak elbette mümkün ancak kurtulmanın altını açmamız gerekiyor. Bence kurtulmaktan çok sanatla şekillenip değişmek, bizim dışımızdaki değişimlere ayak uydurmak mümkün ya da bunun tam zıttı olarak anda kalamayıp daha çok yaratılan dünyanın içinde dönüp durmak ve senin de dediğin gibi kendini kaybetmek. Ama kendini kaybetmek aslında nedir diye de sormadan edemiyorum. (gülüyor) Belki kaybettiğimizi düşündüğümüz hal en öz halimizdir.
Tugay Kaban : Son bir soru ile bu uzun söyleşimizi tamamlamış olalım o zaman. (gülüyor) Sana bu vakte kadar sorulmasını beklediğin yahut istediğin bir sual var mı? Varsa cevabını da verebilir misin?
Fatma Nur Kaptanoğlu : Bugüne kadar birçok söyleşi verdim, birçok soru yanıtladım. Sanırım sorulması gereken sorular soruldu. Belki kolektif sanat bilincim ve yazdığım öykülere/metinlere çizimler yapmam ile ilgili bir soru sorulabilir. Buna da yanıtım belli. Kolektif sanat bilincine sahip oldukça, ürettiklerimizi bulunduğu konumdan başka bir noktaya taşımak, şekillendirmek, sınırlarından çıkarmak çok olası. Benim de hep peşinde olduğum bir şey bu. Bu nedenle de yazdıkça ve üretmenin başka kollarını da denemek istedikçe benimle birlikte devam edecek.