Apartheid, Türkçe karşılığı: “Irkçılık ya da ırk ayırımı.”dır. Afrikaanerler, başka bir deyişle Avrupa kökenli beyazlar, Güney Afrika’nın asıl sahipleri olan siyahileri, melezleri ve Güney Asya kökenli insanları “ötekiler” olarak damgalamışlardır işin başından beri. Apartheid, Güney Afrika Halklarına karşı yapılan işkence ve yargısız infazların diğer adıdır. 1960’lı yılların sonlarına doğru orantısız güç kullanma, baskı, şiddet ve yargısız infazlar yoğunlaştırılır. Yalnızca Sarpville kasabasında 70 siyahi insan katledilir…
Romanda geçen imparatorluğa bağlı bir sınır kasabasında yaşananları, ana karakter Sulh Hakimi’nin anlatımıyla verilir.
Sulh Hakimi’nin işi;
imparatorluk adına, yakalanan –sözde barbarları- yargılayıp cezalandırmaktır. Özünde yapılan haksızlıkların, baskının, zulümün, işkencenin ve yargısız infazların nedenini çok iyi bilse de mesleği gereği yıllarca sessiz kalmıştır. Barbar diye bir şey olmadığını çok iyi bilir. Barbar diye nitelenen insanların Güney Afrika yerlileri olduğunu ve onların yaşadığı toprakların ellerinden alınıp göçebe bir hayata zorlandıklarını da…
Coetzee’nin bu romanında, diyalogları, geri dönüşleri saymazsak, genellikle tüm geçişler şimdiki zaman kipinde verilir. Böylesi bir aktarım; hem hızlı okutur, hem de “şimdi”nin heyecanını verir.
Diğer bir yanda alegorik bir anlatım tarzı hakimdir. Alegori, en basit tanımıyla kurgudaki yaşamı ve yaşananı göz önünde canlandırmaktır, gerçek olanın kurgu olana izdüşümüdür de bir bakıma. Gerçeğin kurgudaki yansısını, ezen ve ezilenin alegorisini gözler önüne serer…