Sevgili Serkan Türk; “seçtiğiniz konular, anlatma biçimleriniz, sıkça karşılaştığınız sorular, okur dönüşleri, okuyanların gözden kaçırdıkları”hakkında minik bir yazı istediğinde konunun geniş, istenilen yazının minik olması konusunda gittim-geldim. Yazar olarak kitaptan önde görünmenin, görünürlüğün okurla ilişkideki görünmez etkilerinin, yalnız bir eylem olarak yazmanın, kitap ürün olarak piyasaya çıktığında nasıl da görece bir kalabalığa karıştığının ve bu durumun yazarın yaratım sürecine katkılarının ya da zararlarının neler olabileceği üzerine düşüneyazdım. Kafamda bir sürü soruya cevap ararken, Fırat Caner’in “Kitap Pornosu” yazısı ilişti gözüme. Değişik zamanlarda iki defa okudum. Yazıyı bağlamından koparmamak için linkini şuraya bırakayım da, ilgilenenler de bir okusunlar:
Etrafında dolandığım sorular ve cevaplar arasında bu yazıda katıldığım yerler kadar, kaskatı kaldığım yerler de var. Evet içinden geçtiğimiz zamanın görünmeyene, sesini duyurmayana ekmek yok dedirtecek kadar tazyikli bir akışı var. Evet yazar, eğer kitabını yayımlıyorsa bunun en başlıca sebebi, ortaya çıkmak, görünmek –hem de en çırılçıplak haliyle- görünmek olduğunu biliyor ve/veya istiyordur. Yazmak bir cüret, bir arzu, bir tutku, bir varoluşsal edim, ya da yazar onu nasıl tanımlıyorsa odur. Yazıyla, yazdıklarınızla geçinmek ise seçtiğiniz konular kadar, ne kadar göz önünde olduğunuzla (da) ilgilidir. Tam da bu noktada reklamın iyisi-kötüsü hatta daha fenası da vardır. Fakat bu görünürlük kitabı bir “porno” ürüne, yazarın okur indindeki imgesini de “haysiyetsiz”birine çevirir mi? Soruyu şöyle de sorabilirim; yazar, kimin imgesinde neye büründüğünün izini sürebilir mi, yazdıklarından bağımsız bir kişilik olarak tam olarak nerede durmalıdır? Fırat Caner’in alıntıladığım şu paragrafı niye bu kadar ağrıma gitti? Yazarlığımı ve okurla ilişkimi bu düzlemde yeniden gözden geçirsem iflah olur muyum?
“İmgesi pornografikleşen bir kitap, kitap olmaktan çıkar ve bir metaya dönüşür. İmgesi gerçekliğiyle örtüşmeyen her şey gibi okunaksız hale gelir, yamuklaşır. Böyle bir kitap için her tür aşırı yorum kaçınılmaz olarak meşrudur. Böylece kitabının imgesi üzerinden yazarın imgesi de her tür iğfale açık hale gelir. Çünkü herkesin beğenisine sunulan şey ister istemez referanssızlaşır ve referansı olmamak, iğfale açık olmak demektir. “Yazarın ölümü”, gerçek anlamda kitap pornosuyla gerçekleşir zira pornografik bir evrene ait “yazar” imgesi haysiyetini yitirmiş bir yazar imgesidir.”
Yazı üzerinde dura dura ilerleyelim. Okur, kitabınızı çoğunluk, “beğendim-beğenmedim” ölçüleriyle tarttı ve sizi kendi eşrafına duyurdu. Bu ölçüyü referans almadığınız ölçüde imgeniz ya da siz “haysiyetli” kalabilir misiniz? Ya da iyi bir referansınız olmadığı için “iğfale” yani kandırılmaya, okur tarafından maymuna çevrilmeye bu kadar açık mıyız gerçekten? Hem yazar olarak anılmak, görülmek arzunuz üzerine düşünmeli, hem kimlerin elinde kitabınız ya da siz oyuncak olacaksınız bilmeli hem de bu açık pazara karşı hizanızı belirlemelisiniz. Doğrusu insanın ekran başından koşarak kaçıp dağa taşa sarılası geliyor. Sosyal medya ağının her birimizin ayağına dolandığı, artık bağ kurmanın değil ağ kurmanın elzem hale geldiği bu çağda yazar odasına mı kapanmalı, kimselere görünmemeli mi? Evet böyle yazarlar var: Barış Bıçakçı’nın yüzünü bilen sayısı bir elin parmaklarını geçmez misal. Kendisi röportaj vermez, orada burada benim gibi soru cevaplamaz, kendini okurdan mı korur yoksa kendine çizdiği bu yolda ruhunu mu sağaltır, bilmiyorum. Fakat önünde saygıyla eğiliyorum. Bana sorulan sorulara dönersem; üçüncü kitabım Hayriye Hanım’ı Kim Çaldı? çıkmadan önce bir edebiyat ajanı, üçleme olarak tasarladığım romanlardaki içeriğin yani 80’lerde çocuk olmak, 90’larda bir gazeteci kadın olmak gibi konuların kimseyi hele hele yurtdışındaki okurları hiç ilgilendirmediğini, mutlaka etnik, politik bir damara dalmam değilse satıştan bir gelir beklememem gerektiğini bana tane tane anlatmıştı. Son sözleri de; “şu üçüncü çıkmadan ben bir bakayım, satar mı satmaz mı, başka bir dile çevrilir mi söylerim sana” oldu. Caner’in kastı tahminimce böyle bir şey değil ama hadi imge düzeyinde de olsa “haysiyetli yazar” olma prensiplerini sıralayayım: Okura hizalanmadığın kadar ajan dolduruşuna da gelmeyeceksin, ana akım medyada görünmeyecek, her çağrıldığın imza gününe gitmeyeceksin, öyle melül melül baktığın, uzaklara daldığın pozlar vermeyecek, okurlarla buluştuğunda enseye tokat bir ilişkiye girmeyecek, instagram’da boy boy yayınlamayacaksın, alimallah yayınevin senden gel kitabına bir klip çekelim, iki de ünlüye en afili paragrafları seslendirtelim derse oradan hemen topuklayacaksın, jürinin erkek cemiyeti haline geldiği hiçbir yarışmaya katılmayacak, katılanları da horlayacaksın, eh bütün bunları edebinle yapabilirsen ne âla. Sana bir tek şey kalıyor. Kitabını dikkatli bir gözle okuyacak, inceleyecek, bunun için zaman ayıracak ama yayınlatması halinde doğru dürüst hiçbir para almayacak (ya da moda deyimle sembolik bir ücret alacak, o da dişinin kovuğuna gitmeyecek) bir akademisyen ya da eleştirmen yolu gözlemek. Peki kitabınız bilmediğiniz ellerde bir “fotomodel” olarak görünmedi, siz de kendi köşesinde imgesinin başını bekleyen haysiyetli bir yazar” olarak kaldınız. İçiniz rahatladı mı? Şahsen Caner’den koyduğu bu teşhisler karşısında bir de tedavi yöntemlerini ya da “çok bilmişliğin altını oymaya çalışan” bir şair olarak kendisini okurdan koruma konusundaki önlem paketlerini sunmasını beklerdim, çünkü benim içim hiç rahat değil. Çünkü okurlar hâlâ benden cevap bekliyor: “Ne zaman Ankara’ya geleceksiniz? İzmir’de de imza gününüz var mı? Bitirgen kitabınız aynı benim çocukluğum. O dili nasıl tutturdunuz? O Pala Hayriye var ya o Hayriye, o kadar çok şey anlatıyor ki, hepsi sizin hayatınız mı? Peki Hayriye Hanım, nereye gitti? Öldü mü kaldı mı? Yapmayın ya, ölmesin Hayriye Hanım. Hadi dördüncüsünü de yazın. Sonra bize de imzaya gelin. Olur mu? “
Artık ne desem bilmiyorum. Olursa nasıl olur, olmazsa nasıl? Umarım bu vesileyle bu konu etrafında yeni ve nitelikli bir tartışma zemini yaratabiliriz.
İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz ve kullanıcı deneyiminizi geliştirebilmek için Cookie kullanıyoruz. Cookie kullanılmasını tercih etmezseniz tarayıcınızın ayarlarından Cookie’leri silebilir ya da engelleyebilirsiniz. Gizlilik politikamızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.