Bildim nora: ‘sessizlik en büyük devamdır’
‘’Derimi değiştiren rüzgâra yürüdüm
Kapım omuzumda
Parıltısına bakıp bıçağın’’
Ne de çok sınırlarımız var, ne de çok sınırladıklarımız. İşte çağlar aşan insanın aşamadığı o ince derinlik, o keskin his… Kıyısından geçtiği her yere hatıralarıyla kök salan insan ve dünya. Birbirine zıt ve bir o kadar da bağlı tezatlık.
Dedim ya her kıyısından geçtiğimiz yere kök salan insan, kimi zaman tarih öncesi tabletlerle buradayım diyen, kimi zaman çığırdığı sözlerle varlığını kanıtlayan… Ağrılı bir var olmak ve olduğu kadar da eksik kalmak. Tüm bunların toplamında ‘hiç’ diyebilmek.
Sevgili Murathan Mungan’ın da dediği gibi:
‘’dünya ağrısı değdiğin
dokunduğun her yer’’*
Her çağ ağrısıyla var oluyor, bu çağın da en büyük ağrılarından biri insan… Koca bir yaşamak ve kalmak. Derin bir sızı bir hiçlik hali, tarih. Ve tabiki de çağa nehir olan aşklar. İşte tam da burada başlıyor hiçlik, ve diyor ki Şair Lal Laleş ’nora istanbul bir hiçtir’
‘sessizlik en büyük devamdır’.
Şair yeni kitabıyla sadece Türkçe Edebiyata katkı sunmasıyla kalmıyor. Unutulmamalıdır ki çok dillilik, çok kültürlülük olarak da; içinde barındırdığı entelektüel donanım ve birikimi farklı bir dile taşımasıyla yeni bir dil devrimi gerçekleştiriyor. Coğrafyasal olarak komşu olan birçok kültürü dilsel bir komşuluğa davet ediyor ve bu da edebiyat zenginliğinin derinleşmesine ve ilerlemesine katkı sunuyor.
Lal Laleş, ‘nora istanbul bir hiçtir’ ile bir dilin sınırlarını yıkıp deneysel başarılara da imza atıyor. Ve kitabın girişinde okura:
‘bir aşk hangi koşulda ne zaman biter.
Her koşulda bilinmeyen zamanda.’ tebliğiyle başlıyor.
‘boynundan başka bir yere nakşedilmez bu aşkın tarihi’
Şair her ne kadar mitolojik ve tarihsel bellek ile inşa etmiş olsa da dili; deneysel dil yaratısının peşini bırakmayarak olanın ötesinde bir dil örerek yenilikçiliğini kanıtlıyor. Bu dili de hakikat taşları’yla örmekten de geri durmuyor.
Başlangıçta tercih ettiği uzun hikâyesel şiir dilini sonlara doğru monolog ve diyalog çeşitlendirmeleriyle alışık gelinen şiirsel biçime bırakarak anlatımını çeşitlendiriyor. Aynı zaman da farklı biçimlerin kullanımıyla da zengin dil yaratısını süslüyor. Okura zaman, mekân ve bellek üçleminde sorgulatmalarıyla da kitap dikkatleri çekiyor.
‘’İstanbul bir hiçtir
isyana teşviktir Şişhane Karakolu’nun feneri…’
Mekân bağlamından söz etmişken şairin mekânsal varoluşundan bahsetmeden geçemeyeceğim. Her ne kadar ‘nora İstanbul bir hiçtir’, İstanbul ve Amed çevresinde gelişse de tarihin geçmiş belleği, mekânları ve şairin doğmuş olduğu toprakları -ki bu toprakların Ortadoğu sınırlarıyla komşuluğunu o derin kültürel etkileşimini- ayrı tutmak haksızlık olur.
Çünkü inanıyorum ki dil sözde değil zamanda ve mekanda yer edinir…
Şiir dili ve yaratılmış imgeler, hakikati bir bütün olmaktan çok parçalanmış zamanlarda, mekanlarda ve her biri hatırlara çivilenmiş seslerde aramayı tercih ediyor.
Sahi hakikat kaç çağ uzağında insanın?
‘’yaşam gölgedir’’
‘Nora istanbul bir hiçtir’ sadece dilsel ve edebi yönüyle değil aynı zamanda toplumsal yönüyle de estetik bir demokrasi tanımını yapıyor, sınırlara dokunmadan… Çünkü sanatın evrensel işlevlerinden biri de demokrasiyi biçimlendirip, içerik kazandırmak ve büyütmek. Biliyoruz ki dil sınırları olmaya bir evren.
Her ne kadar Sevgili Lal Laleş iki dilli olarak bilinse de benim nezdim de üç dilli bir şair… Kürtçe, Türkçe ve tüm dilleri kapsayan –insan-… İşte bu üç dilin de biliri. Kürtçe şiirlerini zevkle okuduğum gibi Türkçe şiirlerini de öyle okudum, eminim sizler içinde farklı bir pencere ve anlamsallık yaratacaktır…
‘aşkta güneşin düştüğü yeri arıyordun
Buldun mu’
Sahi buldun mu?
*nora istanbul bir hiçtir ( Nisan 2021, Ayrıntı Yay.)