Türlerin ideolojinin taşıyıcısı olduğu tartışması genellikle kapitalizm-roman ilişkisi üzerinden yürütülür. Tiyatroysa çok daha eski, hakikatin yerine “logos”un, kaderin yerine “nomos”un geçirildiği Aristotelesçi, anti-humanist dünya görüşünün taşıyıcısıdır. Brecht’in büyük çabasına rağmen tiyatro bugün halen Aristotelesçi çizgisini korumaktadır ve türle ideoloji arasındaki simbiyotik bağ sebebiyle bu çizgide olmayan, hiç değilse bu çizgiden sapmayan bir eser, başarısız bir oyun olarak kabul edilir. Sapılacaksa bile referans bu çizgi olmalıdır.
Aslında bu durum eski Türkçedeki anlamıyla “anglatma”, diğer bir deyişle bir önyargıyı, inancı veya kanaati belletme esasına dayanan bütün türler için geçerlidir. Dostoyevski gibi çoksesli romanlar yazan romancılar bile Freitag’ın romanlarda tespit ettiği ama aslında eski Yunan tragedyalarında da var olan piramite uygun bir metin inşa ederler ve bunu yaparken de Aristoteles’in Poiitikis’inde ele aldığı ölçütleri esas alırlar: Aksiyon, çatışma, dramatik gerilim ve katharsis. Dolayısıyla da en muhalif metinler bile Aristotelesçi dünya görüşüne şu ya da bu şekilde bağlıdırlar.
Platon, öğrencisi Aristoteles’ten farklı olarak tiyatroyu insan ahlakını bozan bir inşa (poiesis) olarak görür. Böyle olması kaçınılmazdır zira şairler cehaletinin farkında olmayan cahil kişilerdir. Bununla birlikte eserlerini Sokrates’in başrolde olduğu, pekala sahnelenebilir ama temsile (mimesis) dayanmayan diyaloglar olarak kaleme alır. Dışarıda bıraktığı, sahnelenebilirlikten ziyade aksiyon, duygu, dramatik gerilim ve katharsistir.
Tiyatroda da esas olan diyaloglardır. Aksiyon, sözlerin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda seyirciyi yönlendirmekle kalmaz, aynı zamanda bizatihi “logos”tan kaynaklanan çatışmayı karakterlere ve olaylara bağlar. Bu sayede özdeşleşmeyi, pozisyon almayı ve nihayetinde epik tiyatro bile söz konusu olsa katharsisi beraberinde getirir. Epik tiyatronun seyirciyle oyun arasına yerleştirmeye çalıştığı eleştirel mesafeyi imkansız kılan, aksiyonun ta kendisidir. Yabancılaştırma efekti seyirciyi zaman zaman “uyandırır” ama son kertede sadece bir “efekt”tir ve bir tür olarak oyunun kurallarına tabi olması sebebiyle her koşulda Aristotelesçi tiyatrodan sadece bir sapma olarak değerlendirilmelidir.
Bir sahne yapıtının Aristotelesçi sanat paradigmasının içinde yer almaması ancak ve ancak Aristotelesçi tiyatro anlayışının temel özelliklerini dışlamasıyla mümkün olabilir. Bunun nasıl olabileceğini anlamak için bakılması gereken, Aristoteles’in Poiitikis’ini kurgularken Platon’a hangi meseleler üzerinden itiraz ettiğidir. Aristotelesçi olmayan sahne yapıtı, Platoncu olacaktır. Platon’un eserlerinin sahnelenmek için yazılmadıkları ve sadece katharsisi değil aynı zamanda aksiyonu da dışarıda bıraktıkları için izlencelik olmadıkları pekala söylenebilir fakat hiçbir surette aksiyona dayanmayan en alelade siyaset tartışması programlarının izlenme oranları bile böyle bir iddiayı bertaraf etmek için yeterli delildir. Örneğin Sokrates’in Savunması hiçbir aksiyon ilavesi yapılmaksızın pekala sahnelenebilir ve sahnelenmiştir de.
Sokratik dünya görüşünü taşıyan bir sahne metni Bakhtinci anlamda çoksesli olmalıdır. Bir farkla: Söylemler arasındaki denge durumu her birinin haklılık payına değil yanılganlığına dayanmalıdır. Bu tür bir metin “logos”u yerinden etmeli, bunu yaparken idealleri temsil eden karakterler Moliere tiyatrosunda olduğu üzere “tip”e indirgenmelidir. Tipler de çatışmayı yaratan paradigmanın temel unsurlarını temsil etmeli, nihayetinde aksiyona dayanmayan olaylar silsilesi içinde çatışmayı ortadan kaldıran çözüm daima paradigmanın lehine olmalıdır. İzleyici ile temaşa arasındaki entelektüel mesafe ancak böyle inşa edilebilir.
Bu konuda en önemli adımları “Godot’yu Beklerken”i ile Samuel Beckett atmıştır fakat bu oyun da aksiyonu dışarıda bırakmaz. Bu yüzden de Vladimir ve Estragon anlamdan yoksun bir dünyadaymış gibi görünürler. Oysa Aristotelesçi dünya görüşünden temizlenmiş bir metin açısından dünyanın anlamsızlığı söz konusu olamaz; aksine dünya anlamlarla inşa edilmiş bir sahnedir ve metin ancak anlamsızlığı onaylamakla onunla başa çıkabilir.