Mart ayı itibariyle Serkan Türk’ün ilk romanı Ausgang Yitik Ülke Yayınları’nca basıldı. Yeni çıkan romanları takip etmek gibi bir alışkanlığa sahip değilim ve Serkan’ı şahsen tanımasaydım belki ne Ausgang’ı okuyacak ne de böyle bir yazı kaleme alacaktım. Fakat onunla aynı şehirde yaşıyor olmanın ve hayatına tanıklık etmenin beraberinde getirdiği bir sorumluluk, hatta bir tür “kendini borçlu hissetme” duygusu var. Çünkü Serkan Türk Trabzon’da yaşayan edebiyat okurları için sadece bir yazar değil. Senelerdir bu kentte edebiyat adına yapılan hemen hemen her işin altında onun imzası var. Organizasyonunu üstlendiği kitap fuarları, kişisel ilişkileri sayesinde Trabzon’a gelmelerini sağladığı yazarlarla yaptığı söyleşiler, yıllarca editörlüğünü üstlendiği Ada dergisi, verdiği yaratıcı yazarlık dersleri, edebiyat öğrencilerine “bilirkişi” olarak yaptığı gayrı resmi danışmanlıklar… Liste uzayıp gidiyor. Eskilerin “kültür adamı” dedikleri türden, bir kentin kültür yaşamını var eden kişilerden… Yaşadığı yerin biriciği olmak hastalığına tutulmuş pek çok taşra yazarının aksine, gücü yettiğince inandığı yazarların önünü açmaya, onların kitaplarının yayımlanmasına ve tanıtılmasına vesile olmaya çabalayan bir adam…
Ama Trabzon’da yaşamıyor ve Serkan Türk’le hiç tanışmamış olsaydım ona yine borçlu olacaktım. Türkiye merkezli nitelikli edebiyat web sitelerinden birinin ve yazarlarla yapılan söyleşilere yer veren bir YouTube kanalının kurucusu, Sadece Şiir dergisinin editörü… Şair, öykücü, radyo programcısı… Bütün bunlara ek olarak, erdemli, hiç tanımadığı insanların dertlerini önemseyen, önemseyişini tutuma, tutumunu söyleme dönüştüren bir insan. Şu an itibariyle romancılığa da soyunmuş durumda.
Bu yüzden dünyanın akışını belirleyen ölçütlerle hep “yenilmesine” rağmen, soyulduğunda, hafızasını kaybettiğinde bile yazar tarafından bir tür şiirsel adaletle ödüllendiriliyor. Şiirsel adalet edebiyatın en ilkel tekniklerinden biri belki, hatta kökeni itibariyle teolojik, kader inancını besleyen bir söylemi yeniden üretiyor fakat bunu yaparken insanı zulme razı kılmaya değil her koşulda ümit beslemeye teşvik ediyor. Onnik’in ötekileştirilmesine rağmen ötekileşmeyişi bu yüzden. Romanın gerçekçi gerekçelendirmeler yerine şiirsel benzetmeler üzerinden ilerlemesi de alışılmış sebep-sonuç ilişkilerinin ve onların “kaçınılmaz” kabul edildiği dünyadan bir “çıkış” olduğuna işaret ediyor. Biçimle içerik arasındaki uzlaşının kaynağı tam da bu çıkışın açıldığı, roman türünün ideolojik aidiyetinden kaynaklanan “çatışma” gibi “anayol” üzerindeki unsurlarını dışarıda bırakan bu olası dünya. Her şeyin önemli olduğu ama hiçbir şeyin her şeyden önemli olmadığı bir dünya.
Ausgang’ın şiirselliğinin zemini bazen epigraf olarak kullanılan bazen de metnin içinde atıf yapılan dizeler değil o olası dünya. Ama o olası dünya hayatın akışına kapılmışlara bir “imkânsız dünya” gibi görünecektir. Okur Ausgang’la kendi kalbini sınayacak. Hazzı çatışmada, gerilimde, yarışmada, yüceltmede ve yermede bulanlar Ausgang’ı muhtemelen sevmeyecek. Serkan Türk bir çıkış gösteriyor. Kaçmaya, gidip bir köye yerleşmeye falan gerek yok. Odysseus gibi yaşamazsanız, eve, gömüleceğiniz yere dönmek için büyük maceralar yaşamak zorunda kalmazsınız. Kalbin her atışı bir çıkış. Sesini dinlerseniz, size yenilgi diye öğretilen zafere açılan çıkışlar o seste…
Romanın belki de tek çelişkisi, anlatıcının “nitelikli müzik” yapmak peşindeki arkadaşlarının sonsuz ümitleri karşısındaki hüznü… O sahnede sanki Serkan Türk ikiye bölünmüş. Müzisyenler her şeye, örneğin sosyal medyada sadece birkaç bin “tık” almalarına rağmen üretmeye ve ümit etmeye devam ediyorlar. Anlatıcıysa o ümidi -ne kadar istese de- bir türlü yeşertemiyor içinde. Serkan derslerini verdiği, okur ilgisini garanti altına alan yaratıcı/pornografik yazarlık tekniklerine teslim olmadan, onların üstünü örterek yazmış kitabını. Tıpkı müzisyenler gibi umut dolu. Ausgang okurunu bulacak mı? Yoksa sadece birkaç bin “tık” mı alacak? Hüznün sebebi de bu soru.
İtalya’da başlayan ve bir “kaçış”ı değil bir olasılığı gündeme getiren “yavaş şehir” hareketinin edebiyattaki karşılığı Ausgang: Bakışın yerine temaşayı geçiren bir “yavaş roman”. Biraz yavaşlayın ki çıkışı kaçırmayın.
Romanin adi başlibaşina okumak için merak uyandıran bir sebep. Dileğim hakeden okuyucuya ulaşması.Serkan Türk yürüdüğü yolu kalabaliklaştiran ,yolunn yorucu degil öğretici olduğunu gösteren ve sevdiren ,yaptığı işlerle, yol arkadaşlarına edebiyat şevki veren ve Trabzon dan bizlere seslenen ses veren çok yönlü, önce insan sonra çok yönlu sanatçı arkadaşımız. Hakettigi yere doğru gitsin romanida