Kakutani, Hakikatin Ölümü’nde göreciliğin ilk olarak Batılı, burjuva ve ataerkil düşünce tarzının önyargılarını ifşa etmek niyetiyle Yeni Sol ve evrensel bir hakikatin var olmadığını savunan postmodernist akademisyenlerce benimsendiğini ama zaman içinde inanç temelli görüşlerini meşrulaştırmak isteyen popülist sağ kanat tarafından ele geçirildiğini söyler (17-18). Burada bir gerçeğin hakikat olarak dayatılmasına yönelik üç tepki söz konusudur: 1. O gerçek hakikat değildir; hakikat bu gerçektir. 2. Hakikat diye bir şey yoktur; göreli gerçekler vardır. 3. Gerçekler göreliyse benim gerçeğim de diğerleri kadar meşrudur. Bu tepkilerin ortak varsayımı, bütün gerçeklerden bağımsız bir hakikatin söz konusu olmadığıdır. Bu sebeple de her biri gerçeklik inşasını meşru varsayar. Oysa Papa Francis’in 2018’de ifade ettiği gibi, “Zararsız deformasyon yoktur. Yanlış olana inanmak çok vahim sonuçlar doğurur.” “Anupothetos”un referansı hakikatin yokluğu ya da gerçeğin göreliliği değil hakikatin varlığı ama kavranamazlığı ve gerçeklerin de göreli ve yanlış olduklarıdır. Bu bakış açısında bir gerçeğin hakikate uygun olmayışı başka bir gerçeğin uygun veya meşru olabileceği anlamına gelmez. Postmodenizm, -Wimsatt ve Beardsley’in deyişiyle “etki yanılgısı” sebebiyle- zannedildiği üzere hakikatin var olmadığı görüşüyle yükselen postmodernitenin arazlarına her şeyin göreli olduğu görüşünü yeniden üreterek destek vermez, aksine, bu görüşü temsil eden yapılar (poiesis) aracılığıyla onun saçmalığını ifşa eder. Lyotard’ın deyişiyle “büyük anlatıların ölümü”, aslında küçük anlatılar olduklarının ayyuka çıkmasından ibarettir.
Postmodernizmin hakikatle ilişkisi, modernizmde olduğu gibi onun egemen bir gerçekliğin inşasıyla çarpıtılmasına değil, sayısız gerçekliğin meşrulaştırılmasıyla bulandırılmasına yönelik bir tepkiden doğar. Zira modernite bir metin olarak palimpsestlerin zar zor ve kısmen de olsa okunabilirliğini bertaraf edememişken, postmodernite bunu büyük ölçüde başarmıştır. Büyük ve “yekpare” anlatıların çağının sona ermesi, egemenliğin kurucu anlatısının artık geleneksel anlamıyla bir “anlatı” olarak değil, pek çoğu birbiriyle ilgisizmiş gibi görünen parçaların içine serpiştirilerek -inşa edilmesi değil- oluşturulması demektir. Postmodern edebiyat, gerçekliğin bu şekilde inşasını sıkıştırılmış bir parçalı bir form içinde ifşa eder. Büyük anlatıların alışılmış haliyle bir “poiesis”ten farklı bir şekilde de söz konusu olabileceğini, postmodernitenin yöntemlerini kullanarak metin düzeyinde örnekler. Hakikat yerli yerindedir; buna karşılık gerçeklik zemini artık -bir benzetme yapmak gerekirse “kaynayan kurbağa deneyi”nin sonuçlarına uygun bir şekilde- “sağanak” halinde değil ipince bir yağmur olarak örtmektedir.
Prometheus gibi söyleyeyim: “Buyrun buradan yakın.” Yoksa siz Zeus’un onu sahiden cezalandırdığına inandınız mı?
Künye
Kakutani, Michiko. Hakikatin Ölümü. Çev. Cesi Mizrahi. İstanbul: Doğan Kitap, 2019.