Çok değil birkaç sene önce Vüs’at O Bener’in bütün eserlerinin farklı yayınevlerinden basılan nüshalarını toplamaya karar vermiştim. Bu birkaç senelik süreçte küçük de olsa hatırı sayılır bir Bener kitaplığım oluşmaya başladı. Vüs’at O Bener hakkında yazılan kitap, makale vb kaynaklara da eğilmeye çalışmam da bu süreçte ilerledi. Enis Batur’un değimiyle sokulgan okur, Umberto Eco’nun amprik okur benzetmesini karşılayacak cinsten Vüs’at O Bener metinleri üzerinde bir kazı çalışmasına başlamıştım. Bu süreçte Vüs’at O Bener eserleri üzerine yazılan birçok metinde benzer konular göze çarpıyordu: Yaşamı ve yapıtları arasındaki benzerlik, kurmaca ile gerçek arasındaki bağ vb. Fakat benim dikkatimi çeken ve beni merak böcekliğine sürükleyen karşılaşmam ise Bener’in Ihlamur Ağacı oyununun ilk baskısında (Dost Yay/1962) yer alan ‘Sevgili Anneme’ ithafının, kitabın 1993 yılı baskısında (İletişim Yay/1993) ‘Babam Dr. Raşit Bener’in anısına’ diye değişmesiydi. İlk olarak, gayet muhtemel bir durum gibi görünse de, bu durum daha sonra sırasıyla birçok kitabının farklı baskılarına göz gezdirdikçe ve tekrar okuma girişiminde bulundukça Bener’in neredeyse bütün kitaplarının her baskısında bazen bir nokta bazen bir cümle değiştirdiğini, sildiğini, yeniden yazdığını fark etmeye başlamıştım. Bir yazar her baskıda neden metinle oynar, neden metinde belli başlı değişikliklere gider? Bu durum bana bir noktada Montaigne’in Denemeler üzerinde ölümüne varıncaya dek sürekli düzenleme ve eklemeler yapmasını; öte yandan Marcel Proust’un zamanı yakalayıncaya dek Kayıp Zamanların İzinde’nin üzerinde çalışmasını anımsattı. Yazmak performansı ya da edimi, ancak ölüm ile noktalanır diye kesin bir yargıya varmama yönelik açık bir aralık bulmuştum, o yüzden didiklemek, kazı çalışmasına yönelmek kaçınılmazdı artık.
Costica Bradatan, Fikirler İçin Ölmek, filozofların tehlikeli hayatları kitabında Montaigne ve Denemeler üzerine eğilirken farklı bir perspektiften yaklaşır. Denemeler, Montaigne’in emekliliği ile beraber bir şeyler yazma dürtüsünün iyice körüklenmesiyle ortaya çıkmıştır. Denemeler’de dikkat çeken ölüm konusu sık sık karşımıza çıkarken Bradatan’ın üzerinde durduğu ve bir yapı söküm girişiminde bulunduğu konu ise Montaigne’in Denemeler ile ilgili bir türlü kopmayan bağı olur Montaigne’in Denemeler’in her baskısında yeni eklediği, çıkardığı, yeniden yazıp düzelttiği bölümler vardır. Hatta Denemeler’in önsözünde yer alan ‘Okuyucuya’ bölümünü örnek veren Bradatan. Burada geçen ‘Ben, kendim, kitabımın nesnesiyim.’ Cümlesine bir raptiyeyi iliştirir (Bradatan 2018: 58). Yazarın bir noktada metne boyun eğdiği ya da metni akıp giden yaşam ve o yaşamın içerisindeki varlığıyla beraber şekillenen gündelik hayatını kayıt altına aldığı ama yine de metnin sürekli bir akış halinde olduğu bir durumdur bu. Montaigne, akıp giden yaşamı yakalamaya çalışır denemeler aracılığıyla. Bitmeyen, sürekli devam eden bir metin ortaya çıkar böylece, her yeni baskıda devam eden, sürekli yenilenen bir metindir bu. Bradatan’a göre Montaigne, yakalanamayanı yakalama girişimindedir. Montaigne bu bitmek bilmez, sürekli yenilenen Denemeler’in gidişatını ise şimdiki, şu an yaşanan zaman açısından ele alır, ona göre geciktirilmiş bir yazma eylemi işlevsiz bir eylemdir çünkü. Şimdiki zaman ekseninde şekillenen bir yazma ya da kayıt altına alma pratiği vardır burada. Bütün bunların ardından Bradatan çok keskin bir sonuca varır. Montaigne’in Denemeler’i ancak Montaigne öldüğünde tamamlanmıştır. Ölüm, metin üzerinde yapılan son değişikliktir, peki ya Vüs’at O Bener metinlerinde?
Reyhan Tutumlu, Yaşamasız Yazabilmek: Vüs’at O Bener’in Yapıtlarına Anlatıbilimsel BirnYaklaşım adlı kitabında Vüs’at O Bener’in değişen/yenilenen metinlerine de dikkat çeker, kitabın sonuna iliştirdiği bir tablo ile Dost/Yaşamasız kitabının ilk baskısı ile güncel baskısı arasındaki noktalama işaretlerinden cümle ekleme ve çıkarmaya varana dek bir doküman sunar (Tutumlu 2010: 155). Bener’in bu dokümanda karşımıza çıkan üç nokta yerine tek noktaya dönüştürmesine varana dek metnin üzerinden bir türlü kalkamaması Montaigne’in takındığı tavrı anımsatıyor. Vüs’at O Bener’in eşi Ayşe Bener’e yazdığı mektupların kitap oylumunda yayımlandığı Canım Tavşancığım’ın Önsözünde kitabı hazırlayan ve aynı zamanda Vüs’at O Bener’in editörlüğünü de yapmış olan Murat Yalçın, Vüs’at O Bener’in metinlerin üzerindeki tekrar tekrar çalışmasını şöyle dile getiriyor: ‘2002’de YKY’ye geldiğinde Vüs’at Bey’in editörü olma onuruna eriştim. Önceki baskıların kalemle düzeltilmiş nüshalarını gönderiyordu, yeni baskıda uygulanması için…’ (Yalçın 2017: 7) Bu noktada buna benzer yaklaşımlara da Vüs’at O Bener ile yapılan söyleşilerde rastlamak mümkün. Bir söyleşisinde titizliği ve takıntılığıyla ilgili bir çıkarımda bulunur Bener: ‘Hep kısaltmalara önem vermişimdir, en ufak bir fazlalık gözüme ilişmiştir. Bu benim titizliğimle bağlantılı. Simetri hastalığım var her şeyden önce. Daha kalemimin ucunu açarken filan…’ (Gültekin 2004: 134) Vüs’at O Bener’in buradan hareketle dil ile kurduğu ilişkide özeldir. Sık sık sözlüklere karşı düşkünlüğünü de dile getirir: ‘Ben rahatsız edici tipim onların yanında. Bu kadar yıl geçmiş, hâlâ rahatsız olurlar, ‘’Acaba Vüs’at Abi buna ne der?’’. Hiç istemediğim halde onları üzmüş olabilirim. Neye başvuracağım, hangi sözlüğe. Özellikle sözlükle boğuşmalarım; aman Allahım, bu keçileri kaçırmak kadar ileri boyuttadır.’ (Gültekin 2004: 135).
Vüs’at O Bener’in metinlerindeki bu sürekli değişimin dil bilgisi boyutundan bakılan kısmı bu şekilde, peki ya yazım süreci? Montaigne, şimdiki zamana, akış halindeki zamana vurgu yaparken,. Vüs’at O Bener’de bu durum tam zıddıdır. Bener’in metninin oluşması için belki de tek ama en önemli koşul zamanın geçmiş olmasıdır. Bu bakımdan Bener metinleri Proust çizgisine daha yakındır. Evet, yakalanmaya çalışan bir zamandan söz edebiliriz ama bu şimdiki zaman içindeki bir parça değildir, neredeyse tamamen geçmiş ile kurulan bir anımsama denemesidir. Şimdiki zaman sözgelimi tetikleyen bir anımsamaya hatırlamaya yol açan zaman aralığıdır. Proust çaya batırılan madlen ile geçmişe gidip kayıp zamanın izinde dolaşıp o zamanı yakalamaya çalışırken, Bener’de de durum benzer ilerler. Bir şey kaleme alınacaksa eğer geçmiş olması gerekir. Bu durumu ise şöyle açıklar Bener: Yazım dönemi başladığı zaman. Tuğla-tuğla, üst üste koyarak ortaya çıkıyor. Olaya doyulmamışsa yazamıyorum. Öyle bir güçlüğüm var. Eğer belleğimde tamamlanmışsa ilerleme başlıyor. Sonra yazıya dökülmeye başlanıyor.’ (Gültekin 2004: 125). Montaigne’de akan zamanı kayıt altına alan bir yenileme çalışması varken Vüs’at O Bener’de bu durum geçmişin yazıya dökülmeye hazır olmasıyla beraber şekillenir. Öte yandan Bener’in yazdığı bütün metinler özünde sadece üzerinde yaptığı sürekli değişikliklerle hareket halinde olan ve bitmeyen bir metin olsa da içerik açısından da her metin geçmişe dayalı bir parçanın, bir ânın kaydı tutulduğu için tıpkı Montaigne gibi sürekli yenilenen bir yazım süreci içerisindedir. Bradatan’ın Montaigne için vardığı kesin yargıya -içerik olarak farklı olsa da, temelde benzer yaklaşımlar nedeniyle- Vüs’at O Bener için de aynı pencereden eğilmekte bir çekingenliğim yok açıkçası. Montaigne’in yakalanmayanı yakalama uğraşı ölümü ile dururken; Vüs’at O Bener’in kayıp zamanın izinde sürdüğü yolculuğu da ancak ölümü ile durmuştur.
İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz ve kullanıcı deneyiminizi geliştirebilmek için Cookie kullanıyoruz. Cookie kullanılmasını tercih etmezseniz tarayıcınızın ayarlarından Cookie’leri silebilir ya da engelleyebilirsiniz. Gizlilik politikamızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.