Kitap fuarlarını pek severim. Çok da reklamı yapılmamış, kitap tanıtım gruplarında sıkça rastlamadığım, kitapçılarda da pek dikkatimi çekmemiş bazı eserler bu fuarlarda takılıverir gözüme. Arkalarını okurum önce, “Elbet bir gün senin de sıran gelir.” diyerek kütüphaneme yerleştirirken bulurum kendimi sonrasında. Bu kitaplardan biri de geride bıraktığımız günlerde fuardan aldığım Fransız yazar Gaëlle Josse’un ilk romanı “Sessiz Saatler”.
Roman, Hollanda’nın güneyinde küçük bir şehir olan Delft’te Magdalena Van Beyeren adlı kadının 12 Kasım ile 16 Aralık arasında kaleme aldığı yazılar şeklinde sunuluyor okura. Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’nin yöneticisi Pieter Van Beyeren’in eşi, Cornelis Van Leeuwenbroek’in kızı Magdalena’nın ailesi, çocukluğu, gençlik dönemi ve 35’li yaşları anlatılıyor.
Romanda ayrıca ressam Bay De Witte’in çizdiği resmin detaylarını da öğreniyoruz. Yazar burada tabloda olmayan detaylar da kurgulamış. “ Klavsenin ahşap kasası boyunca kazılı efsane hayvan figürleri frizini tabloda unuttu. Bu figürler o kadar küçük ki kolayca gözden kaçıyor. (s.12)” dedirtiyor Magdalena’ya. İlerleyen sayfalarda Magdalena neden sırtı dönük olarak çizilmeyi istediğini de söylüyor. Ayrıca kitabın arka kapağında yer bulan aynaya yansımış hizmetçi kız için de bir hayat biçiliyor.
Romanda bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: Genellikle erkek çocuk isteğinin Doğu toplumlarına özgü olduğuna dair yaygın bir inanış var. Magdalena, “Erkekler galiba soyları devam etmeyecek diye çok kaygılanıyorlar. Erkek çocuğu olmayan babam da böyle bir kaygı içindeydi.”; “Doğan çocuğun cinsiyetini öğrenir öğrenmez, yeni doğan bebeğin ve doğum yapmış, bitkin durumda, gözleri yaşlı lohusanın yüzüne bile bakmadan evden ayrılıyordu.”; “Bir sürü kız çocuk doğurmuş olmaktan suçlu annemize karşı beslediği kini acımasızca yeniden alevlendiriyordu.” (s.33-34)” cümleleriyle Batı toplumunda da bu isteğin varlığına dikkat çekmiş oluyor. “Annemiz, bu sırada dudaklarını ısırarak, yüzü kül kesilmiş durumda sessizce geri çekiliyordu. Onun mutfakta yaşlı hizmetçimiz Antje’yi payladığını duyardık (s.34)” cümleleri de kadınlara 17. yüzyıldan beri yaşatılan travmayı göstermekte.
Gaëlle Josse, 106 sayfalık bu kısacık romanında ayrıca 17. yüzyılın Avrupası hakkında da bilgi veriyor okura. Kölelik kavramı, İngiltere, Fransa, Hollanda’nın sex hikaye denizcilik anlayışları, o dönemde sanata verilen değer, kadının evlendiğinde geri planda tutulması gibi konular da satır aralarından okunuyor.
Yazarın dört romanından ilki olan Sel Yayıncılık tarafından Yaşar Avunç’un çevirisiyle 2012’de okurun beğenisine sunulan bu romanı özellikle yoğun okumaların ardından bir mola vermek için tavsiye isteyenlere öneririm.