Yazlıkçılık zor zanaat. Siz onları yaz boyu yan gelir yatar zannedersiniz ama nelerle uğraşıyorlar, hayatları ne zor bilmezsiniz. Öncelikle hazırlıklar kıştan başlar. Evin eskisi püsküsü “Bunu yazlıkta kullanırım,” diye atılmaz, bir yere istiflenir. Göç zamanı(!) geldiğinde bunlar arabaya bir türlü sığdırılamaz, parça eşya taşıyan nakliye kamyonu arayışı başlar. Taze olur diye yol boyunca her satıcının önünde durulur, meyve sebze alınır, onlar da ayakların altına tıkıştırılır. Gidilen yerden alınsa daha ucuza gelecek bu yiyecekler ezile büzüle, bazısı telef olarak sağ salim yazlığa ulaşılır. Ve asıl zorlu dönem başlar. Ev açılacak, temizlenecek, getirilenler eve sığmayacak, yazlıktan atılacak olanlar istiflenmeye başlanılacak, akar kokar tamiri yapılacak…
Sonunda sıra bahçeye gelmiştir. Kış boyunca bakımsız kalan, site bekçisine düzenli ödenen paraya rağmen şöyle üstünkörü bir sulanan ağaçlar, çiçekler elden geçirilmeye başlanır. Bahçeyle uğraşanlar bilir, güzel bahçe büyük emek ister. Ucunu bırakmayagörün, taşlı tarlaya dönüşmesi an meselesidir.
Yazlıkta bakımsız bahçe başa büyük dert. “Ben zaten çiçek böcek sevmem varsın benim bahçem de böyle kuru kalsın,” deme gibi bir lüksünüz yok. Bakımsız, ot bürümüş, çirkin bahçeler komşularca hor görülür. Kimsenin göz zevkini bozmaya hakkınız yoktur. Akşama doğru site sokaklarında teftişe çıkan çokbilmiş amcalar bahçenizi “cık cık”layarak kınarlar, akşam okey masalarının malzemesi ederler sizi. Sizin bahçeniz, aslında satmaya hiç niyet etmedikleri evlerinin fiyatını düşürmektedir.
Diyelim ki baskıya dayanamadınız ve güzel bir bahçeye bir ton para döktünüz. Ağaç da diktinizse yine işiniz var. Dallardan biri ya da birkaçı başka evlerin seyir bölgesine tecavüz ediyorsa vay halinize. Çünkü yazlığın ana amacı 24 saat deniz görmektir. Manzarası engellenen yazlıkçının her şeye hakkı vardır. Komşunun ağacını izinsiz bir şekilde neredeyse kökünden budama, dibine çamaşır suyu dökme, onu mahkemeye verme… Yazlıklarda mahkemeler bitmek tükenmez. Yazın ettiğiniz kavgaların bedelini kışın katıldığınız davalarda ödersiniz. Kavga etmek de yazlıkçı olmanın şanındandır. Yoksa tadı mı çıkar yazlığın?
Yazlıkçının derdi bitti mi sanırsınız? Çok yanılıyorsunuz. Tam yerleştim, artık bir denize gireyim dediğiniz anda misafir bastırır. Eğer yazlığınız varsa ailedeki bütün dünürleri, görümceleri, kayınçoları, baldızları, enişteleri ağırlamak sizin asli görevinizdir. Onlara yemekler pişirilecek, yataklar serilip kaldırılacak, çamaşırlar yıkanacak, mangallar yakılacak, etraf gezdirilecek daha… Biri gider biri gelir misafirlerin. Eski apartman komşunuzdan, yıllardır haber almadığınız asker arkadaşınıza kadar herkesi yeniden ağırlar, denize bir türlü giremeden, ağlamaklı bir yüzle onların her gün denize gidip gelmesini izlersiniz. “Bugün deniz biraz soğuktu,” yakınmaları da cabası.
Etrafta, sürekli çığlık atan her boydan bir sürü çocuk koşuşturur, herkes farklı saatlerde uyanıp kahvaltı etmek ister, sofra hiç kalkmaz, kumlu ayaklarla eve girilir çıkılır, tuzlu, slak havlular koltukların üzerinde bırakılır, ıslak mayolarla her yere oturulur ve yazlıkçı yazlığa geldiğine geleceğine pişman olur.
Ardından göz açıp kapayana kadar sonbahar gelir çatar. Gün görmemiş beyaz teniyle yazlıkçı bu sefer de ev toplamaya başlar. Her şey kapatılacak, ortada böcek, fare yapacak bir şey bırakılmayacak, bahçedeki masa, sandalyeler içeri alınıp sıkı sıkı örtülecek, bahçeye baksın diye bekçiyle yine pazarlık edilecek. Yaz boyu kalabalık olan ev bir anda tenhalaşır, işi gören kaçar gider.
Her yıl aynı yeminle evi kilitler yazlıkçı: “Seneye 3 ay tatil yapıp işkence çekmek yerine, 15 gün bir otele gider ayağımı uzatır otururum.” Ama kış biraz bastırdı mı yazlıkçı yine kurtlanmaya başlar: “Şu eski koltuğu bu sene yazlığa götürsem mi?”