Yunus Çinçin: Sevgili Gamze Güller;
Söyleşi isteğimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederek başlamak istiyorum söyleşimize. Yoğun emekle kaleme alınmış olduğu her satırında hissedilen, samimi, özgün eserlerinizi, “Beşinci Köşe/İçimdeki Kalabalık/Diğerleri (öykü); Durmuş Saatler Dükkânı (öykü), En Çok Onu Sevdim (novella)” keyifle okudum. Güzel eserleriniz için tebrik ederim. Bu güzel eserleri edebiyatımıza kazandırmış olmanız biz okurlar için büyük bir şans. Söyleşimizde kısa alıntılarla dikkat çekmeye çalıştığım öykü kitaplarınızdaki öykülerin hepsi ve romanınız içerik bakımından oldukça yoğun. Eserlerinizde çarpıcı konulara ve detaylara yer vermişsiniz. Öykü kitaplarınıza ve romanınıza ilişkin bahsedilecek pek çok şey var. Eserlerinizle ilgili sorulara geçmeden önce, okuyucuların da sizi daha iyi tanıyabilmeleri açısından yazarlık geçmişinizden ve yazarlık serüveninizde sizin için önemli olan dönüm noktalarından söz edebilir misiniz?
“Koşmak yerine beklemek gerekir bazen… Zaman ışık gibidir, tutamazsınız… Ama hayallerinizi geri getirir…”
(Durmuş Saatler Dükkânı / s.104)
Yunus Çinçin: Öykülerinizin hepsinde, yüzeyde hikâyeler sürerken derinlerde, bir dip akıntısı gibi, okurun birikimine, algısına ve sezgisine hitap eden bilgece cümleler, göndermeler, anlatımlar söz konusu. Öykülerinizdeki bu yüzeyden derine; somuttan soyuta ilerleyen çok katmanlılık hakkındaki düşünceleriniz neler?
Yazarken, tuhaf bir kapı açılıyor zihnimde. Bazen birkaç sayfa yazdıktan sonra, bazense saatler sonra ulaşıyorum oraya. İşte o andan itibaren yazdıklarımı sadece aklımla değil tüm varlığımla görüyorum sanki. Gitgide derinleşiyorum kendi içimde ve yazının o büyülü gücü yepyeni alanlar açmaya başlıyor. Ben derinleştikçe öykü de derinleşmeye başlıyor. Belki oturup düşünsem bulamayacağım bağlantılar, göndermeler, daha önce okuduğum, izlediğim şeylerden esintiler akıp geliyor. Bahsettiğiniz çok katmanlılık da burada başlıyor sanırım. Okurken de böyleyim ben; yüzeydeki hikâyeyle yetinmem daha fazlasını görmek, hissetmek isterim. Yazarın zihnine girebilmek isterim. Tek katmanlı, yüzeyde ilerleyen anlatılar yetmez bana. Yazdıklarımı okuyanların da böyle hissetmesini umuyorum. Dipten akan hikâyeye ulaşabilsinler ve hepsini birleştirerek kendi anlatılarını kursunlar. Yazarın zihnindeki oyuna okur da dâhil olmalı diye düşünüyorum. Diğer türlü bir eğlenesi de kalmaz zaten.
Gamze Güller: Ben masallarla büyüdüm. Masal anlatmayı anneannemden öğrendim. O kadar çok masal bilirdi ki bazılarını yalnızca benim için uydurduğunu anlamazdım bile. Koynuna yatıp onun dinlendirici sesiyle başka dünyalara gitmek, masallarla dolu bir rüyaya dalmak çocukluğumun en güzel anılarından. Hayal gücüm hep zengindi, bunda masalların payının büyük olduğunu düşünüyorum. Dinlediklerim, okuduklarım yetmez olunca kendi hikâyelerimi yaratmaya başladım. Masalların hem büyülü bir yanı var, olmazları oldururlar hem de sınırları yoktur. Edebiyatta da bunu seviyorum. Sınırlar olmadan anlatabilmeyi, gerçeği gerçek dışıyla harmanlayarak anlatabilmeyi. Bunun yolu da masala veya fantastiğe biraz daha yakın durmak benim için. Anlatırken öykü çoğalmaya başlıyor ve ben de dur demek istemiyorum.
Yunus Çinçin: Öykülerinizi yazarkenki temel motivasyonlarınız neler? Gamze Güller eserlerini nasıl yazar? Yazmak sizin için ne ifade ediyor?
Gamze Güller: Yazmak içten gelen bir dürtü benim için. Bir anlatma ihtiyacı, paylaşma, söyleme, gösterme derdi. Yazarken daha iyi düşünürüm, kafamı toplarım. Kendimle hesaplaşırım, dünyayla hesaplaşırım ama bu hesap bir türlü kapanmaz. Yazdıkça kendi tanıdığım, bildiğim “ben”in ötesine geçerim. Bu hâlimi seviyorum, yazmayan hâlim ise pek çekilmez olur. Yazdıklarım öyle olmasa da yazdıkça daha iyimserim. Dünyanın derdi, yükü omuzlarımda çoğaldıkça yazarak atıyorum üstümden. Belki de gördüklerimi, hissettiklerimi başkalarının da anlaması, dünyayla bütün olma hâli bu. Yazmak beni kesinlikle daha iyi biri yapıyor.
“Sözcüklerin büyüsü var. Doğru zamanda doğru şekilde söylediğimde bir şeyler değişiyor. Açıklaması güç ama biliyorum işte.”
(Durmuş Saatler Dükkânı – Cafer / s.41)
Yunus Çinçin: Gamze Güller, Sözcüklerin gücünü, büyüsünü, değiştiriciliğini- dönüştürücülüğünü ilk ne zaman keşfettiniz? Geçmiş yaşantınızda sözcüklerin sizin hayatınızı değiştirip dönüştürdüğü oldu mu?
Gamze Güller: Sözcüklerin büyüsünü çocukken keşfettim. Herkesinki kadar sıradan ve normal bir çocukluktu benimki de ama hayatımı bir harikalar diyarına çevirmenin yolu vardı: kitap okumak. Kitap okudukça benim yaşadığım ve o günkü aklımla bile anlayabildiğim kadarıyla yaşayabileceğim hayatın çok ötesine geçmem mümkündü. İşte o zamandan sonra hikâyeler de anlatmaya başladım. Yalancı bir çocuk derlerdi benim için. Yalan dedikleri de başıma geldiğini iddia ettiğim olaylar, maceralar. Daha hızlı okuyup yazmaya başladıktan sonra da defterlere yazmaya başladım. Herkese mektuplar yazdım. Her çocuk gibi şiirler yazdım. Durmadan yazdım. Yazdıkça değişti dünya. Bir şeye üzülsem de, sevinsem de, endişelensem de bir dert ortağım vardı artık. Yaşadıklarımı dönüştürmek tedavi edici oldu benim için. Bir yaramazlık yaptığımda anne babama mektuplar yazardım, sınavlarda bilmediğim sorularda bildiklerimle hikâyeler yazardım, ders aralarında sevdiğim dizilere yeni bölümler yazardım, apartmana yeni biri taşınsa onunla ilgili bir öykü yazardım. Hayatta kalabilmenin yoluydu okumak ve yazmak benim için. Hayatım böyle güzelleşti. Diğer türlü dayanmam mümkün olmazdı…
Yunus Çinçin: Öykülerinizde çok sık ele aldığınız yaşam ve ölüm; zaman ve zamansızlık; varlık ve yokluk; hayal-gerçek çatışmalarını öykülerinizi yazarkenki temel sorunsallarınız olarak düşündüm. Neden özellikle bu meseleler? Başka hangi meseleler zihninizi meşgul ediyor?
Yunus Çinçin: “İçimdeki Kalabalık” adlı öykü kitabınızdaki “Dağların Soluğu” öykünüzde yer alan bir cümlenizden hareketle, “Yarattığınız dünyada kaybolduğunuzda yolunuzu nasıl buluyorsunuz?”
Gamze Güller: Buna hep şaşırırım. Kurgunun kontrolü bizim elimizdeyken nasıl olur da bunca çözülmez düğüm çıkar ortaya. Bunu biraz da hayata benzetiyorum. Tam her şey yolunda dediğimiz anda olmadık bir şey çıkar karşımıza ve bize bütün bildiklerimizi unutturur. Kontrolü kaybediveririz. Yazıda daha kolay olur gibi geliyor insana. Ne de olsa hikâye de karakterler de sizin, onları siz yaratıyorsunuz, ne isterseniz yaparlar, ne isterseniz söylerler gibi geliyor. Ama işin aslı hiç de öyle değil. Bazen öyle canlanıyorlar ki sizi çıkmaz sokaklara götürüp orada bırakıveriyorlar. Karakterler ya da öykü kişileri istediğinizi yaptırabileceğiniz kuklalar değiller. Gerçeğe yaklaştıkça kendi bildiklerini okuyan, hikâyenin siz istemeseniz de seyrini değiştirebilen, yaşayan kişilere dönüşüyorlar. İşte böyle zamanlarda anlatının akışına güvenmek gerek. Eğer iyi bir yapı kurduysanız siz dolansanız bile hikâye veya karakterler yolu açacak, gerekeni yapacaklardır. Direnmemek gerekir. En azından ben öyle yapıyorum. Hikâyeye teslim oluyorum. Onu olmak istemediği bir biçime dönüştürmek için zorlamıyorum. Ayrıca kaybolmak bazen güzeldir. Yeni keşifler için olanaklar yaratır.
Yunus Çinçin: Kapitalist sistemin ve modern hayatın insanlara dayattığı açmazlara, günlük hayattaki çelişkilere, insan ilişkilerindeki hassasiyetlere, insanların iç dünyalarına ilişkin çok çarpıcı ve etkileyici ayrıntılara öykülerinizde ve romanınızda ustaca yer veriyorsunuz. Kişilik olarak da detaycı bir insan mısınız? Öykülerinizdeki bu güzel ayrıntıların kaynakları neler?
Gamze Güller: Evet maalesef çok detaycıyım. Maalesef diyorum çünkü bu öykü veya roman yazarken işe yarar bir özellik gibi görünse de yakınınızdaki insanlar için bezdirici olabiliyor. Bunda mimarlığın da katkısı oldu elbette. Sürekli ayrıntıları görmek ve onlar üzerine kafa yormak üzere eğitildim. Eleştirel bir göz, durmadan aksaklıkları fark ediyor. Herkesin kolayca yanından yürüyüp geçtiği “normal” benim normalim olamıyor bir türlü. Görmeden yapamıyorum. Görünce de anlatmadan edemiyorum. Üstelik bu aksaklıkların bizi olumsuz yönde durmadan değiştirdiğinin de farkında değiliz. Çirkinliklere, yanlışlıklara, bozukluklara alışıyoruz ve bir süre sonra farkında olmadan, çirkin, yanlış, bozuk düzenler ya da ilişkiler içinde buluyoruz kendimiz. Gözüm de zihnim de alışmıyor bu tuhaflıklara. Durmadan sorguladığınız zaman görmemek gibi şansınız yok. Fakat inanın bu çok yorucu.
Yunus Çinçin: Öykülerinizde ve romanınızda, kimi zaman kara mizah, kimi zaman ironi şeklinde yer alan mizahi yaklaşımlarla ve mizahın hayatınızdaki yeriyle ilgili neler söylemek istersiniz?
Gamze Güller: Mizah olmasa yaşamaya dayanmam çok zor olurdu. Hem kendimle hem dünyayla dalga geçmezsem gördüğüm bunca çirkinlik kör edebilirdi beni. Yazıda da mizahın gücüne inanıyorum. Üstelik edebiyat her zaman çatık kaşlı olmak zorunda da değil. Ders veren, parmak sallayan öğretmenler değil yazarlar. Gördüklerini, hissettiklerini, iç dünyalarını paylaşan anlatıcılar yalnızca. Hayattaki komiği görmemek mümkün değil benim için çünkü hem düzen hem de insanlar çelişkilerle dolu. Buna ben de dâhilim elbette. Mizah günün de yükselen değeri. Gençler sosyal medyada nasıl da hakkını veriyorlar bu bakışın. Bu onlar için de bizim için de acılarla başa çıkmanın yolu… Biraz da anlatının nefes almasını sağlıyor mizah. Hayatta molalara ihtiyacımız olduğu gibi yazıda da var.
“…Hiçbir şeyin eskisini istemezken her şeyin eskitilmişini istiyorsun. Yepyeni eskiler peşindesin…”
(En Çok Onu Sevdim / s.105)
Yunus Çinçin: Farklı duyguları bir arada yaşayarak okuduğum, dil ve anlatımını çok başarılı bulduğum, pek çok boyutuyla sistem ve toplum eleştirisi barındıran “En Çok Onu Sevdim” adlı novellanız için tebrik ederim. Eserin başkahramanı “Asuman” diğer öykülerinizdeki kadın kahramanlar gibi güçlü, hassas ve özgün bir karakter. Asuman’ın kendi olma ve kendi kalma mücadelesinin beni oldukça etkilediğini ifade edebilirim. Bir öyküden novellaya dönüştürdüğünüz eserinizle ilgili neler söylemek istersiniz?
Yunus Çinçin: Sevgili Gamze Güller, severek okuduğunuz yerli ve yabancı yazarlar kimler? Başarılı bir yazar olarak öykü ve roman yazmak isteyenlere ne gibi önerilerde bulunmak istersiniz? Bundan sonraki süreçte yazacağınız eserlerle, yapmayı düşündüğünüz çalışmalarla ilgili kısa ve uzun vadeli planlarınız neler?
Gamze Güller: Edebiyatı bir bütün olarak görüyorum ve hem yerli edebiyatı hem de dünya edebiyatını takip etmeye çalışıyorum. Yazmak isteyen herkese de önce çokça okumalarını öneririm. Klasiklerden başlayarak günümüz çağdaş edebiyatına kadar gelsinler ve geniş bir yelpazede okumalar yapsınlar. Klasik yazarları artık herkes biliyor bu nedenle özellikle öykü yazmak isteyenler için çağdaş öykücülerden isimler vermek isterim. Cemil Kavukçu, Ahmet Büke, Neslihan Önderoğlu, Serkan Türk, Suzan Bilgen Özgün, Ethem Baran, Mine Söğüt, Faruk Duman, Pelin Buzluk takip ettiğim önemli öykücüler. Dünya edebiyatından ise Etgar Keret, Tim Winton, Carys Davies, Alice Munro, Flannery O’Connor, Zadie Smith, Raymond Carver, Joyce Carol Oates, John Cheever okumayı sevdiğim öykücülerden sadece birkaçı.
Bundan sonrasına gelince, şu an üzerinde çalıştığım bir roman var. Aslında bir süredir uğraşıyorum ama öyküler araya girince ertelemek zorunda kalmıştım. Bu kez Durmuş Saatler Dükkânı’ndan tanıdık bir isim olan Ali’nin ailesinin ve geride bıraktıklarının hikâyesini anlatıyorum. Biraz tuhaf, karanlık bir anlatı. Bir yandan öykü yazmaya devam ediyorum. Öykü benim ilk göz ağrım, vazgeçmem mümkün değil.
Son olarak, özenli ve dikkatli okumanız ve kendimi ifade edebileceğim bu güzel sorular için size çok teşekkür ederim.
Bu güzel söyleşi ve sorularıma verdiğiniz ayrıntılı cevaplar için ben teşekkür ederim.
Sevgili Yunus kardeş, çok güzel bir söyleşi olmuş.
Gamze Güller, yeni dönem yazarlarımızdan bir galiba. En kısa zamanda bir kitabını edinmek lazım.
Sevgi Özalp
Teşekkürler.Kesinlikle çok başarılı bir yazar.Eserlerinin hepsini okumanızı tavsiye ederim.
Son birkaç haftadır sadece gamze güller paylaşımları okuyoruz, çeşitlilik azalmış gibi görünüyor, edebiyat burada sitesi için üzücü bir durum 🙁
her ay bir yazarla ilgili kapsamlı dosya yapıyoruz. bir haftaya yayılı şekilde paylaşıyoruz çalışmaları. çeşitlilik azalmış değil. sitemizde bin civarında inceleme, söyleşi, öykü, çeviri mevcut. bugün başlasanız bir senede okumayı bitiremezsiniz. sevgiler.